8 Mart vesilesiyle hatırlatma: Kurtuluş nerede?

"Sermaye düzenini hedef almayan, sınıfların üzerini örten, cinsiyet ve/veya toplumsal cinsiyet odaklı, günlük, tekil ve özel alan merkezli yürütülecek hiçbir mücadele kadınların kurtuluşunun zeminini kuramaz."

Uzunca bir süredir bağlamından tamamen koparılmış, mücadele perspektifi kaymış bir takvim günü haline getirilen Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü bugün belki çok daha fazla tarihsel çizgisine oturtulmalı, kadın mücadelesi sınıfsal referanslarına dönmelidir.

Aleksandra Kollontay 1909 yılında “Kadın Sorununun Toplumsal Temeli” isimli kitabında şunları söylüyor: “’Birleşik’ bir kadın hareketinin, özellikle de sınıfsal çelişkiler üzerine kurulu bir toplumda, gerçekleşmesi mümkün müdür? Bu iki grup [proleterler ve burjuva kadınlar], her ne kadar ‘kadınlara özgürlük’ ortak sloganından yola çıksalar da, amaçları, çıkarları ve savaşım yöntemleri bakımından birbirlerinden tümüyle ayrılmaktadırlar. […] Siyasal haklar, seçim sandıkları ve parlamentoda bir sandalye … İşte burjuva kadın hareketinin ulaşmak istediği tek hedef budur gerçekten! Ama kapitalist sömürü düzeninin korunduğu bir bağlamda salt siyasal eşitlik, çalışan kadınları sefaletten, onları hem bir kadın, hem bir insan olarak baskı altında tutan bu cehennem yaşamından kurtarabilecek midir?»
Mücadele erkeklik-kadınlık veya cinsiyet temelli, bu karşıtlık üzerinden değil, sınıfsal karşıtlıklar üzerinden kurulmalıdır. Erkek egemenlik sonuçtur. Kaynağı, toplumsal ilişkileri ve eşitsizlikleri üreten, belirleyen üretim ilişkilerinin bütünüdür, sermaye düzenidir.

İnsan, kadın ya da erkek, tarih dışı, koşulların ötesinde ve dışında salt biyolojik ve psikolojik varlık değildir. Böylesi bir tarif gerici zihniyetin kadını bedene indirgemesiyle benzer metafizik bir noktaya tekabül etme tehlikesi taşır. Bu yaklaşım aynı zamanda, tarihsel ve toplumsal ilerlemeyi ve dolayısıyla insanlığın bir bütün olarak, siyasi, ekonomik, kültürel ve ideolojik olarak ileri sıçramasının koşullarını en baştan sınırlar, engeller. Ve böylesi bir perspektif, geri olan yaşam ve var oluş biçimlerini meşrulaştırırken, kadının kurtuluşunun koşullarını da silikleştirir.

Kapitalizmin yaklaşık son 50 yıldır özüne dönüşüyle birlikte emekçilerin, en başta kadınlar olmak üzere tarihsel kazanımları gasp edilmeye başladı. Sermayenin tümüyle piyasaya devrettiği kamu hizmetleri en başta kadınların hayatını kararttı. Bugün kadın emeği esnek, güvencesiz ve kayıt dışı istihdamın temelini oluşturuyor. Kriz dönemlerinde ilk işten çıkarılanlar kadınlar olsa da, ucuz emek ihtiyacı söz konusu olduğunda sermayenin başvurduğu düşük maliyet kalemi kadın emeği oluyor. Bu süreç feminizmin özel alan-kamusal alan üzerine oturttuğu ataerkinin belirleyiciliğini de ortadan kaldırıyor. Tam da bu yüzden AKP iktidarı bir yandan kadın emeğini en ilkel koşullarda sömürmenin yollarını döşüyor. Bir yandan da dinci gerici ideolojik kuşatmayla kapitalizmin en temel birimi olan aileyi kadın üzerinden tahkim etmeye çalışıyor. Piyasa kalemi haline getirilen kamu hizmetleri, parası olmayan emekçi ailelerde kadının omuzlarına yükleniyor. Böylece sermaye önemli maliyetlerden kurtuluyor. Tam da bu yüzden aile kapitalizm için büyük önem taşıyor. Kadının aileyle kuşatılması, emek gücü ve toplumsal yaşam içinde ikincilleştirilmesine yönelik politikalar ve uygulamalar sermaye için bu nedenle önemli. Bunun için gerici ideolojik formların hortlatılması bu nedenle büyük ihtiyaç. Şiddet bunların sonucudur, kaynağı değil. İşte bugün karşı karşıya olduğumuz gerici kuşatmanın önemi de burada.

Böyle olunca kadınlara özel alandan başlayarak erkeklerle-erkek egemenlikle mücadeleye odaklanmış yapılan çağrılar da boşa düşüyor. Evden çalışmanın yaygınlaştığı, kadınların medeni durumunun ve hamileliğinin doğrudan işveren tarafından denetlendiği, siyasi iktidarın kadınlara doğurma ve anneliği dayattığı, imamların eğitimden sağlığa hayatın her alanına girdiği, aile danışmanı haline getirildiği, tarikatların siyasetten toplumsal yaşama her yerde cirit attığı, şiddetin yargıda hafifletici sebeplerle meşrulaştırıldığı, kredi kartlarıyla pompalanan “tükettiğin kadar varsın” çılgınlığı kadınların karşı karşıya olduğu sömürü ve ideolojik kuşatmayı gözler önüne seriyor.

Mülkiyet ilişkileri ile birlikte ortaya çıkan işbölümünün kadın üzerindeki tahakkümü ve bütün bu kuşatma ancak bu mülkiyet ilişkilerinin ortadan kalktığı koşullarda sonlanacak zemine kavuşacaktır. Dolayısıyla bugünkü mülkiyet ilişkilerini yeniden ve yeniden üreten kapitalizm yıkılmadıkça, sınıfsız bir toplumun zemini kurulmadıkça, kadının kurtuluşunun da zemini kurulamayacaktır.

Peki, kadınlar bu zemin kurulmadan hiç mi kazanım elde etmeyecektir? Elbette, insanlığın kazanımlarıyla sonuçlanmış olan devrimci süreçler ve işçi sınıfı mücadelesinin mevzilerini genişlettiği kesitlerde kadınlar önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Ancak, bu kazanımlar gerçek bir kurtuluşun zemini olamamıştır.
Sosyalizmin bir güç olarak varlığını sürdürdüğü, işçi sınıfı mücadelelerinin kazanımlar elde ettiği dönemler, kapitalist ülkelerde de sosyal devlet pratiğinin hayata geçtiği dönemlerdir. Bugün ev içerisinde kadınların omuzlarına yüklenen çocuk ve yaşlı bakımı, sağlık hizmetleri, eğitim gibi başlıklar kamu tarafından ücretsiz veya çok düşük ücretlerle karşılanmıştır. Sınıf mücadelelerinin zayıfladığı, sermayenin özüne döndüğü, kriz dönemlerinin sıklaştığı, dünyada solun sınıf mücadelesini kimliklerle ikame ettiği günümüzde bütün bu kazanımlar büyük bir hızla kaybedilmiştir. Bu hakları geri almanın yolu, kapitalizmi iyileştirmeye çalışmaktan, bu düzen içerisinde “çözümler” aramaktan değil, mücadelenin hedefini doğru belirlemekten geçer. Ataerkil formların ortadan kalkmasının koşulu ancak bir toplumsal kurtuluş mücadelesiyle mümkündür.

8 MART SINIF MÜCADELESİ VE SOSYALİST KADINLARIN TARİHİDİR

Sermaye düzenini hedef almayan, sınıfların üzerini örten, cinsiyet ve/veya toplumsal cinsiyet odaklı, günlük, tekil ve özel alan merkezli yürütülecek hiçbir mücadele kadınların kurtuluşunun zeminini kuramaz.

Üretim ilişkileri ile birlikte, toplumsal ilişkilerin, ideolojik-kültürel referansların başka bir zeminde kurulduğu bir toplumsal ve siyasal yapı kadının üzerindeki tahakkümün ortadan kalkmasının da ön koşuludur. Kadının kurtuluşu toplumsal kurtuluştan geçer.

O yüzden, kadınların kurtuluş mücadelesinin yegane müttefiki işçi sınıfıdır. Esas olan ise kız kardeşlik değil, sınıf kardeşliğidir. Ancak böylesi bir diziliş, farklı sınıflardan kadınların da özgürlüğününün güvencesi olur.

Bu bütünlükte bakarsak tarihi de doğru okuruz ve 8 Mart’ın işçi sınıfı mücadelesinin kazanımı olan bir tarih olduğunu görebiliriz. Bu tarih, kadınların kurtuluş koşullarının ancak toplumsal bir kurtuluşun sağlayacağı zeminde mümkün olduğunun ifadesidir. Tarihsel birkimimiz ve ve bu tarihi var eden sosyalist kadınların ve kadın işçilerin mücadeleleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. Hep unutulan, unutturulmaya çalışılarak üzeri örtülen bu tarihi hatırlatalım:
1910 yılında Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Uluslararası Kadınlar Günü sosyalist kadınların inisiyatifiyle karar altına alınmış ancak henüz belirli bir tarih saptanmamıştır. Bu nedenle 1921’e kadar farklı ülkelerde farklı tarihlerde kutlanır. Bu durum 1917 ile birlikte değişecektir. Eski Rus takvimine göre 23 Şubat, Miladi takvime göre ise 8 Mart günü, Petrograd’da, kadınlar fabrikalardan ve evlerden çıkarak “ekmek ve barış” talebiyle sokaklara dökülür. Kadınlar, savaşa, insanlık dışı yaşam koşullarına ve çalışma şartlarına karşı başka bir düzen için sokaklardadır. Bu tarihten 4 gün sonra Şubat Devrimi gerçekleşir. Büyük Ekim Devrimi artık kapıdadır. Ve bu tarihten itibaren 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak takvimlerdeki yerini alır. Elbette arkasında yüz yılı aşkın bir mücadele birikimiyle birlikte…

Kapitalizme karşı düzen değişikliği için mücadele eden sosyalistlerin ve işçi sınıfının bize bıraktığı miras, 8 Mart’ın güçlü ve gerçek bir birikime, sağlam bir iradeye dayandığını gösteriyor.

Bugün bağlamından kopartılarak “kutlanan”, sermayenin liberal ve gerici ideolojik salgılarına ve manipülasyonuna açık hale gelmiş olan Uluslararası Emekçi Kadınlar günü emekçi sınıflarındır ve kızıldır!