Başyazı | Kahrolsun şeriat, yaşasın laiklik!
Gerici tarikatlara ve örgütlenmelerin önünü sonuna kadar açan ve dinci siyasal geçmişe sahip Erdoğan’a doğrudan devlet ve güvenlik bürokrasisi tarafından verilen destek, bugün Erdoğan tarafından şeriatçılığa verilen desteğe dönüşmektedir. FETÖ karşısında Erdoğan’a verilen prim, ülkenin din devletine dönüşmesinin de zeminini döşemektedir. Bu anlamıyla, 1923 Cumhuriyeti’nin değil yeni bir rejimin devletinden söz etmek gerekir.
Anayasasında laiklik yazan ama adliye koridorlarında “yaşasın şeriat” sloganları atılan bir ülkede yaşıyoruz. Anayasasında laiklik ilkesi yazan bir ülkenin mahkeme salonlarında bu sloganın atılması, Türkiye’nin geldiği yeri fazlasıyla göstermektedir. “Yaşasın şeriat” sloganı sokakta, tarikat yuvalarında ya da gerici mitinglerde değil, mahkeme binasında dahi atılıyorsa eğer Türkiye’de irticanın kazandığı cesaret ve gösterdiği cüret ciddiyetle sorgulanmalıdır.
Bu cesaretin ve cüretin arkasında bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan bulunduğu kimse için sır değil. Dün Adnan Menderes oy uğruna gericiliğe alan açmıştı. Gericiliğe verilen primin yıllar sonra FETÖ örneğinde olduğu gibi ülkenin başına nasıl bela olduğunu herkes çok iyi biliyor.
Gerici tarikatlara ve örgütlenmelerin önünü sonuna kadar açan ve dinci siyasal geçmişe sahip Erdoğan’a doğrudan devlet ve güvenlik bürokrasisi tarafından verilen destek, bugün Erdoğan tarafından şeriatçılığa verilen desteğe dönüşmektedir. FETÖ karşısında Erdoğan’a verilen prim, ülkenin din devletine dönüşmesinin de zeminini döşemektedir. Bu anlamıyla, 1923 Cumhuriyeti’nin değil yeni bir rejimin devletinden söz etmek gerekir.
Bugünkü durum bir geçiş dönemini andırıyor. Devletin rejimi fiili olarak değişmiş, ancak anayasası henüz değişmemiş durumda. Ortadaki gerilim ve tezatlık burada aranmak zorunda.
Ve bugün ülkenin anayasası AKP tarafından değiştirilmek isteniyor. Yerel seçimlerden sonra anayasa değişikliği gündeme getirilecek ve bu değişiklik “demokrasi sosu”ya sunulacak. Bir ihtimal de Kürt sorununda çözüm tabağında servis edilerek anayasa değişikliği ile gerici rejimin hukuku tesis edilmeye çalışılacaktır. Bu oyuna dikkat etmek, uyanık olmak ve şimdiden ülkenin ilerici aydınlarını uyarmak gerekiyor.
“Demokrasi oyunu” sadece anayasa değişikliği gündeminde değil aynı zamanda bugünkü yerel seçimlerde de karşımızda. Hatay Milletvekili Can Atalay’ın seçilme hakkı gasp edilmişken bugün yerel seçimlerden büyük bir beklenti içinde olmak ve demokrasi oyununda hiçbir şey yokmuş gibi oynamak sorgulanması gereken bir noktadır. Yerel seçimlerde sol adına kötü bir sınav verilmektedir. Doğrudan düzen partileriyle pazarlıklar yürütülüyor, bu pazarlıklara ise “incelik” denebiliyor. AKP tarafından oynanan demokrasi oyununa karşı bugün sol yoksulluğu, işsizliği, adaletsizliği daha fazla gündeme getirmelidir. Komünistlerin yerel seçimlerde doğrudan işçi ve emekçilerin aday göstermesi işte bu oyunu bozmak niyeti açısından çok anlamlı ve değerli sayılmalıdır.
Sadece adliye koridorlarında atılmıyor şeriat sloganları. Cumhurbaşkanı Erdoğan bile konuşmasında şeriat propagandası yapıyor. Din ile şeriatı eşitleyerek, şeriat eleştirisini doğrudan dine yönelik bir hakaret sayıyorlar.
Sabah akşam, halkın dini duygularına hakaret gerekçesiyle suçlama ellerinde bulunan yargıya suç duyurusunda bulunuyorlar. Ancak Diyanet başta olmak üzere gericiliğin bütün söylem, nutuk, yazı, konuşma vs. bakınız, hepsi başka inanç, mezhep, din, düşüncelere yönelik nefret söylemiyle dolu. Dinci gericilik, bizatihi kendisi nefret söylemi içinde olurken, en ufak bir eleştiriyi hemen dine ve İslam’a hakaret diye gündeme getirerek çifte standardın alasını ortaya koymaktadır.
Ancak gerçekler böyle değil. Şeriat denilen olgu dinin ya da İslam’ın temeli değildir. Şeriat, kadim Ortadoğu tarihinden kalan gerici kurallardır. Köleci toplumun hukuk kurallarıdır. Doğrudan Hammurabi yasalarından bugüne gelen “beşeri” kurallardan başkası değildir. Köleci, ırkçı, kadın ve bilim düşmanı yobazlık…
Köleci Ortadoğu devletlerinin kurallarını İlahi kurallar olarak sunup buna da şeriat diyorlar. Buna karşı çıkanları ise dine düşmanlıkla suçluyorlar. Ucuz siyaset.
Şeriat, bu gerçekliği bir yana, asli olarak devlet ve toplum yönetiminin dini kurallarla yönetilmesidir. Açık açık şeriat diyerek anayasal rejimi değiştirmeye çalışmaktadırlar. Bu suçu sadece irticacı gruplar değil aynı zamanda devletin başında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan da işlemektedir. Şeriat demek, teokratik devlet yani din devleti demektir. Şeriat devleti demek, Taliban rejimi ya da İran rejimi demektedir.
Şeriatla yönetilen ülkelerin nasıl ülkeler olduğunu yakından biliyoruz. O yüzden köleci toplumlardan bugüne gelen ve bugün doğrudan faşizmle, ırkçılıkla, terörle, şiddetle eşleştirilebilecek ve temel insan haklarına aykırı bulunan şeriata karşı çıkmak hem meşru hem gerekli hem de zorunluluktur.
Bugün kahrolsun şeriat demek suç değildir. Nazizme, faşizme ve ırkçılığa karşı çıkmak suç değilse şeriata karşı çıkmak da meşrudur. Din devleti ya da teokratik devlet, ülkemizin geriye gidişidir. Buna izin vermeyeceğiz.
Bulunduğumuz alanlarda kahrolsun şeriat, yaşasın laiklik demeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle 3 Mart gününü Laiklik Günü ilan eden Laiklik Meclisi’nin Ankara’da yapacağı etkinliği tüm okurlarımıza duyurmak isteriz.