1 Mayıs 2024 ve AKP'nin normalleşme planı...
AKP bu normalini şimdi toplumun tepkilerine, emekçilerin öfkesine, halkın itirazlarına karşı korumaya almanın yollarını aramaktadır. Bu normalin kabul edilmesi şartı ile “normalleşme” sürecine kapıyı açık bırakan AKP’nin kapısını arayanların halka vereceği kuru bir umut dahi olamaz.
AYM’nin 1 Mayıs’larda Taksim Meydanı’nın bir toplanma alanı olarak yasaklanmasının anayasaya aykırı olduğu kararı sonrasında Taksim’e gitmek üzere Saraçhane’de buluşan binlerce kişiden 74’ü tutuklandı. Bu tutuklamaların hukuk yönünden izah edilir bir yanı zaten bulunmuyor, bu kısmın bir yerden sonra bir önemi de bulunmuyor. “Devlet yarına bırakır yanına bırakmaz” diyen bir valinin kastının, dört adet kalkanın zarar görmesi, iki bariyerin yıkılması, dört beş gaz maskesinin kullanılamaz hale gelmesinin hesabını görmek olmadığı açık. Başlı başına olağanüstü bir hal yaratılmasına, fiilen birçok güzergahın kapatılmasına rağmen Saraçhane’de toplanan, kanunsuz emirlere hayır diyen binlerce kişinin biber gazı sıkılarak dağıtılması da AKP’nin bilindik bir normali. Ancak gözaltı sebebi dahi olmayan ve sonu tutuklama olarak biten operasyonlar ile AKP, bir taş ile birkaç kuş vurmanın derdine düşmüştür ve bu dertler az buz dertler de değildir.
İlki, tüm kapitalist iktidarların 1 Mayıs’lara ilişkin ortak ve tarihsel derdi, kini, öfkesi ve nefreti ile ilgilidir. 2009 yılında 1 Mayıs gününü resmî tatil ilan eden ve o dönemdeki siyasi çıkarları doğrultusunda bunu makyajının bir parçası olarak kullanan AKP, 1 Mayıs’ları rahat bırakacak bir göze de sahip olmadığını, uyguladığı Taksim Yasağı ile 1 Mayıs’a sınır çekerek 1 Mayıs’ı kriminal bir vakaya dönüştürmeye çalışması ile göstermiştir. Bu 1 Mayıs için de olan AKP tarafından budur.
İkincisi, AKP, AYM’nin tarihsel bir öneme sahip olduğunu düşündüğüm kararının üstünü örtmeye bu şekilde çalışmaktadır. Can Atalay hakkında AYM’nin verdiği kararı hukuksal bir karmaşa varmış gibi göstererek işin içinden sıyrılmaya çalışan AKP’nin AYM’nin Taksim kararının etrafından dolanmak için bulduğu tek yöntem, bu karar hiç verilmemiş gibi davranıp, ardından 1 Mayıs’a katılanları tutuklamak yolu ile AYM kararının dayanakları ile de hesaplaşmaya çalışmaktır.
Ve son olarak AKP, seçimlerin sonrasında gerilediği yerden mesaj vermeye doymamaktadır. Devletin muktedir olduğunu, 1 Mayıs üzerinden ispata kalkışmakta, artan yoksulluğun, öfkenin, açlığın, sefaletin ve bunu dibine kadar yaşayan emekçilerin yan yana geleceği tarihsel günlere 74 tutuklu devrimci üzerinden gözdağı vermeye çalışmaktadır.
AKP’nin normali de işte budur. İktidara geldiği andan itibaren AKP’nin bir gözü cebindeki taşlarda bir gözü de vuracağı kuşlardadır. Tam da cebindeki bir taşı 1 Mayıs için çıkardığı döneme denk gelen bir zamanda adı belli ki bir mutabakat ile “normalleşme” konulan süreçten kimin ne anladığı ve kimin neyi amaçladığı da az çok bellidir. Normalleşme için önce “yol temizliği yapılmalı” diyenler olmuş, AKP, Silivri’nin kapılarını bir lütufmuş gibi bazıları için açarken, yerine devrimcileri koymuş, “önce Anayasaya uyulmalı sonra Anayasa konuşulmalı “diyenler oldukça AKP rahatlamış ve tasarladığı anayasa sürecinin konuşulmasının bir yolunu açtığı için ellerini ovuşturmuştur.
AKP’nin düzen içi muhalefetin beklediği bu iken AKP’nin normalleşme beklentisinden aklına bile getirmediklerini de sıralayalım. AKP’nin normalleşme mühendisliğini daha çok ana muhalefet partisi üzerinden planladığı, uluslararası alanda diyalog, ülke içi meselelerde de birbirine kapısının açık olması düzeyinde tuttuğunu, bunun ilerisine ne zaman ve ne şekilde geçileceğinin kriz dinamiklerine ve bu krizlerin nasıl yönetileceğine bağlı olduğu ortaya çıkmaktadır. AKP’nin CHP’yi genel seçimlerdeki gibi açık bir kara propagandanın malzemesi olarak sürdürmesinin önünü alan doğrudan son seçimlerde CHP’nin birinci parti olarak çıkmasıdır.
AKP açısından ise ülkeyi yönettiği sürece 22 yılın sonunda aşmış olduğu yere geri dönmemek normalleşmenin de sınırlarıdır aynı zamanda. Bu yirmi iki yıllık süreçte liste ise hayli uzundur. AKP cumhuriyeti tasfiye eden bir partidir ve başkanlık sisteminden geri adım atmayacaktır. AKP gerici bir partidir ve laiklik ile olan kavgasından da geri adım atmayacaktır. AKP kendi hukukunu yaratmış bir partidir, yargıda teşkilatını kurmuş, siyasi davaları dizayn etmiştir. Bu düzenek siyasi süreçlerin de yol arkadaşıdır ve onsuz AKP yürüyemeyecek bir durumdadır. AKP için normal olan budur. AKP’nin normali de budur. AKP bu normalini şimdi toplumun tepkilerine, emekçilerin öfkesine, halkın itirazlarına karşı korumaya almanın yollarını aramaktadır. Bu normalin kabul edilmesi şartı ile “normalleşme” sürecine kapıyı açık bırakan AKP’nin kapısını arayanların halka vereceği kuru bir umut dahi olamaz.
Maliye Bakanı’nın emekçinin kemerini değil, artık boğazını sıktığı, Milli Eğitim Bakanı’nın tarikatların cemaatlerin sözcülüğüne üstlendiği, Diyanet İşleri Başkanı’nın şatafat peşinde koştuğu, İçişleri Bakanı’nın 1 Mayıs’a katılanlarının gözaltına alınmasını kahramanlık videosu ise duyurduğu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın “asgari ücrete zam yok” açıklamasını rahat rahat söylediği, depremzedeye, emekçiye, öğrenciye, emekliye, işsize, kadına ve gence sopa göstermek dışında sözü ve gücü olmayan iktidarın tüm normalleri ile hesaplaşmak şimdinin konusudur ve mücadelesidir.
Bu mücadele de AKP’yi ve ona nefes borusu tutanları hep kızdıracaktır.
Kabulümüzdür…