RÖPORTAJ | TKH Kırşehir Belediye Başkan adayı Abdulhalim Yıldırım: Kırşehir'de tek sosyalist parti olarak seçim pusulasındayız

TKH'nin Kırşehir Belediye Başkanı adayı Abdulhalim Yıldırım Yurtsever Haber'e konuştu.

RÖPORTAJ | TKH Kırşehir Belediye Başkan adayı Abdulhalim Yıldırım: Kırşehir'de tek sosyalist parti olarak seçim pusulasındayız

Türkiye çapında Tunceli dışında seksen ilin il belediye başkanlıklarında aday gösteren Türkiye Komünist Hareketi’nin Kırşehir Belediye Başkan adayı Abdulhalim Yıldırım Yurtsever Haber’e konuştu. Türkiye’de emekçilerin düzen siyasetine mahkûm bırakıldığından, ekonomik krizin kıskaca aldığı halkın gericilik ile terbiye edilmek istendiğinden bahseden Yıldırım, TKH’nin seçimlere dönük yaklaşımından ve Partisi’nin mücadelesinden bahsetti.

Kırşehir’de TKH tek sosyalist Parti olarak seçim pusulasında yer alıyor.

Kendinizi tanıtır mısınız? Türkiye Komünist Hareketi’nden Kırşehir Belediyesi Başkanlığı için adaylık sürecinizden bahsedebilir misiniz?

Ben Abdulhalim Yıldırım 1968 Kırşehir’in Kaman ilçesinin Boyalık köyünde dünyaya geldim. İşçi bir babanın çocuğuyum. Asker emeklisiyim. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. Evli ve 2 çocuk babasıyım.

2013 yılından beri komünist mücadelenin içerisindeyim. 2015 yılında Türkiye Komünist Hareketi’nin kuruluşunda yer aldım.

Partimiz Türkiye Komünist Hareketi ile halkın yerel yönetimlere katılımı sağlanarak bu sorunların üstesinden gelebileceğimize, halkın vergileri ile oluşan kamu kaynaklarını halk için kullanacağımıza olan inancımdan dolayı TKH saflarında yerel seçimlere girmeye karar verdim.

“BİZ ‘SEÇİM YARIŞINA’ GİRMİYORUZ”

Türkiye’deki ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve yoksulluğun arttığı bir dönemdeyiz. Komünist bir partinin adayı olarak sizler bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?

Ülkeye genel olarak baktığımızda, emekçiler için her geçen gün hayat koşulların daha sertleştiğini, yaşamın zorlaştığını, hak gasplarının arttığını, bunların ve daha bir dizi sorunun birleşimiyle hayatın çekilmez hale geldiğini söylemek abartı olmayacaktır. Yıllardır uygulanan, AKP iktidarıyla zirveye tırmanan sağ politikaların sonucunda yaşanan bu sıkışıklıktan çıkmak için; ne yazık ki yine sağ politikalar, emekçilere kurtuluş olarak gösteriliyor ve insanlar buna ikna edilmeye çalışılıyor.

Bugünkü krizin sorumlusu olanlar, krizin faturasını üstlenmek yerine, hesabı emekçiye kesiyor. Bu yüzden sömürü düzenine ve iktidara karşı emekçilerin tepkisini büyütmek ve örgütlemek gerekmektedir. Mevcut düzen değişmediği müddetçe ülkede her zaman ezilen kesim işçi ve emekçi sınıfı olacaktır.

Türkiye Komünist Hareketi’nin seçimlere girmesine buradan bakmak gerekiyor. Biz, düzen siyasetinin deyimiyle, “seçim yarışına” girmiyoruz. Bu ülkenin emekçilerine, gençlerine, kadınlarına sağ siyasete mahkûm olmadıklarını, başka bir yaşamın mümkün olduğunu; bunun da amasız fakatsız sermaye sınıfına karşı mücadeleden geçtiğini anlatıyoruz.

Ekonomik kriz, pahalılık, yoksulluk, bu ülkenin tüm vatandaşları için geçerli mi? Şöyle soralım, bu ülkede herkesin hayat pahalılığı diye bir sorunu var mı? Mesela, yüzlerce gayrimenkule sahip olan, bunların kaynağı olarak da “mülk Allah’ındır” diyen zihniyetin hayat pahalılığıyla, ekonomik krizle derdi var mıdır? Tabii yok. Aksine bizlerin yaşadığı yoksulluğun nedeni, bunların yaşadığı zenginliktir. Kaynaklara bir avuç asalak tarafından el konulmuş olmasıdır. Yerel yönetimler, kaynakların yağmalanmasında önemli bir yere oturuyor. Devasa bütçeler ihaleler aracılığıyla yandaşların cebine aktarılıyor. İşin tuhafı, bu yağmalamayı da vatandaşlara “hizmet” diye anlatıyorlar.

Biz komünistler kamu kaynaklarını bu asalakların elinden alacağız ve bu kaynakları yine kamunun, yani emekçilerin faydasına kullanılmasını sağlayacağız. İhalelere son verecek, sermayedarları, başta yerel yönetimler olmak üzere, tüm kamu kuruluşlarından kapı dışarı edeceğiz. Kamu hizmetlerini kamu olanaklarıyla sürdüreceğiz. İhtiyaçların belirlenmesi ve giderilmesi için mahalle Meclisleri kuracağız. Bu sayede emekçiler yönetime doğrudan katılarak, yönetimde söz sahibi olacak.

“HARAMİ SALTANATINI YIKALIM”

Yoksulluğun yanında gericiliğin de bir hayli arttığı, tarikat ve cemaatlerin toplumun her alanını tahakküm altına aldığı günlerden geçiyoruz. Hem iktidar hem de muhalefet cephesinden ise laiklik ihlalleri içeren açıklamalar ardı sırası kesilmeden geliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Yaklaşık olarak çeyrek asırdır iktidarda olan AKP hükümeti öncelikle ülkenin eğitim sistemini çökerterek insanların cahil bir toplum olarak yaşamasını sağlamaya çalışmıştır. Eğitim sisteminin çökmesi ile birlikte toplumda gericilik ve yozlaşma ileri seviyelere ulaşmıştır.

Yoksulluğun yanında gericiliğin de artması bir tesadüf değil. Birbirinden bağımsız hiç değil. Diyanet İşleri Başkanı’nın periyodik aralıklarla yoksulluğa güzellemeler yapması, yoksullara cennet vadetmesi, bu düzenin din bezirgânlığına ne kadar da ihtiyaç duyduğunun göstergesi. İnsanlara, bu dünyada insanca bir yaşam veremeyen düzen, umutları öbür dünyaya havale ediyor. Bu dünyadan umudunu kesen yığınlar da insanca bir yaşama öldükten sonra kavuşacağına inanıyor. Emekçiler bu hayalle avutulurken, diğer tarafta tarikatların nasıl holdingleştiğini görüyoruz. Bugün her bir tarikat birer holding haline gelmiş bulunuyor. Bakanlıklar, tarikatlar tarafından paylaşılmış durumda. Tarikatların koalisyon partisi AKP ise tarikatlar arasındaki bu paylaşımı organize ediyor.

Ne yazık ki muhalefet partileri de AKP’nin ve onun temsil ettiği sistemin beslendiği gericilikle mücadele etmek yerine, kendilerine o alanda yer kapmaya çalışıyorlar. Cumhuriyetin kurucu partisi olmakla övünen parti, bugün Cumhuriyet düşmanı tarikatlarla kol kola yürüyor. Gericilerle arayı hoş tutarak kendini onlara kabul ettirmeye çalışıyor.

Diğer tarafta başka bir muhalefet, Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait’i sahipleniyor ve buna da demokrasi, özgürlük diyor. Gericilik, saltanat yandaşlığı, aydınlanma düşmanlığı, emperyalizm işbirlikçiliği ne zaman sol tarafından sahiplenilebilir şeyler oldu? Başka bir taraftan bakarsak; bunları sahiplenene sol diyebilir miyiz?

Osmanlı güzellemeleriyle, emekçilere, yoksulluğun, açlığın, güvencesizliğin nedeni olarak Cumhuriyet gösteriliyor. Oysa sorun Cumhuriyet’te değil. Sorun, bugün iktidarı elinde bulunduran sermaye sınıfının aç gözlülüğü. Önceki sorunuzda değindim. Bir insan yüzlerce evi ne yapar? İşte bu aç gözlülük insanları yoksulluğa mahkûm ediyor. Kaynakları tamamen yağmaladılar ve yağmalamaya devam ediyorlar. Bu yağmanın sonucunda yoksulluğa mahkûm ettikleri milyonlarca insana ise şükretmeyi ve dua etmeyi telkin ediyorlar.

Bizler ise halkımızı ve emekçi sınıfını örgütlenmeye, mücadele etmeye, bu harami saltanatını yıkmaya çağırıyoruz.

“KIRŞEHİR’DE TEK SOSYALİST PARTİ TKH”

Son olarak mücadele hattınızı bizlere özetler misiniz? Bugün yaşadığımız sorunların tek muhatabı iktidar mıdır? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Sorunun kaynağı iktidar olsaydı iş çok kolaydı. Gider, oyumuzu kullanır, iktidar partisini değiştirir, ertesi gün güllük gülistanlık bir ülkeye uyanırdır. Düzen partileri bunu söylüyor. Ne yazık ki solcu olduğunu söyleyen birçok öbek de bu söyleme kendisini kaptırmış durumda. Popüler adaylarla, pazarlık siyasetiyle, ilkeleri bir kenara bırakıp “yüksek siyaset” yaparak bu düzeni değiştirebileceklerini; bu sayede  emekçiler için her şeyin daha güzel olmasını sağlayabileceklerini söylüyorlar. Düzen siyasetiyle kol kola girmeyi, onlar tarafından muhatap alınmayı solculuk sanıyorlar.

Bizler sorunun kaynağının tek başına iktidar olmadığını söylüyoruz. Başından beri belirttiğim gibi, sorunun kaynağı bu düzenin kendisidir, kapitalizmdir. Para babalarının, patronların, yağmacıların düzenidir. Bu yüzden bu düzeni karşınıza almadan, tek başına düzenin figüranlarına odaklanmak, mücadeleyi bunlarla sınırlamak hayal kırıklığından başka bir şey getirmez. Eğer bu rüyaya inansaydık, örneğin geçen seçimde Kılıçdaroğlu’na bel bağlardık. Geçen seçim Kılıçdaroğlu’na oy çağrısı yapanlar, emekçilere kurtuluş olarak onu adres gösterenler bugün nerede?

Biz bu seçimlerde de emekçilerin kurtuluşunun sermaye sınıfına karşı verilecek mücadeleden geçtiğini, bunun için örgütlenmek gerektiğini; emekçilerin kurtuluşunun yine emekçilerin elinde olduğunu söylüyoruz.

Türkiye Komünist Hareketi bu çağrının sahibi ve adresidir. Bugün Türkiye Komünist Hareketi’ne, orak çekice verilecek oy bu bezirgânların yüzüne atılacak bir tokattır. Yıkalım bu köhne düzeni; biz başka âlem isteriz demektir.

Biz ülkemizde ve dünyada insanca, onurlu bir yaşamın mümkün olduğuna inanıyoruz. Bunun için Kırşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde yer alıyoruz. Partimiz Türkiye Komünist Hareketi’nin Kırşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde yer alan tek sol, sosyalist parti olarak yer aldığının da altını çizmek istiyoruz. Aklına sahip çıkan, kalbi soldan atan, sağcılara ve sol gösterip sağ vuranlara mahkûm olmak istemeyen herkesi ve tüm emekçileri Türkiye Komünist Hareketi’ne, Orak-Çekiç’e oy vermeye; peşinden de Türkiye Komünist Hareketi’nde örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz.