Bilimin esas yapıcıları
Bu yaklaşım, bilimi sırça köşkünden çıkartıp, gerçek hayatın, toplumsal ilişkilerin ortasına indirmişti. Marks’ın dediği gibi, insanlık önüne çözebileceği sorunları koyar; çünkü sorun ancak onun çözümünün maddi koşulları var olduğu ya da en azından oluşmaya başladığı zaman fark edilir.
Eskiden bilim tarihi, bilim insanları üzerinden yazılırdı. Aristoteles, Newton, Darwin, Einstein gibi isimlerin yanına belki Mediciler gibi onlara destek olanlar da eklenir ve bu bilim tarihinin ana ekseni kabul edilirdi. Bu durum ancak yirminci yüzyılın ilk yarısındaki iki müdahaleyle değişmeye başladı.
Bunlardan ilki Hessen bildirisiydi. (1) Hessen, Newton’un keşiflerinin öncülünün ticaret sermayesinin gereksinimleri olduğunu ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuştu. Hessen, Newton’un yerçekimi kuramının neden başka bir yerde değil de 17. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de ortaya çıktığını açıklamıştı. Ona göre buluşun esas nedeni başına düşen elma değil, yaşadığı çağ ve coğrafyaydı, daha doğrusu o çağ ve coğrafyadaki ekonomik sistemdi. Bu yaklaşım, bilimi sırça köşkünden çıkartıp, gerçek hayatın, toplumsal ilişkilerin ortasına indirmişti. (1) Marks’ın dediği gibi, insanlık önüne çözebileceği sorunları koyar; çünkü sorun ancak onun çözümünün maddi koşulları var olduğu ya da en azından oluşmaya başladığı zaman fark edilir.
Diğeri ise Zilsel teziydi. Zilsel’e göre deneysel yöntemin doğa felsefecilerinin metafizik yöntemlerinden doğmuş olması olanaksızdı. Bu işin öncüllerini başka mecralarda, kendilerini bilim insanı olarak adlandırmayan kesimlerde aramak gerekirdi. Galileo, Bacon gibi bilim tarihinin önemli isimlerinin esin kaynaklarının dokumacılar, dökümcüler, tamirciler gibi el işçileri olduğu zaten biliniyordu. Çiçek hastalığına karşı ilk aşıyı yapan Benjamin Jesty isimli bir çiftçi, kayıtlara geçen ilk sezaryen ameliyatını domuzlarda yapan Jacob Nufer isimli İsviçreli bir köylüydü. Kaptan Cook, ünlü haritalarını Pasifik yerlilerinden Tupaia’dan aldığı bilgilerle yapmıştı. Benzer biçimde, metalurji ve malzeme bilimindeki gelişmeleri madencilere; matematiği kadastroculara ve muhasebecilere borçluyuz. Kendi adıyla anılan kuramında Zilsel, bilinci şekillendirenin ve ona teknolojiyi verenin toplum olduğunu belirliyordu. Başlangıçta yadırganan bu görüşün bir bakıma bilim tarihine Marksist açıdan bakış olduğu söylenebilir. (2)
Peki bu durumda, örneğin Kepler’in, Higgs’in katkılarını yok mu sayacağız? Elbette hayır, ancak bu isimlerin hiç birisine katkıları vahiy yoluyla gelmemişti; onlar var olan bilgi birikimini sistematize etmeyi veya sınıflandırmayı başarmışlardı. O zaman şu soru akla gelebilir: Eğer bu isimler ortaya çıkmasıydı, bu gelişmeler olmayacak mıydı? Hessen ve Zilsel’e göre, “Hayır, bu gelişmeler yine yaşanacaktı”. Gerçekten de, örneğin Aborjinlerin, bugün kullandığımıza çok benzer bir biçimde hayvan ve bitki sınıflandırması yaptıklarını biliyoruz. Böyle olmasa bile Hessen’in dediği gibi toplumsal koşullar zorunlu hale getirdiğinde o buluşu yapan birisi olacaktı.
Edgar Zilsel, bilim tarihinde zanaatkarları yüceltirken, teorik çalışma yapan akademisyenleri de küçümsemiyordu. Ona göre modern bilim 17. yüzyılın başlarında zanaatkarlarla elit entelektüellerin karşılıklı etkileşmesiyle ortaya çıkmıştı. Her ikisinin de belirli bir gelişmişlik düzeyine gelmeleri birbirlerine gereksinim duymalarıyla sonuçlanmıştı ve bu gelişmişlik düzeyi ancak kapitalizmin ortaya çıkışıyla, yani Batı Avrupa’da görülebilirdi. Zanaatkarlar ampirik gözlem, deneycilik ve nedensellik konusunda ilerlemişken, akademi de ise sistematik matematiksel düşünce gelişmişti. Sonuçta iki kesim arasındaki engeller yıkıldı ve akademi zanaatkarların yöntemlerini kabul etmek zorunda kaldı. Zilsel özetle, bilimsel devrimin aşağıdan yukarıya doğru ilerlemiş bir entelektüel devrim olduğunu söylüyordu.
Bilim tarihine böyle yaklaşım, pek çok sorunun anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.
(1)https://yurtsever.org.tr/2019/boris-hessenin-bildirisi-305048/
(2)https://yurtsever.org.tr/2021/zilsel-tezi-426413/