Emniyet’te ve yargıda yaşananlar üzerine: Kimin devleti?

Bu devlet kimin devleti sorusu artık çok meşru bir sorudur. Bu devlet halkın devleti değil, doğrudan mafyanın, çetenin, tarikatların, baronların devletine dönüşmüş durumda.

Türkiye burjuvazisinin has temsilcisi Murat Ülker, bir söyleşisinde “devlet Türklerde baba, Ruslarda ana olarak görülür” demişti. Ülker, baba ara ara çocuğunu döver misali, Türkiye’de devletin zaman zaman darbe yapmasını, babanın çocuğunu dövmesi ile benzeştirmişti. Tam bir burjuva, sağ ve sığ bir yaklaşım! Bunlar için devlet ana ya da devlet baba tanımı, devleti kutsallaştırmanın bir örneği olarak karşımıza çıkar. Ancak bunların devletçiliği, söz konusu ekonomi ve siyaset ise tam tersi özel mülkiyetçi, liberal ve piyasacılıktan ibarettir.

Milliyetçi, muhafazakâr ya da dinci açısından devletin kutsallaştırılması onlara doğal gelir. Onlar toplumu, tarihi, siyaseti, ideolojiyi zaten buradan okurlar. Örneğin Türk ya da İslâm devletleri gibi.

Ancak Marksizm, bütün bu ezberleri alt üst eder. Her türlü olgunun göründüğü gibi olmadığını “öz ve biçim aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı” veciz sözüyle ortaya koyan Marksizm, bütün olguların üzerindeki örtüleri kaldırıp atmaktadır. Devleti, görünen niteliklerinin altındaki sınıfsal ilişkileriyle analiz eder. Marksizm’in hem gücü hem de tanımı buradan gelir. Devleti sınıfsal gerçekliği analiz etmeden anlama şansımız olamaz.

Devleti kutsallaştırmak işte bu sınıfsal gerçekliklerin üzerinin örtülmesinin kalın kılıfıdır. Yolsuzluk, çıkar, zorbalık, rüşvet, kayırma, mafyalaşma, çeteleşme, yasadışılık, hukuk tanımazlık, işkence, gözaltında kayıp ve en önemlisi sömürü gibi onlarcasını sıralayacağımız olumsuzlukların üzerinin örtülmesi, devletin kutsallaştırılmasıyla yapılıyor. Devlet, kapitalizmde egemen sınıfların egemenliklerini tesis ettikleri bir araçtan başka bir şey değildir.

Dün, köleci toplumda, devlet kölelik düzeninin baskı aracıydı, bugün sermayenin egemenlik aracıdır. Sermaye birikim modeli ve doğrudan işçi sınıfına karşı kendisini var eden bugünkü kapitalist devlet, bütün dünyada aynı işlevi görmektedir. Faşizm de, emperyalizm de, Nazizm de, aynı devletin farklı biçimlerinden başka bir şey olmuyor.

Bugün devlet dediğimiz olgu bütün çıplaklığı ile karşımızda duruyor. Emniyet müdürleri birbirlerine operasyon yapıyor, mafyanın devletin kılcal damarlarına kadar girmesini bırakın, işler doğrudan bakanlık yapmış isimlere kadar uzanıyor. Hatta güpegündüz Ankara’da siyasi cinayet doğrudan devlet yardımıyla işleniyor, cinayetin ucu ise iktidar partisinin ortağına kadar varabiliyor. Yargıda tarikatlar arası rekabetten bahsediliyor.

Bu tablonun iyi okunması gerekir. Birinci okuma, kimin kime operasyon yaptığı ve bunun siyasi sonuçları. İkinci okuma ise doğrudan 22 yıllık AKP’nin ve bugün AKP-MHP iktidarının nasıl bir devlet yarattığı ile ilgili.

İki vaka karşımızda. Eski Ülkü Ocakları Başkanı, yani faşist bir parti üyesinin, bizzat kendi yol arkadaşları tarafından öldürülmesi. Diğeri ise Ankara’da herkesi haraca kesen ve Ayhan Bora Kaplan diye kodlanan bir mafya-çete operasyonu. Her ikisi de bugün düzen siyasetindeki bazı taşları sarsmış olmalı ki, MHP lideri tehdit ediyor, emir veriyor, sert çıkıyor. Erdoğan, Saray’da toplantı üstüne üstüne toplantılar yapıyor.

Kumpas mı, gerçek mi, kim kimin yanında, kim kimin karşısında, AKP-MHP ittifakına kurulan tuzak mı, Soylu-Yerlikaya çekişmesi mi? Tarikatlar arası çekişme mi? Acaba Soylu gibi işin bir ucu yoksa MİT’e de mi dokunuyor? Bilemeyiz. Düzenin bir siyasi krize gebe olup olmadığı önemli olmakla birlikte, bu analiz konusuna başka bir yazının konusu olarak değinip geçelim. Ama Ayhan Bora Kaplan gerçek, Sinan Ateş cinayeti buz gibi ortada.

Yapılan açıklamalar bile gerçeğin bizatihi kendisini bize göstermiyor mu? “İçişleri Bakanı Yerlikaya 2023 yılında 11’i uluslararası 420 suç örgütünün çökeltildiğini açıkladı. Son 10 ayda çökertilen suç örgütü sayısı ise 454…” Yani 1,5 yılda toplam 874 suç örgütü! 

Yani 22 yıl iktidar olacaksanız, bunun 7 yılında Süleyman Soylu İçişleri Bakanlığı’nda oturacak ve 874 suç örgütü bu zaman zarfının içinde değil de sonradan dışarıdan pat diye ortaya çıkmış olacak, öyle mi? Bu tablo AKP-MHP iktidarının karakterini, niteliğini, siyasetini gösterdiği gibi aynı zamanda kurdukları rejimin ve yönettikleri devletin nasıl bir rejim ve kimin devleti olduğu sorularına da okkalı bir yanıt oluşturmaktadır.

Bir faşist başka faşistler tarafından vurduruluyor, katili polisler getiriyor, MHP’liler üzerine kayıtlı araba ise geri götürüyor. Erdoğan, bir şey yapamıyor!

Mafya, çete ve baronlar her yerde cirit atıyor, doğrudan devlet bürokrasisi bağlantılar her gün ortaya saçılıyor, Erdoğan susuyor.

İstanbul’da yabancı uyuşturucu baronları birbirlerini vuruyor, devlet izliyor.

Sadece bakanlık bürokrasisinde yaşanan bu örnekler değil, doğrudan yargıdaki gerçekler de devletin kimin devleti olduğunu sorusunu daha fazla sorduruyor. Yargıtay’da Hak-Yolcu ve Menzilci adaylar arasındaki yarış, yargının doğrudan tarikatlara bağlanmasının örneğini oluşturuyor.

Devletin çivisi çıkmış denebilir mi?

Bu devlet kimin devleti sorusu artık çok meşru bir sorudur. Bu devlet halkın devleti değil, doğrudan mafyanın, çetenin, tarikatların, baronların devletine dönüşmüş durumda.

Bu devlet nasıl bir devlet bir sorusu artık daha fazla tartışılmalıdır. Anayasa’da yazan “laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti” mi yoksa “tarikat, mafya, çete devleti” mi?

Bize göre devlet sınıflar üstü değildir. Doğrudan sınıfları temsil eder. AKP eliyle kurulan rejimin devleti işte budur: Mafya, çete, tarikat ve müteahhit devleti!

12 Eylül cuntası, Türk-İslâm sentezi demişti. Bugün Türk-İslâm sentezi doğrudan AKP-MHP iktidarıyla vücut bulmuştur. O açıdan Erdoğan-Bahçeli rejimi, özünde Kenan Evren’in ruhunun tecelli etmesinden başka bir şey değildir.

Son söz olarak, teorik olarak sorulması gereken bir başka soru daha var: İstibdat rejiminin yeni devleti, kapitalist devletten tamamen bağımsız düşünülebilir mi ya da kapitalist devlet normunun dışında bir sapma olarak mı görülebilir mi?

Yanıtımız net: Kapitalist devlet, mafya, çete, tarikatların cirit attığı bir patronların devletinden başka bir şey değildir!

Kapitalist devletin normali budur.

Ama biliyoruz ki bu düzen onların, bu memleket bizim!