ÇIKINTI | İlahi Komedya ya da seçimlerin şehveti

Seçimlerin şehveti sarmaya görsün ilke, program yerini popülizme bırakır, popüler adaylarla seçimden seçime koşturmaya başlarsınız.

Bir seçimi daha geride bıraktık. Memleket hâlâ mazbut, ahalide “umut fakirin ekmeği ye Memet ye” vaziyetleri… Kahve muhabbetlerine dönebiliriz. “Cehape zihniyeti” mevzun miktarda belediye başkanlığını kazanmış… Erbakan’ın oğlu AKEPE’ye fena çelme atmış, solcular pek de “başarılı” olamamışlar. Bildik fıkradır. Biraz değiştirsek de çıkartacağımız ders değişmez: cennete giden bir adam merak ediyor cehennem nasıl bir yer diye getirip gezdiriyorlar… Kaynar sulara atılan cehennemlikler sudan baslarını çıkarttıkça zebaniler sopalarla geri itiyorlar. Bir kuyuda hiç zebani yok. Arada birileri kafayı çıkartsa da cump geri batıyor. Sormuş adam “yahu burada neden zebani yok?” Zebani gülmüş “Ha onlar mı? Onlar Türkiyeli solcular. Bize gerek yok, kafayı çıkartan olursa diğerleri onu geri çekerler.”  Elbette fıkradır. Abartılıdır. Ama solun üzerine sıçratılan kirleri görmek gerekir.

CHP adını solla birlikte anmak aymazlığından başlamak gerekiyor. Bir oy bize bir oy Kılıçdaroğlu’na denildi. Böylece tek adam rejiminden kurtulacaktık “Faili meçhul” siyasi cinayetlerin, katliamların sürdüğü doksanlarda DYP milletvekili, Susurluk günlerinin İçişleri Bakanı tescilli faşist Akşener’in ülkücü camia içinde bir kadın olarak öne çıkmasını takdire şayan gördü bir parti sözcüsü “kız kardeşlik bunu gerektirir” dedi. Kız kardeş(!) Abdullah Öcalan için “Ermeni dölü” demiş, sonra güya düzelterek “Ben Türkiye’de yaşayan Ermenileri değil genel olarak Ermeni ırkını kastettim” diyerek tüy dikmişti. Sözcü “kız kardeş” için ne gam! Yerel seçimlerde de “Bir kadın olarak oyumu İmamoğlu’na vereceğim” demedi mi? 1 Mayıs yaklaşıyor. Bir başka kadın, adını aldıkları Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanı Behice Boran, 69 yaşındayken yoldaşlarıyla sokağa çıkma yasağı konulmuş sıkıyönetim günlerinde yaş günü olan 1 Mayıs 1979’da yoldaşlarıyla omuz omuza Merter’den Taksim’e yürüyüş eylemiş, tekme tokat kelepçelenip, içeri atılmıştı.  O zaman kız kardeşlik bahşettiklerinin ülküdaşları sokak sokak, ev ev, grev grev, devrimci, solcu öldürüyorlardı. Sözcü kız kardeşin partisi genel seçimlerde girdikleri ittifakta 4 milletvekili kazandı. Bir milletvekili Gezi davası hukuksuzluğunda yargılanıyordu. Yıllardır hapiste. Çıkartmadılar. Niyetleri de yok. Bir milyon oy aldık diyenler, NATO’nun genişlemesi oylamasına katılmadılar. İttifak kurdukları HDP “Normalde hayır derdik ama Finlandiya’nın haklı gerekçeleri var” dedi. Milyonluk parti birşey dedi mi anlaşılamadı. “Yetişemedik”, “haberimiz yoktu” dedikleri yazıldı. Yalanlamadılar.

Yerel seçimler geldiğinde “Türkiye’de artık gerçek alternatifleri konuşalım ve Türkiye’de ilan edelim arkadaşlar. Şu seçim bittiğinde Türkiye’de bir sosyalist belediyeler birliği kurulabilecek duruma getirelim şu ülkeyi” dedi genel başkan. Seçimlerin şehveti sarmaya görsün ilke, program yerini popülizme bırakır, popüler adaylarla seçimden seçime koşturmaya başlarsınız.

Komünist futbolcu Metin Kurt “Futbol borsada değil, arsada güzel” demişti. Futbolculuğu bir kenara deprem duyarlılığı(!) üzerinden önce İYİ partiye girdi Meral Akşener “Oğlum sen bizi ayağa kaldırdın” dedi. Milletvekili adayı oldu seçilemedi. Sonra istifa etti. Milyon oycular “Gel bize belediye başkanı adayı ol” dediler. İkiletmedi. “Lütfü Savaş’ a sen çekilirsen ben de çekilirim” dedi. Sözcü kız kardeş Zan’ın “Hatay ittifakı”nın belirlediği adaydır” diye konuştu. Gerçi bu ittifaktan kimsenin haberi yoktu. Olsun adayımız kazanacaktı. Seçim şehvetiyle yürünen yol birden çamura battı. Ses kayıtları, rüşvet pazarlıkları, ortalığa saçıldı. “Teknik incelemeler” yapıldı. Aday arkadaş ne yazık ki iddialardaki gibi bir kirli pazarlığın içinde olmuştu. “Desteğimizi çekiyoruz” dendi. Ne yazık ki adaylıktan alınamıyordu. Listeler verilmiş, kesinleşmişti. Aday arkadaş itiraz etti. “İddialar doğru değil, ben söylenen pazarlıklar içinde olmadım” dedi. “Çekilmiyorum” dedi. Seçimlere parti adıyla girdi. Partinin desteklemediği parti adayına on beş bin oy çıktı. On beş bin kişi çark, başak yıldızlı ambleme eveti basmıştı.  Bir Kıbrıs söyleşisinde biraz ortada laflar etmiştim Kıbrıslı bir işçi sormuştu “E nedeceyik şimdi?” Durum biraz ona benzedi.

Madem fıkrayla başladık bir tane daha anlatmakta beis yok sanırım. Bu kez Aziz Nesin’in “Sosyalizm Geliyor Savulun” adlı kitabından:

Adam Paris’te Eyfel Kulesi’nin altından geçerken, birisi Eyfel’in tepesinden yere atlamış. Adam faciayı görmemek için elini yüzüne kapamış. Biraz sonra merakla parmaklarının arasından bir de bakmış ki yerden kalkan adam üstünün başının tozunu silkiyor. Ve sonra yine Eyfel’e çıkıp tepeden yere atlamış. Yerdeki hayretle bakmış. Öbürü yine düştüğü yerden kalkıp Eyfel’e çıkıyor. Demek yine tepeden atlayacak. Adam o zaman “Alıştı artık” deyip yürümüş.

Alışmayacağız!

Yalancı baharcılar için son söz:

Dante İlahi Komedya’da İnfernoyu (Cehennem) dokuz katta tasvir eder. Dürüstler ilk kattadır. Ne ödül vardır ne de ceza. İkinci katta, şehvetin pençesine düşenler, aç gözlüler üçüncü katta, savurganlar dördüncü katta, gazap ve öfke verenler beşinci katta, düzene başkaldıranlar altıncı katta, eziyet edenler yedinci katta, hilekârlar, yobazlar sekizinci katta ve hainler dokuzuncu kattadırlar. Cehennemin kapısında “Ey buradan içeri girenler, her türlü ümidi geride bırakın” yazar.

Kaçıncı kata gireceklerini seçenlerden değiliz.

Biz ümidimizi diri tutacağız!