Cici Demokrasi mi, Devrimci Siyaset mi?
MAHMUT ASLAN
Bugün “demokrasi” sözcüğü öyle çok kullanılıyor ki içi boş bir pazarlama etiketine dönüştü. Sandık günü gelip oy vermek, beş yılda bir seçilmişlere yetki devretmek, arada sosyal medyada şikâyet etmek… Buna “demokrasi” diyorlar. Daha doğrusu, “cici demokrasi”. Yani kimseyi fazla rahatsız etmeyen, düzeni sorgulamayan, vitrinlik bir demokrasi.
Doğan Avcıoğlu yıllar önce bu sahte demokrasiye işaret etmişti. Ona göre Türkiye’de burjuvazinin ve emperyalizme bağımlı iktidarların kurduğu “sandık demokrasisi”, halkın çıkarlarını değil egemen sınıfların çıkarlarını garanti altına alıyordu. Türkiye’nin Düzeni’ndeki tespiti hâlâ güncel: Demokrasi maskesi, çoğu zaman halkı uyutmanın aracıdır.
Cici Demokrasinin Sınırları ve İşlevi: Türkiye’deki Yansımalar
Bugün Türkiye’de yaşananlar, Avcıoğlu’nun teşhisini doğruluyor. AKP iktidarı yalnızca kendi partisini değil, muhalefeti de dizayn etmeye çalışıyor. CHP’nin kurultay süreçlerine yönelik perde arkası müdahaleler, İstanbul ve Ankara gibi büyükşehir belediyelerinin yetkilerinin kısılması, kayyum politikaları… Bunların hepsi, “demokrasi”nin yalnızca iktidarın çıkarına hizmet ettiği ölçüde tanındığını gösteriyor.
Ama tablo bununla sınırlı değil.
AKP’nin “seçimle gelen otoriterlik” sürecini anlamak, tarikat ve cemaatlerin siyaset ve devlet aygıtına sistemli müdahalesi olmaksızın eksik kalır. Bu müdahale, “cici demokrasinin” en önemli işlevlerinden birini ortaya koyar: Siyaseti, halkın genelinin çıkarı için değil, belirli bir dini-ideolojik hizbin ve onun dayandığı taşra-esnaf burjuvazisinin çıkarı için araçsallaştırmak.
• Devlet İçinde Paralel Yapılanma: Özellikle 2010’lu yılların başında, bir cemaatin (FETÖ) polis, yargı ve bürokrasi içinde kadrolaşarak nasıl bir paralel devlet yapılanması inşa ettiği ve kumpas davalarıyla siyasi rakipleri nasıl tasfiye ettiği artık belgelenmiş bir gerçektir. Bu süreç, devletin tarikatlar için bir ganimet alanına nasıl dönüştürüldüğünün en uç örneğidir.
• Kaynakların ve Kadroların Paylaşımı: FETÖ sonrasında dahi, iktidarla organik bağı bulunan diğer tarikat ve cemaatler, kamu kaynaklarının, ihalelerin ve devlet kadrolarının önemli bir paydası haline gelmiştir. Eğitim sistemindeki imam-hatip dayatması ve ilahiyat fakültelerine yapılan kaynak aktarımı, bu grupların devlet üzerinden kendi nüfuz alanlarını ve mürit sayılarını genişletme stratejisinin bir parçasıdır.
• Seçmen Üzerinde Etki ve Manipülasyon: Yerel düzeydeki tekke ve zaviyeler, vaazlar ve dini sohbetler aracılığıyla özellikle muhafazakâr seçmenler üzerinde etki oluşturarak oyların belirli bir siyasi çizgiye kanalize edilmesi sağlanmaktadır. Bu durum, özgür iradeye dayalı bir seçim sürecini baltalamakta ve demokrasiyi bir “cemaatler koalisyonu”nun pazarlık masasına indirgemektedir.
Bu yapı, “cici demokrasinin” sadece vitrinlik bir seçim sürecinden ibaret olmadığını; aynı zamanda devletin dini gruplar eliyle nasıl ele geçirildiğini ve toplumsal mühendislik projesine dönüştürüldüğünü gösterir. Laiklik ilkesinin tasfiyesi, bu sürecin hem sonucu hem de önkoşuludur.
Uğur Mumcu’nun 1970’li yıllarda yaptığı bu tespitler, bugün için de geçerliliğini korumaktadır, hatta iktidarın giderek daha otoriterleştiği ve kadrolaşmanın derinleştiği günümüz Türkiye siyaseti bağlamında etkisi artmaktadır:
“Açıkça görülmektedir ki Türkiye bugün tarihin en yeteneksiz ve beceriksiz siyasal yöneticilerinin elindedir. Bu siyasal kadro kendiliğinden ortaya çıkmamakta; adına demokrasi dediğimiz çok partili bu cici rejim, en yeteneksizi, en beceriksizi, yalancıyı, sömürücüyü, demagogu iş başına getirmektedir.”
Mumcu’nun tespiti, “cici demokrasi”nin halkın çıkarını gözetmek yerine, iktidar mekanizmalarının kendi kadrolaşmasını ve sömürü düzenini garantilemek için nasıl işlediğini net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Devrimci Siyasetin Yol Haritası
Tam da bu nedenle devrimci siyaset sorusuyla yüzleşmek zorundayız. Devrimcilik, şiddet hevesi değil; halkın örgütlü gücünü açığa çıkarma iradesidir. Halkın kendi kaderine sahip çıkması, kendi talepleri doğrultusunda iktidarı zorlaması ve gerekirse köklü dönüşümler yaratmasıdır.
Bugün için devrimci siyasetin yol haritası şunları içermelidir:
1. Halkın Örgütlenmesi: Mahallelerde, işyerlerinde, üniversitelerde bağımsız halk inisiyatifleri kurulmalı. Sendikalar yeniden sınıf mücadelesinin gerçek merkezine oturtulmalı.
2. Gerçek Muhalefet: Muhalefet partileri, iktidarın çizdiği sınırların içine hapsolmaktan çıkmalı. Parlamento ile sokak, seçimle örgütlü mücadele birbirini tamamlamalı.
3. Yerel Demokrasi: Kayyum politikalarına karşı halkın seçme hakkını savunmak, belediyeleri halk meclisleriyle birlikte yönetmek bir zorunluluktur.
4. Bağımsızlık, Laiklik ve Tarikatlarla Mücadele: Devrimci siyaset, ülkenin emperyalist güçlere olan bağımlılığını reddettiği kadar, siyasetin dini tarikat ve cemaatlerin etki alanından çıkarılmasını da hedeflemelidir. Laiklik, sadece inanç özgürlüğünün değil, aynı zamanda devletin ve kamusal kaynakların tarikatlara karşı tarafsız kalmasının ve vatandaşlık temelli bir toplumsal sözleşmenin en temel garantisidir. Bu, devrimci mücadelenin olmazsa olmaz bir parçasıdır.
5. Gençlik ve Kadın Hareketi: Bugünün en dinamik toplumsal gücü olan gençler ve kadınlar, devrimci siyasetin taşıyıcı sütunu haline getirilmelidir.
Son Söz
Kısacası mesele, “demokrasiyi mi savunalım?” değil, hangi demokrasiyi savunduğumuz sorusudur. Sandığa hapsedilmiş, vitrine konmuş bir “cici demokrasi” mi?
Yoksa halkın örgütlü, özgür, eşit ve onurlu yaşadığı bir düzenin kapısını aralayan devrimci siyaset mi?
Şimdi karar zamanı: Cici demokrasiye razı mı olacağız, yoksa devrimci siyasetin yolunu mu açacağız?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Can Holding soruşturmasında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Kenan Tekdağ’ı…
CHP lideri Özel, Silivri'deki Marmara Cezaevi'nde tutuklu CHP'li belediye başkanları ve siyasetçilerle görüştü. Bayrampaşa Belediye…
Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 6 yıl aradan sonra müvekkilleri Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüştü. Yapılan…
Eğitimde yaşanan sorunlara her seferinde kulak tıkayan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin yaptığı açıklamada "…
2025 yılında Türkiye’den ABD’ye milyonlarca düzine yumurta ihraç edildi. Bu dönemde Türkiye'de en ucuz protein…
Gazeteci Neyran Elden, gürültü ihbarı gerekçesiyle evine gelen polisler tarafından darp edildiğini ve kelepçelendiğini açıkladı.