Adalet Bakanı ne dedi?

Ancak bunun bir başıbozukluk hali olduğu da söylenemez. Aksine, bir mekanizma bulunmaktadır. Bu tercih edilmiştir. Bu “yeni” bir hukuktur.

Can Atalay dosyası ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin verdiği “hak ihlali” kararına ilişkin görüşlerini açıklayan Adalet Bakanı ne dedi?

 “AYM bu kararıyla, yorum farkıyla Anayasa’yı değiştirmiş gibi oluyor. AYM’nin Anayasa’yı değiştirme yetkisi var mı? Bu yetki Meclis’indir”

Beyanatı böyle. Ama, ne dedi?

Bakan bir yandan Anayasa Mahkemesi kararına “direnen” hakimlere cesaret verirken, diğer yandan da önümüzdeki günlerde dosyaya bakacak diğer hakimlere yol gösteriyor. Bunun adı yargıya talimattır. Sanırım bir yerlerde de suç olduğu yazmalı!

Bir de meselenin “günlük” siyaseti aşan bir yönü olduğunu düşünüyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın görev süresi önümüzdeki Nisan ayında doluyor. Ardından gelecek yeni üye ile birlikte Mahkeme’nin bileşeni ile birlikte iç dengesi de değişecek. Bu değişikliğin Mahkeme’nin alacağı kararları farklılaştıracağı, özellikle bireysel başvurularda kökten görüş değiştirilebileceği (bugünden) ifade ediliyor. Ancak, bir yüksek mahkemenin “kökleşmiş” kararlarını hukuken bir açıklama getir(e)meden (bugünün muhalif şerhlerinin neredeyse tamamı gerekçesizdir) değiştirmesi kuşkusuz saygınlığına gölge düşürecektir.

Anlaşılan o ki, Adalet Bakanı alıntılanan açıklaması ile Anayasa Mahkemesi’nin güncel kararlarının (örneğin Can Atalay dosyasında verilen hak ihlali kararının) arızi olduğunu da bugünden ifade ediyor, zemini bugünden hazırlıyor. Önümüzdeki günlerin gerekçesini bugünden yazıyor.

Peki, hani (çağdaş) devletler faaliyetlerini (en azından görünürde) kurallara (hukuka) uygun yürütürdü?

Türkiye Cumhuriyeti son yirmi yılda yeniden yapılandırılırken, hukuk başından itibaren bu sürecin en önemli enstrümanlarından oldu. Yargı, “zor aygıtının bir parçası” olmanın ötesinde, kendisini sürecin asli unsuru olarak deklare eden yeni bir kimlik oluşturmuş ve kararlarını da “yeni” cumhuriyetin (İkinci Cumhuriyetin) ihtiyaçları doğrultusunda veren bir yapı haline dönüşmüştür. Hatırlayın, AKP’nin iktidara gelmesinin hemen ardından başlayan dönem “iddianameler çağı” olarak tanımlanmıştı. Dönem, kişilerin bir savcı, üç polis tarafından terör örgütü kapsamına sokulduğu dönemdi.

Hemen bildik bir itiraz geleceği için, baştan ifade edeyim. Evet, AKP dönemi yargı pratiği ile kendisinden önceki dönemlerin “hukuksuzluklar”ı arasında bir süreklilik bulunmaktadır. Söylediğim de bunun aksi değildir. Ancak son 20 yılda yaşananları, bu dönemin aktörlerinin hukuk ile kurdukları ilişkiyi yalnızca buradan açıklama çabası ile yetinirsek oldukça eksikli kalacaktır.  Şunu unutmayalım: Bugünün yapısı kuralların sürekli ihlali ile oluşturulmuştur. Bugünlere “kuralların ihlali” ile geldik.

Ancak bunun bir başıbozukluk hali olduğu da söylenemez. Aksine, bir mekanizma bulunmaktadır. Bu tercih edilmiştir. Bu “yeni” bir hukuktur.

Nasıl AKP iktidarının ilk dönemlerinde ülkenin yeniden yapılandırılmasında ve toplumun şekillendirilmesinde bir dizi dava özel bir rol oynadı ise, sonrasında iktidarın kalıcılaştırılması için de davalara özel bir rol biçildi. Böylece, memleketi davalar üzerinden hizaya sokma dönemi son yirmi yılda hiç kesintiye uğramadı. Uzunca bir zamandır, esasen de Ergenekon yargılamasından itibaren formüle ettiğimiz üzere, yargı operasyonel bir araca dönüşmüş durumda. Bu hali de artık süreklileşmiş olup, aktörlerin değişmesi de durumu değiştirmemektedir. Soruşturmalar ve davalar önce Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesinde sonrasında da İkinci Cumhuriyet’in yerleştirilmesinde, aynı anda da toplumun şekillendirilmesinde özel bir rol oynamışlardır. Tüm bu dönem boyunca görülen her davanın kendi içinde bir önemi bulunmakla beraber, esasen bu davaların toplamda neye işaret ettiği, ne için işlevlendirildikleri önem kazanmaktadır.

Tekrar olacak, bugünlere “hukuksuzluk” demenin yetmeyeceği bir “kuralsızlık” hali ile ulaşılmıştır. Şimdi, merkezine dinselleşmenin yerleştirildiği yeni yapının kurumsallaşmasında ciddi bir yol alınmış, bu başlıkta sona gelinmiştir. Sırada “hukuksallaştırma” bulunmaktadır.

İşte, burada da devreye yeni Anayasa tartışmaları girmektedir.

20 yıllık dönemde pek çok tekil düzenleme yapılmıştır. Yine Anayasa’ya bir dizi yama yapılmıştır. Ancak tüm bunlar yeterli ol(a)mamaktadır. Tüm bu sürecin baştan sona yeniden yazılmış bir Anayasayla sonlandırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu meşruiyet ile ilgili bir başlıktır.

Yazarın Diğer Yazıları
Bıktırıcı tekrarlar 29 Kasım 2023
Adalet Bakanı ne dedi? 7 Kasım 2023
Makas değişimi mi? 24 Ekim 2023