Cemaat mi, AKP mi?
Televizyon ve gazetelere polis zoruyla girilmesi, çalışanların yaka paça atılması, yayınların kesilmesi kabul edilebilir değildir. Bu yüksek sesle dillendirilmelidir de. Peki sonrası? İşte bundan sonrası karışıyor.
Tabii ki bu soruyu sormuyorum. Solda da aklı başında kimsenin bu soruyu soracağını sanmıyorum.
Ancak Koza İpek grubuna ait televizyon ve gazetelere yapılan “hukuki” müdahale üzerine başlayan tartışmaların çok da sağlıklı bir yolda ilerlediği söylenemez.
Evet, bu müdahale basın ve ifade özgürlüğüne yöneliktir. Evet, şu anda belli bir ekibe yapılmış gözükse de, toplumun tümüne yönelik bir gözdağıdır. Biraz dikkatli bakıldığında görüldüğü üzere, örneğin ne zaman IŞİD’e yönelmek zorunda kalsalar, mutlaka bir sol örgüte de operasyon yapmaktalar. Çünkü toplumdaki “terörist” algısı hep sola ait olmalıdır!
Bu nedenle televizyon ve gazetelere polis zoruyla girilmesi, çalışanların yaka paça atılması, yayınların kesilmesi kabul edilebilir değildir. Bu yüksek sesle dillendirilmelidir de.
Peki sonrası?
İşte bundan sonrası karışıyor.
Cumhuriyet Gazetesinin birinci sayfasında yayınlanan “Cumhuriyet” imzalı yazıya bakarsak: Bu saldırı hepimize. Bu nedenle, gün, geçmiş tartışmaları, hesaplaşmaları, ayrılıkları konuşma günü değil, bunları özgürce konuşabileceğimiz demokratik zemini yok etmeye çalışan zorbaya ve zorbalığa karşı birlikte olma günü (imiş.)
Yalnız dikkat! Burada en geniş hali ile sol bir birlikten dahi bahsedilmiyor. Sağı ve solu ile bir birlikten bahsediliyor. (MHP’yi katan var mı acaba?)
Peki, Cemaatin ve liberallerin AKP iktidarının bir bileşeni olduğu dönemi konuşmayacak mıyız? O günlerde yapılan operasyonları, hukuksuzlukları, cinayetleri…
Şimdi AKP’nin karşısındalar diye bizim tarafa mı geçmiş oldular?
Bu yaklaşım yalnızca Cumhuriyet Gazetesi’nden ibaret olsa idi, gazetede köşe başlarını tutan liberaller fırsat bu fırsat kendilerini de arada aklıyorlar der geçerdik. Ama yalnızca onlardan ibaret değil.
Sakın yanlış anlaşılmasın, geçmişin hesabının sorulmasından bahsetmiyorum. Yazdıklarım (ve sorduklarım) tamamen gelecek ile ilgilidir. AKP ile nasıl mücadele edilmesi, önümüzdeki dönemde nasıl bir konumda durulması gerektiğine ilişkindir. (Hesap tabii ki sorulacak, o ayrı.)
Yarın seçim var.
Bir seçenek de burada önümüze çık(arıl)ıyor. Bu sefer solda aklı başında olanların da içinde olduğu bir toplam ve liberaller CHP’ye ve HDP’ye oy verilmesi çağrısı yapıyorlar. Çağrılar her geçen gün biraz daha birbirine yaklaşarak yapılıyor.
Gelecekle ilgili sorular burada da karşımıza çıkıyor: AKP ile nasıl mücadele edilmelidir? Sol önümüzdeki dönemde nasıl bir konumlanış içerisine girmelidir?
Oysa tüm bu soruların cevabını çok yakın bir zamanda hep beraber yaşayıp görmedik mi?
Haziran Direnişinde siyaset milyonların doğrudan katılımı ile sokaklara inmişti. Halk hareketi siyasetin sokak halini Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde meşru bir hale sokmuştu. Ancak Haziran Direnişinde sokaklara dökülen toplam ortada kaldı, örgütlü kanallara akamadı.
Bu süreçte cevabımız da ortaya çıkmış idi: Bağımsız bir hattın örgütlenmesi. Nasıl örgütleneceğiz sorusunun cevabını arıyorduk.
Şimdi ise peş peşe yapılan seçimlerin de sayesinde, “haziran kitlesi” sandıkta soğurulmaya çalışılıyor.
İşimiz bellidir: Örgütlü mücadele çağrısı yapmak, örgütlenmek, bunun bağımsız hattını örgütlemek. 2 Kasım’dan itibaren değil, 1 Kasım’da da, bugün de, hiç ara vermeden işimiz budur.