Filistin: Dinler savaşı değil emperyalist kuşatma

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arap ülkelerinde sosyalist ideolojinin etkisinin artması ve bu ülkelerin bağımsızlıkçı bir çizgide hareket etmesinden rahatsız olan emperyalizm, bölgede dengeleyici bir unsur olarak gördüğü Siyonist İsrail’in kuruluşuna ön ayak oldu. SSCB’nin çözülmesinin hemen akabinde bölgede topyekün hakimiyet kurmak ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek hedefiyle harekete geçildi.

İsrail’in Gazze’ye dönük saldırıları 25 gündür devam ediyor. Gazze uzun süredir İsrail’in ablukası altında. İsrail isterse gıda giriyor; İsrail isterse ilaç, petrol, enerji ve aklınıza gelebilecek her tür ihtiyaçtan Gazze mahrum bırakılabiliyor. Şimdi abluka altındaki Gazze’nin bütün giriş çıkışları kapatılarak burada yaşayan 2 milyondan fazla Filistinli’nin üzerine bombalar yağdırılıyor. Uluslararası savaş suçu olarak kabul edilen ne kadar suç varsa dünyanın gözleri önünde meydan okurcasına insanlık suçu işleniyor. Fosfor bombaları kullanılıyor, hastaneler bombalanıyor, insani yardım ulaştırmaya çalışan gemiler engelleniyor.

Dünyaya demokrasi pazarlayan emperyalist güçler sadece seyirci kalmıyor, bizzat bu katliamın ortağı oluyor. ABD uçak gemilerini ve savaş uçaklarını İsrail’e destek amacıyla bölgeye sevk etti. AB ülkeleri desteğe hazır olduklarını ilan etti, İsrail’in ardında sıraya dizildi. İsrail’in kuruluşundan itibaren, başta ABD olmak üzere emperyalizmin kısa ve uzun vadeli hesaplarının bölgedeki baş aktörü olduğu açık.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arap ülkelerinde sosyalist ideolojinin etkisinin artması ve bu ülkelerin bağımsızlıkçı bir çizgide hareket etmesinden rahatsız olan emperyalizm, bölgede dengeleyici bir unsur olarak gördüğü Siyonist İsrail’in kuruluşuna ön ayak oldu. SSCB’nin çözülmesinin hemen akabinde bölgede topyekün hakimiyet kurmak ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek hedefiyle harekete geçildi. Önce Irak-İran savaşı körüklendi, ardından Körfez krizi patlak verdi, Irak’a ilk müdahale gerçekleşti. O günlerde yine televizyon ekranlarında günlerce Irak’ın bombalanması canlı yayınlandı.

Tekil müdahalelerin yetmediği noktada ise ABD Büyük Ortadoğu Projesini sahaya sürdü, yine demokrasi palavrasıyla bir yalancı bahar estirildi bölgede. Bir kez daha Irak ve ardından Afganistan’a savaş ilan edildi. Mısır, Libya, Lübnan, Suriye… Emperyalistler bölgede taş üstünde taş bırakmamaya yeminliydi adeta.

Ortadoğu sil baştan yeniden dizayn edilirken İsrail’in güvenliği de başa yazılan hedeflerdendi. Filistin’in bağımsız bir devlet olarak varlığını tanımayanlar, İsrail’in her geçen gün işgal ettiği topraklara yenisini eklemesine de alkış tuttular. Filistin’in yıllar içerisinde adım adım işgali, katliamlar, sürgünler, zorla yerinden etmeler hiç eksik olmadı. Gelinen noktada ise Filistinlilerin tamamen bölgeden sürülmesi ya da gerçek anlamda toplu şekilde öldürülmeleri ile karşı karşıya bırakılması gündemde. İsrail saldırganlığının ve ABD’nin meydan okumasının bölgede yeni savaşları tetikleyebileceği ise bir başka nokta. Görünen o ki emperyalizm bölgedeki nihai hedefleri doğrultusunda her türlü adımı atmaya hazır olduğunu ilan etmektedir.

Hatırlanması gereken bir başka nokta, emperyalizmin Yeşil Kuşak ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölgedeki müttefikinin siyasal İslamcı örgütler, özelde de İhvancılar olduğudur. Sosyalizmi en büyük tehdit olarak gören emperyalistler İslamcı örgütlere her türlü desteği sunmuş, vakti geldiğinde yeniden sahaya sürmüştür. Bugün yaşanan saldırganlığı din çatışması olarak okuyan ve İslamcı hareketleri öne sürerek sekülerlik kaygısı ile Filistin davasına sırtını dönenler büyük bir gaflet içerisindedir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin ortağı olanlar, Suriye’de, Libya’da, Irak’ta emperyalizmin piyonluğuna soyunanlar ne Filistin davasını taşıyabilir ne de bugün anti emperyalist mücadelenin aktörü olabilir.

Öte yandan bugün ülkemizde kurulan yeni rejimin de aynı projenin uzantısı olduğu bir başka gerçek. Dün ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığına aday olduğunu ilan eden AKP iktidarı, bugün Filistin davasını ancak iç siyaset malzemesi olarak gündemine alabilir. 2009 yılında Davos’ta “one minute” çıkışı ile başlayan süreç İsrail ile yapılan ticaret anlaşmaları ile devam etmiş, Mavi Marmara davası Erdoğan’ın “ne işiniz vardı orada” çıkışı ile sonlanmıştı. Bugün ise yaşanan insanlık dramı karşısında gerçek tek bir adım atılmamış, üç günlük yas ilan edilerek yine Filistin iç siyaset malzemesi olmuştur. İsrail’in uluslararası alanda tecrit edilmesi, yaptırım uygulanması noktasında girişimler yerine itidal çağrıları ve “insanlık neden sessiz” serzenişi ile yetinilmiştir. NATO üslerinin tartışmaya açılması, kapatılması, NATO’dan çıkılması, emperyalist ABD ve AB’ye karşı herhangi bir tutum ise AKP’nin aklına dahi gelmemiş yalnızca hamaset yapılmıştır.

İsrail’in Filistin’e dönük başlattığı saldırı ve katliam bölgemizde yeni bir döneme de işaret ediyor. Bölge yeniden emperyalizmin saldırılarına maruz kalırken, solun, sosyalistlerin sürecin karşısında etkin bir mücadeleyi yükseltmesi büyük önem taşıyor. Emperyalist saldırganlığın karşısına amasız fakatsız dikilebilecek, halkların kardeşçe barış içinde yaşayabileceği yeni bir toplumsallığı, eşitlikçi bir düzeni başa yazacak yegane güç sosyalistlerdir. Uzun süredir emperyalizmin sözcülüğüne soyunan liberal cenahın suyu bulandırmasına ise müsaade edilmemelidir. Hamas bahane edilerek İsrail’in saldırılarına meşruluk kazandırmak ya da Filistin direnişini gayri meşru ilan etmek yalnızca emperyalizmin ekmeğine yağ sürmektir. Sosyalistlerin anti-emperyalist mücadele geleneği köklü olduğu gibi gericiliğe karşı mücadelesi de yeni değildir.