İstanbul Üniversitesi öğrencileri kampüslerinin 'müze' yapılmasına tepkili

İstanbul Üniversitesi öğrencileri, rektörlüğün almış olduğu kampüslerin halka açılması kararına tepki gösterdi. Bugün yapılan açıklamada alınan kararın okul içerisindeki güvenliği zayıflatacağı vurgulandı.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri kampüslerinin 'müze' yapılmasına tepkili

İstanbul Üniversitesi öğrencileri 8 Şubat’ta rektörlük tarafından alınan kampüslerin ziyarete açılması karına tepki gösterdi.

Bugün İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde yapılan eylemde “üniversitelerin giderek ticarethaneleşmesine” vurgu yapıldı.

“Rektör’ün açıklamasında bir araç olarak kullandığı aydın toplum söylemi, öncelikle halkı hareketsiz ve bilgisiz gören, üniversiteyi ve bilimi halktan koparan, üniversiteyi yalnızca bir isme indirgeyen üstencil bir bakış açısının yansımasıdır” denilen açıklamada  “Üniversitenin evrensel anlamından ayrılarak bir müze haline getirilmesi, zaten sosyokültürel aktivitelere ulaşamayan halkımız ve toplumun genç kesimi düşünüldüğünde bu yaklaşımın ürünüdür” denildi.

İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin yaptığı açıklama şu şekilde: 

8 Şubat 2024 günü Anadolu Ajansı’nın “İstanbul Üniversitesi dünyaca ünlü kampüsünün kapılarını ziyaretçilere açtı” başlıklı haberinde okulumuzun “Duvarsız Üniversite” söylemiyle ziyaretçilere açılacağını öğrendik. Bu açıklamanın okulumuz henüz ara tatildeyken yapılmasının sebebini çok iyi biliyoruz, öğrenciler okulda değilken oldu bittiye getirilerek alınan bu kararı kabul etmiyoruz. Rektörlüğün, “Duvarsız Üniversite” ve halkı bilimle buluşturma söylemiyle meşrulaştırmaya çalıştığı bu karar, iddia edildiğinin aksine halkı bilimle buluşturmaktan uzaktır. Üniversitelerin halk ve öğrenci arasında bir “bilim köprüsü” olması ancak güvenli kampüslerin inşa edildiği, karar süreçlerine tüm bileşenlerin dahil olduğu ve akademide özgürce bilim yapılabildiği bir yaklaşımda mümkündür. “Duvarsız Üniversite” ise öğrencilerin fakülteler ve kampüslerde özgürce dolaştığı, taciz ve saldırı korkusu yaşamadan güvende hissettiği, sosyal aktiviteler ve üniversite yaşamına katılabildiği bir üniversitedir.

Oysa İstanbul Üniversitesi, öğrencilerine daha geçen döneme kadar fakülteler arası giriş yasağı uygulayan, (CİTÖK gibi) kendi öğrenci dostu kurumlarının etkin işlemesine destek olmayan, öğrencilerin sosyal alanlarını ve kulüp etkinliklerini kısıtlayan, öğrencilerin tüm taleplerine rağmen okulun geleneksel şenliklerini, hatta öğrencilerin piknik dahi yapmasına izin vermeyen, Kayyum Rektör Osman Bülent Zülfikar’ın şahsi malı ve şirketi gibi işleyen bir yapı haline gelmiştir.

10 milyar 637 milyon 379 bin liralık bütçe ödeneğiyle, öğrencilere kaliteli bir eğitim sunduğu iddia edilen İstanbul Üniversitesi’ni yöneten zihniyetin, eğitim kurumlarına ticari birer rant alanı olarak yaklaştığının bilincindeyiz. Günümüzde eğitim ve araştırma halihazırda ticari bir faaliyet olarak değerlendirilirken kampüsün fiziki ortamının doğrudan ticarete açılması kabul edilemez. Ülke genelinde en çok bütçe ödeneğine sahip okullardan birisi olan İstanbul Üniversitesi’nin yemekhane ve kütüphanelerinin durumu, elindeki kaynak ve maddi güçle açıkça çelişmektedir. Biz, İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak, kütüphane ve akademik kaynak bakımından eksik ve yetersiz okulumuzun ticarethaneleşmesiyle birlikte, iddia edildiği üzere bilimsel bir merkez olmaktan gittikçe uzaklaşacağını biliyoruz. Okulumuzu bir ticarethane gibi işletmek için eğitimin ve akademik gelişmenin bir kılıf olarak kullanılmasının karşısında net tavrımızı koruyoruz. Kaliteli, eşit ve adil eğitim ilkeleri doğrultusunda, öğrenci merkezli ve güvenli kampüsler istiyoruz.

Rektör’ün açıklamasında bir araç olarak kullandığı aydın toplum söylemi, öncelikle halkı hareketsiz ve bilgisiz gören, üniversiteyi ve bilimi halktan koparan, üniversiteyi yalnızca bir isme indirgeyen üstencil bir bakış açısının yansımasıdır. Üniversitenin evrensel anlamından ayrılarak bir müze haline getirilmesi, zaten sosyokültürel aktivitelere ulaşamayan halkımız ve toplumun genç kesimi düşünüldüğünde bu yaklaşımın ürünüdür.

17 Haziran 2022 tarihini hatırlayacak olursak, İstanbul Üniversitesi çevresinde öğrencileri açıkça hedef gösteren kitlenin saldırıları kampüsün öğrenciler için yarattığı ortamın önemini gözler önüne sermektedir. Rektörlük tarafından alınan kararın bu gibi saldırıların önünü açacağını tahmin etmek zor değildir.

Bugünkü kampüs yaşantısı düşünüldüğünde farklı kesimlerden, yaşam tarzlarından ve dünya görüşlerinden öğrencilerin bir araya gelerek kendi çabalarıyla oluşturmaya çalıştığı güven ortamı bu karar ile zedelenmeye açıktır.

Üniversitemizin tarihi düşünüldüğünde yalnızca öğrenciler değil, akademisyenler, personeller ve üniversitenin bütün bileşenleri olası güvenlik açıkları sebebiyle, kampüste dahi, hedef haline gelebilir.

Bu durumun, zaten tartışmalı olan akademik özgürlüğü baltalayacağı ortadadır.
Öğrenciler arama ile içeri alındığında dahi birçok güvenlik açığıyla karşılaşılan okulumuzda, daha önce alınamayan güvenlik önlemleri “Duvarsız Üniversite” sistemi dahilinde nasıl alınacaktır?

Ayrıca hayvanlara yönelik saldırı haberlerini her gün görüyoruz, biliyoruz. Kampüsün içinde nispeten güvende olan ve kampüsü yaşam alanı bilen kedi ve köpeklerin yoğun insan akışı üzerine yaşayacağı huzursuzluk ve güvensizlik hesaba katılmalıdır. Hayvanların zarar görmesi gibi olası durumların da yaptırımsız kalacağı açıktır.

Bütün bunları gözeterek alınan kararın hatalı olduğunu vurguluyor ve taleplerimizi tekrarlıyoruz;
– Alınan bu karar geri çekilsin,
– Özgür, demokratik ve güvenli bir üniversite ortamı tüm üniversite bileşenleri için tahsis edilsin,
– Fakülteler arası geçiş yasağı kaldırılsın,
– Kampüs kapıları ziyaretçilere değil öğrencilere açılsın.
– İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak duyuruyoruz; kampüslerin ziyaretçilere açılması kararı geri çekilene kadar net tavrımızı koruyacağız ve taleplerimizi ısrarla tekrar edeceğiz.