RÖPORTAJ | TKH Konya Büyükşehir adayı Muhammed Ali Coplan: Düzen partileri pastanın aslan payını ayrıcalıklı bir zümre için ayırmaktadır
TKH Konya Büyükşehir Belediye Başkan adayı Muhammed Ali Coplan halkın durumuna ve düzen partilerin rolüne dair değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye Komünist Hareketi’nden (TKH) Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olan Muhammed Ali Coplan Yurtsever Haber’e konuştu. Ülkemizde yaşanan krizin ve emekçilerin yaşadıkları temel sorunların kaynağında eşitsizliklerin ve düzen partilerinin sermaye lehine duruş içerisinde olduklarını ifade eden Coplan, emekçilerin kurtuluşu için sosyalistlere büyük görev düştüğünü söyledi.
TKH Konya Büyükşehir ile yaptığımız röportaj şu şekilde:
Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? Türkiye Komünist Hareketi’nden Konya Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı için adaylık sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Merhabalar öncelikle. İsmim Muhammed Ali Coplan. Aslen Konya Sarayönülüyüm, 28 yaşındayım ve ilk, orta, lise, üniversite hayatımı yani hayatımın büyük bir bölümünü Konya’da geçirdim. Felsefe mezunuyum şu an lisansüstü öğrenimine siyaset felsefesi alanında devam etmekteyim. Hali hazırda yedi seneye yakın süredir Türkiye Komünist Hareketi üyesiyim. Bu doğrultuda siyaset dediğimiz şeyin bir uzmanlık olarak yapılmaması gerektiği kanaatindeyim. Örneğin, Aristoteles insanı politik bir hayvan olarak tanımlıyordu. Biz de insan olarak politika içine doğarız ve politika hayatımızın her alanını şekillendiren bir şey olduğu için öyle ya da böyle müdahil olmak durumunda kalırız. Adaylık sürecindeki durumu da böyle açıklayabiliriz aslında. Yapılması gereken şeyler, alınması gereken sorumluluklar varsa müdahil olmak gerekir.
“BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ EŞİTSİZ PAYLAŞIMI TERSİNE ÇEVİRMEK”
Türkiye’deki ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve yoksulluğun arttığı bir dönemdeyiz. Komünist bir partinin adayı olarak sizler bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Her şeyden önce bunun bir tercih olduğunu belirtmemiz gerekir. Düzen partileri kendi politik ajandaları gereğince ekonomik aksiyonlar almaktadır, yoksulluk da kaçınılmaz olarak buradan doğmaktadır. Refah bir pasta ise siyasi tutumlar refahın nasıl dağıtılacağı ekseninde ayrılır. Mevcut düzen partileri pastanın aslan payını ayrıcalıklı bir zümre için ayırmaktadır. Halk yoksullaşırken sermaye sahiplerinin günden güne servetini artırması dolayısıyla tercihlerin sonucudur ve sürpriz değildir. Bizler için ise paylaşım hususundaki sorunları tersine çevirmek birinci önceliktir. Örneğin yıllarca emek vermiş emeklinin sadece evinin kirasını karşılayacak bir maaşa mahkum edilmesi vicdanı bir kenara bıraksak bile insan mantığına sığmayacaktır. Vergilerin tabana yayıldığı, kemeri sadece halkın sıktığı senaryoda tabii ki birilerinin yüzlerce evi varken emekçi halk sağlıklı barınma ihtiyacını dahi karşılayamaz duruma gelecektir.
“MECLİS BOMBALAYANLAR HALK ÇOCUKLARINI NASIL KANDIRDILAR?”
Yoksulluğun yanında gericiliğin de bir hayli arttığı, tarikat ve cemaatlerin toplumun her alanını tahakküm altına aldığı günlerden geçiyoruz. Hem iktidar hem de muhalefet cephesinden ise laiklik ihlalleri içeren açıklamalar ardı sırası kesilmeden geliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Önceki söylediklerimiz ile paralel ele almak gerekir bu durumu. Meclis bombalayanlar yıllarca yoksul halk çocuklarını nasıl kandırdılar? Onlara sundukları şeyler çok basit ve aslında hak olması gereken şeylerdi. Üniversite okurken barınma ihtiyacını karşılamak isteyen, daha iyi bir eğitim isteyen, cebinde harçlık olması gereken çocuklar bunları bir cemaat karşıladığı için o girdaba sürüklendiler. Kimse onların “abilerinin” ve “ablalarının” hatırı için bulunmadı oralarda ilk etapta. Yoksulluk insanları çaresizliğe iter, bu böyledir. Çare arayan insanı bu tür grupların yanına çekmesi ise çok kolaydır. Kandırılma lüksü de bu çocuklarındır aslında siyasi otoritenin değil. Laiklik ise bugün ne iktidar ne de muhalefetin gündemindedir. İktidar böyle bir derdi olmadığı için muhalefet ise iktidarın belirlediği makul sınırlar içinde durmayı tercih ettiği için durumu göz ardı etmektedir. İktidar ve ana muhalefet cephesinin umursamadığı mücadele alanlarını sırtlamak da bir kez daha sosyalistleri kalmıştır.
“6 AY SONRA ÖLECEĞİMİZİ BİLSEK DE O SÜRE BOYUNCA ERTESİ GÜN YİYECEĞİ YEMEĞİ DÜŞÜNMEK ZORUNDA OLAN BİZLERİZ”
Peki son olarak mücadele hattınızı bizlere özetler misiniz? Bugün yaşadığımız sorunların tek muhatabı iktidar mıdır? Bu konuda neler söylemek istersiniz
Çok basit şekilde özetlenebilir aslında. Halkın yararına olan ne varsa bizim de yararımızadır çünkü biz bizatihi halkın kendisiyiz. Toplu taşımada eziyet çeken, yarınını düşünürken umutsuzluğa kapılan, çocuğuna beslenme koymak için dişinden tırnağından artırmak zorunda kalan biziz. Bizim annelerimiz babalarımız. Doktor bize dese ki 6 ay ömrünüz kaldı hangimiz bu kalan zamanı örneğin dünyayı gezerek harcayabilir? 6 ay sonra öleceğimizi bilsek de o süre boyunca ertesi gün yiyeceği yemeği düşünmek zorunda olan bizleriz. Ve bu tür dertleri olan insanların sorunları ana akım siyasetin yapay sorunları ile örtüşemez. 5-10 yerden maaş alanlar ile depremlerde, madenlerde göçük altında kalan, bir mezarı dahi olmayanlar hangi düzlemde eşit olabilir? Burada bütün sorumluluğu iktidara atıp muhalefetin içinden çıkacak bir kurtarıcı beklemek kolaya kaçmaktır. İki kutuplu siyaset hem iktidar hem muhalefetin deyim yerindeyse kendi kendine çalıp oynaması demektir. Onların içinde bulunduğu siyasi çerçeve bir sektör, bir iş koludur. Biz ise zorunda olduğumuz için siyaset yaparız. Yazın bir tatile bütçe ayıramayan bizler yurt dışına yerleşip kendini kurtarmak gibi ütopyaların peşinden de gidemeyiz. Biz bu topraklara aitiz ve burada kalmak dışında bir seçeneğimiz yok. Kaldığımız süre zarfında ise kafamızı kuma gömemeyeceğimize göre burayı daha yaşanası bir yer haline getirmek için uğraşmalıyız. Bunun için öncelikle umudumuzu yeşertmeliyiz. Ve bilmeliyiz ki hala umudu yeşertmeyi kendine görev edinmiş birileri var. Bunun son örneği olan Agrobay işçileri özelinde hakkını arayan bütün işçilerin haklı mücadelesini selamlamak da bizin görevimizdir.