'Deniz Yoldaş' anıldı

12 Eylül döneminde işkencede öldürülen TKP Merkez Komite Üyesi ve İstanbul İl Sekreteri Mustafa Hayrullahoğlu, dostları ve Türkiye Komünist Hareketi (TKH) üyeleri tarafından mezarı başında anıldı.

'Deniz Yoldaş' anıldı

IMG-20151116-WA001312 Eylül döneminde işkencede öldürülen TKP Merkez Komite Üyesi ve İstanbul İl Sekreteri Mustafa Hayrullahoğlu, dostları ve Türkiye Komünist Hareketi (TKH) üyeleri tarafından mezarı başında anıldı.

TKP Merkez Komite Üyesi ve İstanbul İl Sekreteri Mustafa Hayrullahoğlu (Deniz Yoldaş), 16 Kasım 1982’de 12 Eylül faşizminin polisleri tarafından işkenceyle öldürülmüştü. Deniz Yoldaş, sosyalist gençlik mücadelesi içerisinde bulunmuş, FKF’nin kuruluşunda yer almış, 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin örgütlenmesinde aktif görev almış bir komünistti.

Deniz Yoldaş’ın son saatleri

Namık Kemal Cibaroğlu, Kasım 1982’de, işkencehanelerden birinde gözaltında tutulurken Deniz Yoldaş’la tanışıyor. Yaklaşık 12 saatlik bir süreyi Hayrullahoğlu’yla beraber geçiren Cibaroğlu, Hayrullahoğlu’nun son saatlerini şöyle anlatıyor: “Devrimci tutsakları belirli yerlerde tutarlardı. Ben de 20 metrekarelik, camları olmayan, bodrum katta olduğu anlaşılan bir yerdeydim. Polisin işi bitmediği, daha bilgi almak istediği insanlar orada tutulurdu. Duvarlarda zincirler vardı, insanlar oralara bağlanıyordu. Zincirlere bağlı, gözlerimiz kapalı, beton zemine oturtulurduk. Odada bir yatak vardı, o akşam bu yatakta ben yatıyordum, benden başka da kimse yoktu. İki kolum da kalorifer borularına bağlıydı. Akşam saatlerinde bir kişiyi sürükleyerek getirdiler. Sağ tarafıma yatırdılar. Kolumun kelepçesini çözüp birbirimize kelepçelediler. Gelenin kim olduğunu, sürekli dövdükleri, tekmeledikleri, ‘konuş Mustafa’, ‘konuş Deniz’ diye bağıran polislerden öğrendim.”

“Nefes almakta zorlanıyordu”

Deniz Yoldaş’la İstanbul 1. Şube nezarethanesinde böyle tanışan Cibaroğlu, o gece sadece ikisinin beraber kaldığını, Hayrullahoğlu’na yardım etmeye çalıştığını ve öldüğünü kabullenemediğini ise şöyle anlattı: “İkimiz vardık o gece. Kim olduğunu öğrenmek istedim, hiç konuşmadı, adını bile söylemedi, sadece inliyordu. Kısa bir süre sonra nöbetçi polisler geldi. Durumuna baktı. Kötüydü. Gözlerim bağlı olduğu halde inlemelerinden ne kadar kötü olduğunu anlıyordum. Polis korktu. Benim sol kolumu çözdü, ‘buna bak, tedavi et’ dedi, çekti gitti. Yanına döndüm, kış günü olduğu halde müthiş terliyordu. Kötü bir şey olduğunu hissettim. Gömlek vardı üzerinde, gri renk pantolonu vardı. Gömleğini açtım, konuşturmaya çalışıyordum, nefes almakta zorlanıyordu. Yastık olarak kullandığım paltomu başının altına koydum. Ne yapacağımı bilemedim.”

“Hakkında her şeyi polislerden öğrendim”

“Bir süre sonra [polisin] TKP timi geldi, Mustafa’nın o tim tarafından işkence gördüğü belliydi. Kollarımın açık olduğunu görünce bana da saldırmaya başladılar. Niye yardım ediyorum diye kızdılar. ‘Mustafa konuşacak mısın, seni gebertiriz’ diye bağırıyorlardı. ‘Seni biliyoruz Merkez Komite üyesisin, kabul et, isim ver, kendine eziyet etme, hasta değilsin, rol yapıyorsun’ gibi sözlerle bağırıp dövüyorlardı. Mustafa’yla ilgili her şeyi polislerden öğrendim, adını, kim olduğunu. Tekmelediler, vurdular, yumrukladılar hiç sesi çıkmadı.”

“Hastaneye götürmediler”

“Hastaneye götürün durumu kötü dedim. ‘Götürmeyiz, senden sorumlu’ dediler. Kolonya istedim, gömleğini çıkarttım. Göğsünün sol kısmında bir madeni para büyüklüğünde morartı vardı, darbe almıştı. Ayaklarında falaka izi var mı diye bakmak istedim, uzun boyluydu, eğilemedim. Diğer polisler gelip beni yardım ettiğim için dövüyorlardı. Ne kadar böyle zaman geçti bilmiyorum.”

“Öleceğini hiç düşünmemiştim”

“O tür yerlerde saat kavramını yitirmiştik. Polislerin mesai saatlerinden zamanı anlamaya çalışıyorduk. Sabah 7 gibi koşuşturmacalar ile uyandım. Mustafa’nın inlemesi kesilmişti, sesi gelmiyordu. Elim kelepçeliydi, kolunu tutmaya çalışıyordum, terlemesi de geçmişti. Rahatladı diye düşündüm, uyuyor sandım, öleceğini hiç düşünmemiştim.”

“Bana müthiş kibar davrandılar”

“TKP timi geldi daha sonra, gözlerim bağlı uyuyor pozisyonunda durdum. Biri üstümden eğildi, Mustafa’nın kalbini dinledi. ‘Bu ölmüş’ diye bağırdı. ‘Yapma ya’ sesleri geliyordu. Süratle odadan kaçtılar. Yalnız kaldım, dokundum, kolu buz gibiydi. Mustafa’dan ses yoktu. Hemen Dev-Sol timi geldi, kelepçelerimi çözdüler, beni bir odaya götürdüler, göz bağımı çıkardılar. Bana müthiş kibar davranıyorlardı. Halbuki sorgum bitmemişti daha. ‘Seni bugün hemen sevk edeceğiz, seni biliyoruz, sana inanıyoruz’ dediler. Kahvaltı yapıp yapmadığımı sordular. Mustafa ile ilgili hiç konuşmadık.”

“İşkenceciler beraat ettirildi”

“Daha sonra tutuklanıp Metris Cezaevi’ne götürüldükten sonra, yaşadıklarımı oradaki arkadaşlara anlattım. Dev-Sol koğuşundaydım, Mustafa’nın yanımda öldüğünü, beni de paldır küldür getirdiklerini söyledim. İçeriden Mustafa’nın halen yaşadığını söylediler. Bir ara hayal gördüğümü de düşündüm.”

“Olaydan 2,5 yıl sonra avukat ziyaretine çağrıldım. Avukat Ergin Cinmen cezaevine gelip, ‘Hayrullahoğlu’na şahitmişsin, bildiğin bir şeyler varmış, bana anlatır mısın’ dedi. Mustafa’nın öldürüldüğünden artık emindim. Dava açacaklarını söyledi. Tanıklık yapıp yapmayacağımı sordu. Yaparım dedim. Mahkemede de anlattım. O işkenceleri yapan polisler ceza aldılar ancak daha sonra Yargıtay’da karar bozuldu. Bu kadar bariz tanıklık varken işin garip yanı işkencecilere sonra da beraat kararı çıktı.”