9 Mayıs: Faşizme karşı zaferin 80. yıldönümü

Bugün yeniden bu günleri hatırlamak, aynı zamanda sermayenin, emperyalistlerin doymak bilmeyen kar hırsının nerelere varabileceğini unutmamak, aynı zamanda Nazilere yolu açanın da sosyal demokrasi olduğunu not etmek gerekiyor.

9 Mayıs: Faşizme karşı zaferin 80. yıldönümü

İkinci Dünya Savaşı, insanlık tarihine dünya nüfusunun büyük bir bölümünü etkileyen, milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bugüne kadarki en büyük savaş olarak geçti. Savaş Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle başladı ve 8 Mayıs 1945’te Kızıl Ordu’nun Berlin’e girmesi ile sona erdi. İkinci dünya savaşı tarihi bir yandan Nazi Almanyası’nın savaş, işgal, soykırım ve katliamlarının, öte yandan faşizme karşı direniş komitelerinin, Sovyet halkının anayurt savunmasının ve insanlığın bu karanlık güçten kurtuluşunun tarihidir.

AVRUPA’DA FAŞİZMİN YÜKSELİŞİ

Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgali ve ikinci dünya savaşının başlangıcı 1939 yılı olsa da Avrupa’da faşizmin yükselişi daha eskiye dayanıyor. Faşist hareketin ilk adımları birinci emperyalist paylaşım savaşında, savaş yanlısı bir tutum alan ve İtalya’nın savaşa dahil olmasını savunan Mussolini tarafından atıldı. İsmini birbirine sıkı sıkı bağlı demet anlamına gelen fascis kelimesinden alan bu hareket İtalya’da önce Faşist Mücadele Birlikleri (Fascio di Combattimento) adıyla örgütlendi, 1921 yılında ise Ulusal Faşist Parti’nin kuruluşu ile iktidara taşındı. Savaş sonrası yapılan antlaşmaların İtalya lehine düzeltilmesini savunan Mussolini, kısa sürede küçük burjuvazinin yanı sıra, toprak sahiplerinin, kilisenin ve sermayenin de desteğini aldı.

Avrupa’da faşizmin aynı tarihlerde yükseldiği bir başka ülke savaştan umduğunu alamayan ve yenilgi ile çıkan Almanya oldu. Savaşın hemen akabinde 1919 yılında küçük bir grup tarafından Alman İşçi Partisi adıyla kurulan örgüt daha sonra desteğini arttırarak Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ismini aldı. 8 Kasım 1923 tarihindeki başarısız darbe girişiminin ardından faaliyetleri kısa bir süre aksayan NSDAP, 1933 yılına gelindiğinde Adolf Hitler liderliğinde mutlak iktidarını tesis etti. Aynı dönemde İspanya’da solun yükselişi ve cumhuriyetin kuruluşuna karşı harekete geçen Franco liderliğindeki faşist hareket İspanya iç savaşının tetikleyicisi oldu. İktidarı ele geçiren Franco’nun dostları ise Naziler oldu.

Avrupa’da faşizmin yükselişine, işçi sınıfının yükselen mücadelesinin baskı altına alınması, öte yandan 1929 buhranı ile kar oranları azalan sermaye sınıfının iç pazarda yaşadığı sıkışma ve karlarının düşmesine sermayenin yayılmacı politikaları eşlik etmiştir. Birinci dünya savaşından sonra Ekim Devrimi ile birlikte tarihteki ilk işçi devleti kuruldu. Sovyetler Birliği’nin kuruluşu ile birlikte Avrupa’da işçi sınıfının örgütlü mücadelesi ve devrimci hareketler de etkindi. Ancak devrim başarıya ulaşamadı ve sermaye sınıfının işçi hareketine yanıtı faşist iktidarların kuruluşu oldu. Almanya’da Alman Komünist Partisi’nin 1920’li yıllarda gerçekleştirdiği devrimci kalkışmalar başarısızlıkla sonuçlandı. Alman sosyalist hareketinin bu yenilgisi, 1929 dünya bunalımında yoksullaşan işçi sınıfına müdahalesini de ne yazık ki zayıflattı, sosyalist hareket etkin olamadı. Faşizmin iktidara gelişinde işçi sınıfı hareketinin bu yenilgisi önemli bir rol oynadı. Clara Zetkin bu durumu Enternasyonale sunduğu raporda “faşizm, proleter devrimini gerçekleştirememiş proletaryanın çekmeğe mahkum olduğu cezadır” ifadesiyle tanımlıyor.
Faşist partilerin en hararetli savunucuları küçük burjuvazi, kilise, toprak sahipleri ve sermaye grupları oldu. En önemli misyonları da antikomünizmdi.

HER ŞEY SERMAYENİN SELAMETİ İÇİN

1929 buhranı en fazla Alman ekonomisini etkiledi. Sanayi üretiminde büyük düşüşler yaşandı. İşsizlik had safhaya ulaştı. Pazarın daralması sanayi ve finans sermayesinin karlarına büyük darbe vurdu. Yaşanan buhrana yanıt olarak büyük sermaye çözümü emek sömürüsünü arttırmakta ve emperyalist yayılmacı politikalarda buldu. Bu politikaların en önemli temsilci ise NSADP yani Naziler idi. Nazilerin uyguladığı ekonomi politikalar sermaye örgütlenmesi Alman Sanayi Birliği’nin (RDI) direktifleri doğrultusundaydı. Bir emek cehennemi yaratıldı. Devlet eliyle oluşturulan büyük karteller çok ciddi bir sermaye birikimi anlamına geliyordu, daha sonra bu karteller tamamen sermayeye devredildi. Bununla birlikte Ford, General Motors, Unilever gibi birçok uluslararası sermaye grubunun Nazi Almanya’sında yatırımları biliniyor. Toplama kamplarında işçiler köleleştirildi. İşgal altındaki bölgelerde yüzbinlerce insan köle işçi olarak kullanıldı. İşgal altındaki bölgelerde Bosch, Daimler-Benz, Philips, Siemens, Volkswagen gibi önde gelen Alman şirketleri tarafından yüz binlerce işçi kullanıldı. Sermaye hem emek sömürüsünün nimetlerinden yararlandı hem de pazarını genişletmek uğruna Nazilerin işgal ve savaş politikalarını heyecanla karşıladı. Öte yandan ilk işçi devleti Sovyetler Birliği’ne son verilmesi en büyük hedefleri oldu

İŞGAL, SAVAŞ VE FAŞİZME KARŞI ZAFER

Nazilerin ilk hedefi Polonya toprakları oldu. Naziler “Blitzkrieg” (yıldırım savaşı) adını verdikleri savaş taktiğiyle ve uçak, tank ve topçu birliklerinin tümünün toplu olarak saldırısıyla ilerliyordu. Kısa sürede Polonya, Danimarka, Belçika, Hollanda, Fransa, Yugoslavya, Yunanistan yani kısacası neredeyse Avrupa’nın tamamını çok ciddi bir direnişle karşılaşmadan işgal eden Naziler Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırdı ve Moskova’ya doğru ilerledi. Nazilerin çok geniş bir cepheden ve milyonlarca asker ile başlattıkları bu saldırı kısa sürede ilerlemelerini sağladı. Naziler Moskova önlerinde durduruldu. Yönünü Kafkas petrol alanları ve Volga Nehri üzerindeki Stalingrad şehrine çeviren Naziler için sonun başlangıcı Stalingrad savunması oldu.

STALİNGRAD: SON KALE

Stalingrad sokak sokak savunuldu ve savaşın seyri değişti. Sovyet askerleri, Nazilerin saldırılarından önce kenti savunabilmek amacıyla geniş meydanların etrafındaki yüzlerce binayı, kanalizasyonları askeri mühimmatla doldurmuş ve mevzilenmişti. Bu sayede, Nazi Almanyası askerleri her cadde ve her sokakta adeta açık birer hedef haline gelmiş ve önemli sayıda zayiat vermişti. Ancak Stalingrad savunması sadece askeri taktiklerle değil kadınıyla erkeğiyle Sovyet yurttaşlarının fedakarlığı, azmi ve anayurt savunmasında ki kararlılığıyla başarıya ulaştı. Stalingrad muharebesi, Nazi Almanyası ve müttefiklerinden 647.300’den fazla askerin hayatına mal oldu. Sovyetler tarafında ise sayı daha da dramatikti: 1.1 milyondan fazla kayıp. Nazi ordusu teslim olmak durumunda kaldı. Bu bir dönüm noktasıydı. Bundan sonra Nazilerin geri çekilişi ve Kızıl Ordu’nun Berlin’e kadar ilerlediği, Avrupa ülkelerinin adım adım faşist işgalden kurtarıldığı bir zafer dönemidir.

Nazilerin ilerleyişi sürerken batılı emperyalist güçlerin etkin bir karşı hamlede bulunmaması ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konu. Nazilerin Sovyetleri işgalini bekleyen ve savaşın seyrini izleyen bu güçler Stalingrad’da Nazilerin teslim olması ve Kızıl Ordu’nun ilerleyişinden sonra harekete geçmiş, ancak 1944 yılında ABD Generali Dwight D. Eisenhower komutasında Müttefik askerleri Fransa’nın Normandiya kıyılarına çıkmıştır.

KIZIL BAYRAK BERLİN’DE

Kızıl Ordu’nun Stalingrad’tan başlayan ilerleyişi 1945 Nisan ayı ortalarında Berlin’e doğru büyük bir harekat ile sonlandı. 25 Nisan 1945’te, Elbe Nehri kıyısındaki Torgau’nun batısından saldırıya geçen Sovyet güçleri 30 Nisan 1945’te orta Berlin’deki komuta sığınağına yaklaştığında, Adolf Hitler intihar etti. Berlin 2 Mayıs 1945’te Sovyet güçlerine teslim oldu. Alman silahlı kuvvetleri batıda 7 Mayıs, doğuda da 9 Mayıs 1945’te koşulsuz olarak teslim oldu. Aleksey Kovalyov, Abdülhakim İsmailov ve Leonid Goryçev tarafından Reichstag binasına dikilen Orak Çekiçli kızıl bayrak zaferin sembolü olarak tarihe geçti. 9 Mayıs tarihi bugünün anısına Zafer Günü ilan edildi. Zafer günü sadece Sovyetlerin kazandığı bir savaşı değil, aynı zamanda insanlığın faşizmden kurtuluşunun adı oldu.

İnsanlığa kan kusturan bir ideolojinin korkunç bir güce dönüştüğü ve Avrupa’nın büyük bir kısmını tahakküm altına aldığı bir dönemi kapatan Sovyet yurttaşlarına, faşist işgale karşı farklı ülkelerde kurulan direniş komitelerinde büyük bir fedakarlıkla mücadele eden komünistlere, her ülkede kurulan anti faşist mücadele birliklerine katılan on binlerce yurtsevere ve elbette tarihe faşizmi ezen isim olarak geçen Stalin’e yazılıdır bu zafer.

İkinci dünya savaşında 75 milyona yakın insan hayatını kaybetti. Sovyetler Birliğinde 20 milyondan fazla insan yaşamını yitirdi. Milyonlarca insan yaralandı, büyük şehirler yerle bir oldu. Yahudiler, çingeneler soykırıma tabi tutuldu. Toplama kamplarında Nazilerin insanlık dışı deneyleri gün yüzüne çıktı. Kısacası faşizm karanlık bir ideoloji olarak insanlığın üzerine çöktü. Bugün yeniden bu günleri hatırlamak, aynı zamanda sermayenin, emperyalistlerin doymak bilmeyen kar hırsının nerelere varabileceğini unutmamak, aynı zamanda Nazilere yolu açanın da sosyal demokrasi olduğunu not etmek gerekiyor.

Ve elbette faşizme karşı çok büyük bir direniş sergileyen isimsiz kahramanların, milyonların anısını yaşatmak, mücadelesine sahip çıkmak için Zafer Günü bir kez daha hatırlanmalı. Faşizme karşı mücadele eden, insanlığı bu karanlıktan çekip çıkaran milyonlarca isimsiz kahramanın anısına saygıyla…