KADINLARIN SESİ | Emekçi kadınların mücadele günü 8 Mart'ın tarihi

Günümüzde 8 Mart tarihi her ne kadar “emekçi” tanımının dışına çıkarılarak yalnızca “kadın günü” olarak ifade edilse de, gerçek anlamını tarihselliğinde yatan işçi ve emekçi kadınların, sosyalist ve komünist kadınların mücadelesinden aldığı kuşku götürmez.

KADINLARIN SESİ | Emekçi kadınların mücadele günü 8 Mart'ın tarihi

Yağmur Çakar

8 Mart 1857 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında kötü çalışma koşulları, 10 saatlik iş gününün kalkması ve açlık sınırında olan ücretlere isyan eden çoğu kadın 40 bin işçi greve başlamıştı. Kadın işçilerin örgütlediği bu grev o güne kadar yapılmış en büyük kadın eylemlerinden biriydi. Grev esnasında fabrikada çıkan yangının ardından eylemi zorla bastırmaya çalışan polis, kadın işçilere saldırmış, fabrikanın patronlarının da desteğiyle binlerce işçiyi fabrikaya kilitlemişti. Çıkan yangında içeride kilitli kalan kadın işçilerin 129’u yanarak yaşamını yitirdi. (Yine Amerika’da 25 Mart 1911 tarihinde yaşanan benzer bir olay gerçekleşmiştir. New York’taki Triangle Gömlek Fabrikasında bir yangın olayı daha yaşanmış ve yine işçiler fabrikaya kilitlenmişti. Yangın sonucu 123’ü kadın olmak üzere 146 tekstil işçisi öldüğü tespit edilmişti).

1910 yılına gelindiğinde Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman sosyalist kadın öncülerinden Luise Zietz’in Uluslararası Kadınlar Günü önerisi, Clara Zetkin’in desteğiyle kabul edilmiştir. Uluslararası Kadınlar Günü sosyalist kadınların inisiyatifiyle karar altına alınmış ancak henüz belirli bir tarih saptanmamıştır.

Uluslararası Kadınlar Günü ilk kez 1911 yılında Paris Komünü’nün kırkıncı yıldönümü olan 19 Mart’ta kutlanır. Almanya ve Avusturya’da kadınlar için, 1848 devrimi anısına da tarih 19 Mart’tır.

Rusya’da da Uluslararası Kadınlar Günü, sosyalist ve işçi kadınların mücadelesinin günüdür. Miladi takvime göre 8 Mart günü, Petrograd’da, kadınlar fabrikalardan çıkarak “ekmek ve barış” talebiyle sokaklara dökülür. Bu tarihten 4 gün sonra Şubat Devrimi gerçekleşir.

8 Mart, Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin kazanımı olarak kutlanır. Başta Avrupa olmak üzere bütün dünyada da Uluslararası Emekçi Kadınların Mücadele Günü olacaktır.

1921’de Moskova’da düzenlenen 3. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda o dönem ağırlık kazanan “sınıfa karşı sınıf” politikalarının etkisiyle “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adı benimsenmiştir.

Türkiye’de 8 Mart ilk kez 1921 yılında, komünist kadınlar öncülüğünde anılmıştır. Bu tarihten sonra yıllar boyunca 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmemiştir.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 1975 yılında kutlanmaya başlamasında İlerici Kadınlar Derneği’nin faaliyetleri oldukça etkili olmuştur. İKD’li kadınlar Türkiye’de ilk dışa açık 8 Mart anmasını İstanbul Osmanbey’deki Dostlar Tiyatrosu’nda yüzlerce kadının katılımıyla gerçekleştirmiştir. İKD’nin toplumdaki etkisi, yaptığı çalışmalar, kadın mücadelesinin öncülüğünü üstlenerek on binlerce kadını bir araya getirmesi sayesinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri kapalı ortamlardan çıkarak sokaklara, meydanlara taşınmıştır.

Günümüzde 8 Mart tarihi her ne kadar “emekçi” tanımının dışına çıkarılarak yalnızca “kadın günü” olarak ifade edilse de, gerçek anlamını tarihselliğinde yatan işçi ve emekçi kadınların, sosyalist ve komünist kadınların mücadelesinden aldığı kuşku götürmez.

8 Mart söz konusu olduğunda burjuva siyasetçileri, sermaye cephesi, liberaller yer kapmaya çalışırken 8 Martların da içini boşaltmak için yoğun çaba sarf ediyorlar. Özellikle liberal ideolojinin, kadın sorunu ve 8 Mart’a yaklaşımı bizlere kadın mücadelesine nasıl bakmalı sorusunun cevabını daha net vermemiz gerektiğine işaret ediyor. Yıllardır 8 Mart tarihinin ve kadın mücadelesinin sadece kadın kimliği üzerinden tanımlanması ve kadın mücadelesinin sınıfsallığının göz ardı edilmesinin çok bilinçli bir tercih olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. İşçi ve emekçi kadınların gözlerine indirilmeye çalışılan bu perde başlı başına büyük bir kavganın konusudur.

Kadın mücadelesi ne sadece kadın kimliği üzerinden, ne de yalnızca hukuksal araçlarla verilir. Sömürünün olduğu, hukukun yerle bir edildiği, gericiliğin katmerlendiği her durumda 8 Mart’ın “emekçi kadın” kimliğine daha fazla sahip çıkılmalıdır. 8 Mart sınıfsaldır ve kadın sorununun çözümü ancak işçi sınıfının bütünü içinde verilen örgütlü emek mücadelesi ile mümkündür. Bu yüzden emekçi kadınların mücadelesi sosyalizm mücadelesinden ayrı düşünülemez. Söylemekten hiç bıkmayacağız: Bugün sermayenin ve liberal ideolojinin anlamından kopartmaya çalıştığı 8 Mart emekçi sınıflarındır, bizimdir!