Mesele Hamas değil!

Mesele Hamas değil!

18-10-2023 18:12

Konsere saldıran İhvancı bir örgüte tepki normaldir; ancak bu tepki ile yetinilmemeli; bugün 2 milyon nüfusun sıkıştırıldığı, yalnızca 360 kilometrekare yüzölçümlü bir bölgeye bombalar yağdıran; kadın, çocuk, yaşlı demeden sivilleri öldüren; savaş kurallarını hiçe sayacağını deklare eden ve karşılığında ABD ve İngiliz savaş gemileri ile destek olunan bir İsrail devleti ve onun faşist yönetimi de görülmelidir.

Nevzat Kalenderoğlu

Hamas’ın İsrail’e 7 Ekim’de sürpriz bir saldırı başlatmasının üzerinden tam bir hafta geçti. İsrail ise ufak bir suskunluğun ardından topyekûn bir karşı saldırı başlattı. Filistin halkı, İsraillilerin aksine bu saldırılara maalesef şerbetli. Üzerlerine yağan roketlere de, sınırlarına dayanan tanklara da, abluka altında gıdaya ulaşamamaya da, elektrik ve internet kesintisine de, sirenlere ve gözyaşına da…

“Ey Hamas senin gücün ne ki İsrail’e kafa tutuyorsun?” diyen de oldu; “sizin yüzünüzden İsrail’in zulmü meşruluk kazandı” diyen de. “Filistinliler topraklarınızı Yahudilere satarken aklınız neredeydi?” diyenlerin sesi, “Netanyahu’yu kurtarma operasyonu bu” diyenlerin sesine karıştı.

Netanyahu, uzun yıllardır iktidarda olan, epeyce yıpranmış, gerici, sağcı, dinci, faşist iktidarının devamı için Filistin meselesini bir kez daha kaşımış olamaz mı? Olabilir… İsrail, savaştan önce bir süredir muhaliflerin Netanyahu iktidarını protestoları ile anılıyordu. Netanyahu, iç denklemi ‘milli’ mesele ile lehine bozmuş olamaz mı? Türkiye’den de bunu biliyoruz. Hamas’ın saldırı hazırlığının Mısır üzerinden İsrail istihbaratı ile paylaşıldığı, ABD’nin de bunu teyit ettiği bir gerçek. Buradan Hamas – İsrail işbirliği de çıkarılabilir, içeriği taraflar istemediği sürece bilinmeyecek boş bir lakırdı. Açıklamasını ileriki satırlarda ifade etmek üzere söylüyoruz: Ne önemi var ki?

Komplo teorilerine ek, bir de bin yıllık dinlerin kitaplarında ‘müjde’lediği referanslar var bölge için. Merhale-i Kübra, Armageddon, Mehdi, Mesih bekleyişi, İsa ya da Musa’nın; hatta bazen Süleyman’ın bölgedeki gölgesi. Hem hikaye dinlemeyi sevenlere meseleyi 2500 yıl önceki referanslarla kavrat(ma)maya çalışıyorlar; hem de koskoca Filistin meselesini bugünkü İhvancı Hamas’ın İsrail’de bir konsere saldırısına sıkıştırıp ‘tarafını seç’ oyunu oynatıyorlar.

Filistin meselesi İhvancı Hamas’a da sığmaz, siyasal İslam kabına da sığmaz, Netanyahu liderliğindeki faşist blokun iktidar hırsına da sığmaz. Komplolar, din tacirlerinin kuru müjdeleri ise meseleyi yalnızca sulandırır.

Hamas, Filistin meselesinin neresinde?

1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın kaybı, Ortadoğu’nun Batılılarca paylaşılmasına yol açtı. Özellikle İngiltere ve Fransa tarafından bölge işgal, denetim, manda ve sömürge bölgelerine ayrılarak hem askeri olarak hem de siyasi olarak çevrelendi. Bugün bölgeye savaş gemisi gönderen İngiltere, o dönem payına düşen Filistin topraklarına 1917 tarihli meşhur Balfour Deklarasyonu ile “vaat edilen yurtlarını” kurmak üzere Siyonist bir ismi, Herbert Samuel’i görevlendirdi ve Filistin topraklarına göçün önünü açtı. Bölgedeki ilk fiili işgal de, ilk sıcak çatışma da, Batılılara dönük protesto da bu dönemde başladı. Tepkiler manda yönetimini önleyemese de en azından ikili anlaşmalarla Filistinlilerin dini ve kültürel haklarına saldırılması noktasında dönemsel olarak bir engelleme sağlayabildi.

1920-1930 yılları silahlı bir mücadele ile Filistin topraklarının kurtarılma girişimine, Kudüs’ün Müslümanlar için kutsallığı üzerinden yapılan cihat çağrılarına ve son kertede o topraklarda bir İslam Devleti kurma mücadelesine sahne oldu. Burada (bugün de birliklere ismini veren) Şeyh İzzetin el Kasım, İngilizler tarafından öldürülene kadar silahlı karşı koyuşun ve devletleşme mücadelesinin lideri oldu. 1950’lere gelene kadar bölge toprakları, din ve Arap milliyetçiliği üzerinden tıpkı Baas ve Nasır gibi direniş örgütlerine sahne oldu.

Özünde kısmen din ve ağırlıkla Arap milliyetçiliği üzerinden yola çıkan 40 yılını deviren bu hareketlerin bir çatı altında toplanması amacıyla, bağımsızlık fikri temelli olarak 1964’te Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu. 1967’de İsrail savaşlarında aktif rol alan örgüt, askeri kanadına ek olarak siyasal da bir örgütlenmeye gitti.

FKÖ’nün en etkili bileşeni olan, Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütleri ile de dirsek temasında olan El-Fetih ve lideri Yaser Arafat döneminde direniş, askeri çatışma beraberinde diplomasi de getirildi. FKÖ, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) bileşenleri ve dönemin konjonktürel karakteri sayesinde bu dönem sol bir ideolojiyi referans almıştı. Filistin meselesi, soldan ve bağımsızlıkçı bir hareket tarafından taşındı bu dönemde.

El-Fetih çatısında bu yapıların ağırlığı ile, mücadele İslami bir hareket olmaktan ziyade demokratik bir Filistin devleti kurmaya kalkıştı, bağımsızlıkçı bir karakteri örgütledi. Arap dünyasının bir parçası olarak tarif edilen Filistin halkı, din ve etnik ayrımlardan arındırılarak eşit sayıldı; bağımsız fikri altında örgütlenmeye çağırıldı. İlericilik buradan gelmektedir.

1970’lerde partileşme süreci başladı. Kendisi de bir Müslüman Kardeşler mensubu olan Yaser Arafat, liderler kadrosunu büyük ölçüde Müslüman Kardeşler üyelerinden seçti. Yeni kadro ile pusulada ibre yeniden İslami bir toplumu inşa etmeye döndürülmüş oldu. Bu amacın bağımsızlık fikri ile çelişmediği öngörüsü ile El-Fetih içerisinde çok farklı fraksiyonlar da varlığını sürdürdü. Nitekim Sovyetler Birliği’ne yönünü çevirmiş Marksistler de, Baasçılar da, Maocular da bu çatının altında yer almadı; Amerikancılar ve Suud yanlıları da.

Üstelik konjonktür itibariyle SSCB ile Arap ülkeleri iyi ilişkiler geliştirdiği bir dönemdi ve sosyalist propaganda coğrafyada yaygındı.

1980’lerin sonuna gelindiğinde ise Filistin topraklarında İntifada’nın başlamasının ardından Fetih önderliği mücadeleyi yeniden kutsal toprakların savunulması ve cihat mücadelesi olarak tariflendi.

87’de Gazze Şeridi’nde Filistinli işçilerin kamyonla ezilmesi üzerine 1. İntifada olarak anılan direniş başladı. Hamas’ın kuruluşu da bu döneme denk gelir. Hamas’ın kuruculuları Filistin Müslüman Kardeşleri’nin kadrolarındandır. Tabii olarak Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün siyasetini ve ideolojisini Filistin mücadelesine taşımıştır.

90’lara kadar sol ağırlığın sezildiği FKÖ içerisine Hamas’ın da dahil edilmesi önerisi bu kırılımın ardından Arafat tarafından yapıldı.

Hamas’ın FKÖ içerisine girmesi konusu ise fiili olarak Sharon’un 2000’li yılların sonunda Mescidi Aksa’ya girmesi ve II. İntifanın başlaması sürecine denk düşmekte idi. Öncesinde Hamas kayıplarının bizzat Arafat tarafından Filistin şehidi olarak anılması, İsrail tarafından esir alınan liderlerinin serbest bırakılması çağrısı yapılsa da; Hamas’ın bir dizi temsiliyet dayatması sebebiyle FKÖ içerisinde kendine bir süre yer bulamadı.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve soğuk savaşın sonlanmasının ardından, konjonktür gereği adı anılan yapılar yeniden İslamcılaşma sürecini hızlandırdı. Siyasal İslam savunucusu Hamas da, İslamcı Cihat örgütü de El-Fetih’e tam bu süreçte dahil oldu.

Hamas tarihi Filistin mücadelesinin aksine siyasal İslamın doğası gereği hedefine İsrail devletini değil, Yahudileri koydu. Başka ülkelerin iç gerilimlerine dahil olmayız diyerek Lübnan İç Savaşı’ndan uzak duran ve bir anlamda FKÖ ile arasına çizgi çeken Hamas, İsrail ile Filistin arasındaki barış ya da diyalog süreçlerini de reddetmesiyle tandı.

Hamas, İsrail’in 2005 yılında Gazze Şeridi’ni terk etmesinden hemen bir yıl sonra 2006’da El Fetih’e dönük yolsuzluk iddialarının arttığı bir dönemde seçimlere girdi ve birincilikle çıktı. 2007 yılına gelindiğinde El-Fetih ile Hamas arasında çatışmalar yaşandı. Gazze’den El-Fetih’i çıkaran Hamas buradaki hakimiyetini kurdu ve Filistin meselesindeki yerini de sağlamlaştırdı. Müzakereler ile Gazze sınır kapılarının yönetimini Filistin yönetimine devretse de Hamas’ın yeri Filistin’de eskisinden daha sağlamdı.

Hamas, 100 yılını deviren Filistin meselesinde yeni değil, saydığımız çok köklü örgütlerin bölünmesi veya dağılması sonrası Filistin’de etkisini artırdığı da bir gerçek. Diyalogu reddeden savaşçı bir örgütün, siyaset cephesinde yerini alması sonrası kimi ilkelerini değiştirmek durumunda kalması da bir başka gerçek. Hedeflerine Yahudiler yerine “işgalci Siyonist saldırganlar”ı koyması 2017 yılında bir tutum değişikliği olarak yorumlandı. Keza, Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te bir Filistin devletinin kurulmasını yani 1967 öncesindeki sınırları hedeflediklerini açıkladılar bu dönemde.

Bugüne gelince

Hamas’ın savaş başlatmak için gençlerin ağırlıkta olduğu bir konser alanını tercih etmesi ve sivilleri de hedefine alması dünya kamuoyunun da etkisiyle pek çok kesimin haklı tepkisiyle karşılaştı. Tepkilerin çoğunluğu Hamas’tan daha acımasız, sivilleri hedef alan, Hamas’tan daha ırkçı ve dinci İsrail devletini ıskaladı. İllüzyonun bir tarafı bu.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız üzere Filistin meselesi, tarihi olan, dönemeçleri ve belli kırılımları da olan bir mesele. İhvancı ve Müslüman Kardeşler ekolünden Hamas bu hikâyeyi sırtlayamaz bu bir. İkincisi Filistin tarihinde pek çok örgüt zaman zaman öne çıkar, İsrail faşizmine karşı koyar ve bu genelde Filistin direniş hattının tamamında meşru görülür. Yönteminden hatta ideolojisinden de azade, Filistin’in, Filistinli grupların İsrail’e direnişi tarihsel olarak da meşrudur. İsrail, provokasyon gücü son derece yüksek dinci, ırkçı, faşist bir iktidarca yönetiliyor. Bu provokasyonlar karşısında direniş yalnızca Filistin’de değil, bölgenin tarihsel olarak paydaşı olan pek çok kesim tarafından da meşru görülüyor.

Hamas’ın zihniyetine gelince… Siyasal İslam ülkemizde de yerleşti, Siyasal İslam emperyalizm ile dirsek teması içerisinde Ortadoğu ülkelerini parçaladı, Siyasal İslam Suriye’de direnişle karşılaşmasa orasını da bölecekti.

Konsere saldıran İhvancı bir örgüte tepki normaldir; ancak bu tepki ile yetinilmemeli, bugün 2 milyon nüfusun sıkıştırıldığı, yalnızca 360 metrekare yüzölçümlü bir bölgeye bombalar yağdıran; kadın, çocuk, yaşlı demeden sivilleri öldüren; savaş kurallarını hiçe sayacağını deklare eden ve karşılığında ABD ve İngiliz savaş gemileri ile destek olunan bir İsrail devleti ve onun faşist yönetimi de görülmelidir.

Kurtuluş nerede?

Seyyid Kutub tarafından keşfedilen Siyasal İslam ve Hasan el Benna ile kurduğu Müslüman Kardeşler fikren de ruhen de hem Ortadoğu’da hem ülkemizde dolaşıyor.

Siyasal İslamcılara karşı aydınlanma ve ilericilik mücadelesi yurdumuzda ve bölgemizde güçlendirilmelidir. Bağımsızlık mücadelelerinin önüne ırk, din, etnik köken gibi suni bölünmelerin geçmesi engellenmelidir.

Ancak kuşatılmış bir Filistin’e bakıldığında Siyonist bir işgal; Akdeniz’e bakıldığında ise Lübnan’ı, Suriye’yi, İran’ı da hedef alan emperyalist bir cephenin savaş merakı görülmelidir.

Filistin halkının haklı isyanı, emperyalizme karşı ayağa kalkma çağrısına dönüştürülmelidir. Petrole, yeraltı kaynaklarına ve enerji hatlarına göz dikme ve ele geçirme merakı emperyalizm için yeni bir heves değildir, topyekûn saldırıya karşı ise topyekun anti-emperyalist duruş gereklidir. Bu haydut devletlerden kurtuluşun bir yolu da işbirlikçi yönetimlerden kurtulmakla mümkündür elbette, NATO’nun bölgedeki varlığını ve genişleme stratejisini bir kez daha sorgulamakla mümkündür. Hele ki onlar, savaş çıkmasa Netanyahu’yu büyük bir törenle ağırlayacak olanlarsa… Yeni anlaşmalar için ellerini ovuşturanlarsa ikiyüzlü olduklarını yüzlerine vurmak lazım.

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında hayal edilen ‘Büyük İsrail’ bilinmektedir.

İtidal çağrılarının güçlü ve haksız olan İsrail lehine olduğundan, siyasal İslam’ın ikiyüzlülüğü ve emperyalizme biatı bir kez daha görülmelidir.

ABD’nin Irak’ı ve Suriye’yi işgal planlarına ortak olanların, NATO’nun genişlemesine onay verenlerin, Akdeniz’de tatbikatlara katılanların İsrail’e rağmen ve Filistin lehine söyleyecek sözü bulunmamaktadır.

Direnişe anti-emperyalist bir karakter, bağımsızlıkçı bir yurt sevgisi, gericilik, mezhepçilik ve milliyetçilik kıskacındaki toplumlara ise ilericilik fikri katılmadan mücadelenin başarıya ulaşma şansı bulunmamaktadır.

Filistin’in bağımsızlık mücadelesinin çözümü ülkemizde olduğu gibi Filistin topraklarında da İslamcı siyasetten değil, devrimci, yurtsever ve ilerici bir birikimden geçmektedir. “Hamas’a vereceğimiz yanıt Ortadoğu’yu tamamen değiştirecek” şeklinde yeterince açık konuşan İsrail’e karşı, direksiyona yeniden ilericiler geçmeli, bu hat yeniden güçlendirilmelidir.

 

 

 

https://yurtsever.org.tr/2023/pusula-akp-donemi-turkiye-israil-iliskileri-sen-benim-eski-degil-eskimeyen-dostumsun-517583/