HDP ile TİP'in ittifakı: Siyasi mi, pragmatik mi?
Pragmatik siyaset, burjuva siyasetin temel özelliklerindedir. Bir yandan popülizm yapılır, oylar toplanır, bir yandan da oy ve iktidar için her şey mübah sayılır. Koltuk pazarlıkları, hükümet pazarlıkları burjuva siyasetinin kirli yüzüdür. Bizleri şaşırtmaz, burjuva sınıf siyaseti çıkarlar üzerine kurulduğundan her türlü hamaset ve popülizm havada uçuşur. Özünde ise sermayenin, doğrudan sermaye gruplarının çıkarları söz konusudur. Pragmatik siyaset, burjuva siyasetin ayrılmaz bir parçasıdır.
Kavramın felsefi tanımını bir tarafa bırakırsak eğer, pragmatizm, siyasette, kelimenin çıplak anlamıyla yararcılık/faydacılık anlamına geliyor. Popülizm ile birlikte daha sık anılırlar. Son kertede siyaset, program, ideoloji ve doğrular değil, nasıl faydalanırım mantığı vardır. Yani kısacası çıkarına bakarsın, sonra geride bırakırsın.
Pragmatik siyaset, burjuva siyasetin temel özelliklerindedir. Bir yandan popülizm yapılır, oylar toplanır, bir yandan da oy ve iktidar için her şey mübah sayılır. Koltuk pazarlıkları, hükümet pazarlıkları burjuva siyasetinin kirli yüzüdür. Bizleri şaşırtmaz, burjuva sınıf siyaseti çıkarlar üzerine kurulduğundan her türlü hamaset ve popülizm havada uçuşur. Özünde ise sermayenin, doğrudan sermaye gruplarının çıkarları söz konusudur. Pragmatik siyaset, burjuva siyasetin ayrılmaz bir parçasıdır.
Bugün ne yazık ki Türkiye solunda da pragmatik siyasetin bazı örneklerini görmekteyiz. Milletvekili adaylığı tartışması ya da pazarlığı bugün sol siyasette magazin dünyasının bir konusu gibi işlenir olmuş, siyasetsizlik sanki matah bir şeymiş gibi popüler edilmeye çalışılmaktadır.
Tartıştığımız konu açık. HDP’nin başat parti olarak kuruluşunu gerçekleştirdiği Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki tartışmalar, bugün sol siyaseti daha fazla burjuva siyasetine benzeştiren tuhaf bir hal almış durumda. Örneğin HDP ile TİP arasında hangi politik tartışmanın yapıldığının yanıtı kimse açısından net değil. NATO konusunda mı yoksa Suriye politikasında mı, AB’ye bakışta mı bir ayrılık olup olmadığını bilmiyoruz. Bilinen tek şey, milletvekili seçimlerinde il pazarlığının yapıldığı şeklinde. Bu tartışmalarda politik kimlikler, programlar, siyasetler tartışılmıyor, konuşulmuyor. Ne yazık ki ülkemizde sol siyaset giderek burjuva siyasetine benzer hale geliyor.
Hatta daha ilerisini söylemek abartı sayılmayacak: Örneğin Muharrem İnce, hiç değilse, milletvekili ve bakanlık pazarlığını bile “siyasi bir gerekçeyle” örtüyor. Daha ulusalcı bir çizgi ve dil geliştiriyor. Bunun üzerinden bir ayrım noktasını ortaya koyuyor. Ancak bugün HDP ile TİP arasındaki tartışmalara baktığımızda ortadaki “pazarlığın” hangi siyasi saiklerle yürütüldüğünü bilen kimse yok!
Çünkü ortada siyasi bir tartışma bulunmuyor.
Buradan bir dizi sonuç çıkarılabilir: Demek ki, HDP ile TİP arasında politik ayrımlar çok önemsiz ya da yok denecek kadar az . Ya da kimse aralarındaki politik ayrımları önemsemiyor, herkes birbirinden nasıl yararlanacağına bakıyor: Daha özenli bir kavramla ifade edersek, ortadaki tartışma pragmatist siyasete de karşılık gelebilir.
Sol harekette güç birliği, eylem birliği, cephe, stratejik ittifak gibi olguları biliriz. Bu açıdan Emek ve Özgürlük İttifakı’nı bir kalemde “pragmatist bir yan yana geliş” olarak değerlendiremeyiz. Söz konusu Kürt siyaseti olunca, bu meseleyi basit bir “faydacılık” çerçevesi içinde değerlendirmek ise mümkün değildir. Kürt siyaseti, ciddi bir siyasi hareket olarak, dünden bugüne tarihsel mücadele hattıyla kendi politik çizgisini temsil ediyor. Yine aynı zamanda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşeni olan bir dizi sol, sosyalist, devrimci örgüt/partilerin de benzer bir biçimde “pragmatist siyaset” ile eleştirilemeyeceğini yazmak durumundayız. Çünkü, en azından programlarında açık bir biçimde “Kürt siyaseti ile stratejik ittifak” tezini kaleme alanlar mevcut olduğu kadar Kürt dinamiğini Türkiye devriminin ayrılmaz parçası olarak gören ciddi politik tezlerin bulunduğunu söylemek durumundayız.
Bu tezlerin eleştirisi başka bir şey. Ancak bugün Kürt siyaseti ile yukarıda ifade etmeye çalıştığımız saiklerle politik düzlemde kurulan ittifakın en azından ideolojik, teorik, programatik ve siyasi bir tutarlılık gösterdiğini belirtmek zorundayız. Doğaldır ki bunun mantıki sonucu güç birliği, eylem birliği ya da politik bir ittifak olurken, karşımıza apolitik bir milletvekili “pazarlığı” ise çıkmıyor, bu tartışmaların içinde bir dizi sol çevre yer almıyor. Bu açıdan Emek ve Özgürlük İttifakı’nda bulunan bir dizi devrimci yapının hakkını teslim etmek gerekiyor.
Buraya bir not düşülmeli: Kürt siyasi hareketi ile ittifak başlığında ya da “ulusal sorun” konusunda bizim farklı düşüncelerimiz var. Kürt siyaseti ve HDP’nin bugünkü politik çizgisine dönük eleştirilerimizi açık olarak yazıyor, sosyalist siyasetle Kürt siyaseti arasındaki politik ayrımların ne yazık ki git gide daha da belirgin hale geldiğini görüyoruz. Emperyalizm, laiklik ve sermaye sınıfına bakış konusunda aramızda ciddi ve büyük mesafeler bulunuyor. Örneğin biz NATO’ya karşıyız, Finlandiya’nın NATO üyesi olmasını ve NATO’nun genişlemesini yanlış buluyoruz. Ya da örneğin AB’yi biz emperyalist görüyoruz. HDP, merkezi olarak bu konuda sosyalistlerle aynı siyasi görüşte bulunmuyor. Ya da örneğin bir gerici ayaklanma olarak Şeyh Sait’e bakış konusunda da uzlaşamayız. Cumhuriyet’e bakış konusunda da ideolojik ciddi ayrımlarımız var. Bugün Kürt siyaseti sol kulvardan, bize göre, liberal demokrat bir çizgiye kaymış bulunmaktadır. Hele hele “yetmez ama evetçi”lerin HDP içinde yer bulması ya da HDP’nin yetmez ama evetçiliğin siyasi temsilcisi olduğu Yeşiller ve Sol Gelecek ile seçimlere girmesi, biz komünistlerin kırmızı çizgisidir.
Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde ABD varlığına biz başka bakıyoruz, Kürt siyaseti başka bakıyor. Emperyalizme bakış konusunda temelden bir ayrım noktamız var ve bu ortada. Anti-emperyalizm olmadan sol olmayacağı bizim temel ilkemiz ve bir başka kırmızı çizgimiz. Kürt siyasetinin bakışına dönük eleştirilerimiz başka, ancak; Kürt siyasetini, bugün bir çırpıda burjuva siyaset olarak da değerlendirmede de imtina ediyoruz. Bunlara farklı bir yazının konusu olarak değinip geçelim.
Bugün biz komünistlerin HDP ile ortak bir ittifak kurmaması, ideolojik ve politik ayrımlara denk gelmektedir. Mesele politiktir ve HDP ile Emek ve Özgürlük İttifakı içinde bulunan güçler açısından da bu böyledir.
Çok sık tekrarlanan bir galat-ı meşhur var. “Farklı olanlar ittifak kurar” diye. Yanlıştır, farklı olanlar değil benzeşenler, ortak bir kesişim kümesinde bulununlar yan yana gelirler. Örneğin Millet İttifakı, benzeşenlerin yan yana gelmesidir. Merkez sağı temsil ederler. Örneğin Cumhur İttifakı da benzer şekilde faşist-gerici-kontracı güçlerin yan yana gelmesi değil midir? Aslında pragmatist siyasetin temsilcilerinin sürekli tekrarladığı bir manipülasyondur bu. Kendilerinin HDP ile farklı olduğunu anlatmak için bu teze sarılırlar. O zaman söylenen öz itibariyle şu olmaktadır: HDP ile çok farklıyız ancak pragmatik bir işbirliği yapıyoruz!
Bu anlamıyla, yine örneğin, Sosyalist Güç Birliği içinde bulunan TKH, Sol Parti, Devrim Hareketi ile TKP’nin benzer bir ortaklığı var. En azından Türkiye solunda Kürt siyasetinin gölgesinde sosyalist bir siyasal çizginin vücut bulamayacağı ve temel politik ilkelerde uzlaşılamayacağı tezine dayanıyor. Meşru, tutarlı olduğu ve politik bir ayrımın ortaya konduğu açık.
Kurulan ittifaklar, eğer politik bir ortaklığa ve zemine dayanmıyorsa, adlı adınca pragmatist bir ortaklıktan başka bir şey değildir. Sürekli tekrarlanan “bu sadece bir seçim ittifakı” ya da “ittifak farklılar arasında kurulur” tezinin HDP’ye yönelik eleştiriler söz konusu olunca gündeme getirilmesi, aslında bir yanıyla HDP ile yan yana gelmenin verdiği utangaçlığın örtüsü olurken diğer yanıyla takiyenin de bir başka versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. “Bu sadece seçim ittifakı” sözü pragmatist siyasetin ikrarıdır. Buradan çıkarılacak mantık açık ve net olarak şudur: “Seçim barajını geçmek için HDP ile yan yana duruyoruz, köprüyü bir geçelim, sonrası kerim…”
Değilse; o zaman açık bir biçimde HDP ile ittifakın politik zemini ilan edilmeli, ülkenin bugünkü politik, toplumsal ve ekonomik sorunlarına çözüm noktasında ortak noktaların ifade edilmesi gerekmektedir. Değilse; HDP ile kurulan ittifakın politik zemini ve çerçevesi ortaya konmalıdır. HDP ve Yeşil Sol ile sosyalistler hangi ortak noktalarda buluşuyor? Yetmez ama evetçilikle anti-emperyalist ve laiklik mücadelesi nasıl verilecektir? Öncelikle bunun açıklanması gerekmez mi?
Değilse; o zaman ittifak içinde yürütülen milletvekili pazarlığının hangi politik başlığa denk geldiğinin ilan edilmesi gerekmez m?
Görünen köy kılavuz istemiyor. HDP ve TİP arasında yaşanan milletvekili pazarlığı kendilerinin sorunu. İstedikleri gibi çözebilirler. Ancak HDP’nin ve asli olarak da Yeşil Sol’un politik çizgisinin merkez eksen olduğunu Emek ve Özgürlük İttifakı’nda buluşan partilerin benzeştiğini, benzeşenlerin de yan yana geldiğini kabul etmemiz gerekiyor. Bununla birlikte milletvekili pazarlığı olarak okuduğumuz tartışma ise bir yanıyla apolitik olduğu kadar bir yanıyla da pragmatist siyasetin tezahürü olarak karşımızda duruyor.
Dediğimiz gibi HDP’nin ve Yeşil Sol’un bir politik çizgisi bulunuyor. Bu politik çizgi ile buluşulması gerektiğini söyleyenler de bu ittifakta yerlerini alıyorlar. Buraya kadar her şey normal.
Ancak “ittifaklar farklılar arasında kurulur” ya da “bu sadece bir seçim ittifakı” derseniz o zaman bu düpedüz HDP’nin sırtına binerek barajı geçme niyetinden başka bir şey değildir. Ortada büyük bir takiye ve pragmatizm vardır!
Burjuva siyasetinin hastalıklarının bulaştığı soldan hayır gelmez! Burjuva siyaseti pragmatizm ve popülizmdir, devrimci siyaset ise bir dava siyasetidir.