Lenin’in mirası: Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz!
22-01-2024 19:53Devrimci bir teorinin somut çıktısı olmayan pratik devrimci değildir. Yürütülen siyaset ya da faaliyet, siyaset olabilir, faaliyet olabilir, etkinlik olabilir, hareket olabilir ancak bunun devrimci bir sıfatla nitelendirilmesinin ön koşulu devrimci bir teorik doğrultuya, zemine ya da stratejiye sahip olup olmadığıdır.
Kurtuluş Kılçer
Lenin’i sosyalist mücadele söz konusu olduğunda teorik katkıları bir yana siyaset yöntemi açısından da muazzam kılan sözlerden birisi “Devrimci teori olmadan, devrimci pratik olmaz” sözüdür. Günümüz dünya ve Türkiye’sinde sosyalist siyaset ve mücadelenin etkin ya da değil çok farklı örneklerini düşündüğümüzde bu sözün anlamı daha da önemli hale geliyor.
Marks’ın ve Engels’in birlikte kaleme aldıkları Alman İdeolojisi’nde “Bizden önceki filozoflar yalnızca dünyayı yorumlamışlardır, aslolan onu değiştirmektir” ünlü sözü herkes tarafından ezbere bilinir. Marks’ın kaleminden çıkan bu sözün içerdiği hedef pratiğe yönelik iken Lenin’in sözlerinin teoriye “çubuk büktüğü” açık olsa gerek. Elbette bu bir düzeltme değil; hem söylendiği zaman kesitinde ve bağlamında bu sözün anlamını değerlendirmek hem de teori ve pratik arasındaki diyalektik ilişkinin bir başka biçimi olarak görmek gerek. Teoriyi ortaya koyan Marks pratiğe vurgu yaparken, pratiği hayata geçiren Lenin teoriye vurgu yapıyordu.
Rusya’nın 1900-1925 dönemine damga vuran Bolşevik Devrim sürecini anlamak aynı zamanda bu zaman dilimindeki siyasal tartışma ve gelişmeleri anlamayı gerektirirken, Lenin’in bu sözünün bağlamını da bilmekten geçmektedir. Narodniklerin radikalizminden Menşevizmin reformizmine, köylü sorunundan devrimin karakteri sorununa vb. kadar bir dizi siyasal, ideolojik ve teorik tartışmanın yürütüldüğü bir kesitin içinden berraklaşan bu söz, bugün de aynı önemi ve değeri fazlasıyla taşımaktadır.
Günümüz Türkiye’sinde de sosyalist siyaset ya da mücadele açısından yürütülen onlarca tartışmayı ve yaşanan süreçleri somut ve berrak bir analize tabi tutmanın araçlarından birisi Lenin’in bu muazzam sözünü devreye sokmaktan geçiyor.
Sözün anlamı açık: Devrimci bir teorinin somut çıktısı olmayan pratik devrimci değildir. Yürütülen siyaset ya da faaliyet, siyaset olabilir, faaliyet olabilir, etkinlik olabilir, hareket olabilir ancak bunun devrimci bir sıfatla nitelendirilmesinin ön koşulu devrimci bir teorik doğrultuya, zemine ya da stratejiye sahip olup olmadığıdır. Kestirmeden şu söylenebilir: Bugün Türkiye sosyalist hareketinde örneğin, burjuva siyasetin kuyruğuna takılmak, milletvekili çıkarmak ya da basında boy göstermek “etkililik ya da başarı” ölçütü olarak konulurken, devrimci bir niteliğe sahip olup olmadığı kimse tarafından tartışılmak bile istenmiyor.
“Öğrenciyken devrim diye forumlar yapardık, şimdi Kılıçdaroğlu için sandık müşahidi olduk” şeklindeki ifade, Türkiye devrimci hareketinin geldiği yeri göstermesi açısından çok veciz sözdür. Üzücüdür. Bu duruma düşmemek için Lenin’in sözünün çerçeveletip duvara asmak gerek!
Bizler de Lenin’in bu sözünü, bize bıraktığı devrimci pratiğin ve teorinin mirası üzerinden Türkiye sosyalist hareketinin ve sosyalist siyasetin bugünkü durumuna dokundurtmaya çalışalım.
Lenin, bir Marksist olarak merkeze işçi sınıfını koymuştur. Rusya’da çarlığa karşı mücadeleyi “baş çelişki” olarak görüp, sınıf mücadelesini ise “o temel çelişki zaten” diyerek baş çelişkinin arkasına atıp ve devrimin karakterini burjuva devrim olarak saptayıp köylülük ya da burjuvazinin ilerici kanadına rol biçenlere karşı işçi sınıfının devrimci rolünü hep merkeze koymuştur. Rusya’da kapitalizmin gelişiminin analizini mücadelenin erken evresinde yazan ve işçi sınıfı örgütlenmesini kafaya takan bir Lenin’den ve onun mirasından bahsediyoruz. Bolşeviklerin doğrudan fabrikalarda nasıl örgütlendiklerini çok iyi biliyoruz.
Bugün umudunu işçi sınıfından kesen, işçi sınıfı diye diye orta sınıflara yaslanan ya da işçi sınıfı diye diye sınıfı “siyaset söylemi”ne indirgeyerek mücadele üstü bir yere yerleştiren ve özünde küçük-burjuva/orta sınıf/ ara tabakalara seslenen bir tür solculuğun devrimci bir kulvara yerleşmesi nasıl mümkün olabilir?
Lenin, iktidar demiştir. İktidarı burjuvaziye verelim, ortak edelim, onları destekleyelim dememiştir. İster 1905 isterse 1917 sürecine bakarsanız, her iki devrimde de Lenin asla burjuva güçlere yamanmamış, onların yedeğine geçmemiş, arkasında itmeyi savunmamıştır. 1903 yılında bölünen Parti’nin Bolşevik kanadı olarak ve parti henüz güçsüzken 1905 devriminde dahi “işçilerin ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü” demiştir. Yani Lenin, burjuvaziyle uzlaşılmaz demiştir.
Bugün bırakınız köylülüğü ya da küçük burjuvaziyi doğrudan ve hatta geleneksel burjuva sınıfını temsil eden partileri desteklemek bize sosyalist siyaset diye sunulmaktadır. Bugün burjuvazinin ilerici, ulusalcı, anti-tekelci gibi kanatları tespiti bile yapılmadan doğrudan bir oy bana, bir oy da geleneksel burjuvaziyi temsil eden burjuva partisi CHP liderine denebilmiştir.
Lenin, emperyalizmin kitabını yazmıştır. “Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm” kitabını yazan Lenin ortadayken, bugün emperyalizme karşı mücadeleyi hasır altı ederek yürütülen siyaset solcu siyaset diye sunulmaktadır. Avrupa Birliği’ne, NATO’ya karşı çıkmayan, Irak ve Suriye’de ABD emperyalizminin varlığına tek laf etmeyip, işbirliği içindeki Kürt siyasi hareketinin hegemonyasının dışına çıkamayan bir tür solculuk devrimci siyaset diye pazarlanmaktadır. Emperyalizmle işbirliği yapanlarla işbirliği yapmayı siyaset yapmak diye pazarlayıp, NATO demokrasinin güvencesidir diyen CHP’ye oy atmaya çağırıp, Lenin’i nasıl anacaksınız?
Mandacı Yetmez ama evetçilerin aday olduğu partilerle ittifak yapmakla Lenin’in ismi aynı anda geçemez!
Lenin, ulusların kaderini devrimin kaderiyle birleştirmiştir. Ulusların kendi kaderini tayin hakkının, devrim sorunundan ve devrimin tarihsel çıkarlarından bağımsız ele almanın mümkün olmadığını söylemiş ve hatta göstermiştir.
Lenin öncü örgüt ve parti demiştir. Öncü örgüt demeyen, sınıf partisi yerine kitle partisi diyenlerin Lenin’in düşüncesini ve mirasını taşımaları mümkün olabilir mi?
Türkiye’de sol ya da sosyalist siyaset denilince onlarca örnek kendisini devrimci bir siyasal çizgiyi temsil iddiasında bulunur. Ancak devrimciliğin ölçütü, onun özünü oluşturan içeriğinde bulunuyor. Devrimci teori olmadan devrimci bir pratik de yürütemezsiniz.