III. Henri’nin Müslüman yeğenleri ve 17-25 Aralık haftasının yeni adı: “سوء التصرف” (*)

17-25 Aralık bilindiği üzere, AKP’nin akçeli ve kirli ilişkilerinin, eski suç ortağı Cemaat tarafından faş edilişinin yıl dönümüydü. O dönemi bir hatırlayalım; biz sıradan yurttaşların havsalasının alamayacağı meblağlar basın yayın organlarına verilen tapelerde telaffuz ediliyor, Erdoğan ve ailesinin kurduğu kirli ilişkiler ağı parça parça ortaya seriliyordu. Yaşananın Gülen Cemaati ile Erdoğan ve şürekası arasında yaşanan... View Article

17-25 Aralık bilindiği üzere, AKP’nin akçeli ve kirli ilişkilerinin, eski suç ortağı Cemaat tarafından faş edilişinin yıl dönümüydü.

O dönemi bir hatırlayalım; biz sıradan yurttaşların havsalasının alamayacağı meblağlar basın yayın organlarına verilen tapelerde telaffuz ediliyor, Erdoğan ve ailesinin kurduğu kirli ilişkiler ağı parça parça ortaya seriliyordu. Yaşananın Gülen Cemaati ile Erdoğan ve şürekası arasında yaşanan iç hesaplaşma olduğu açıktı. Ancak AKP karşıtı kesimleri, bunun bir iç hesaplaşma olması o kadar da ilgilendirmiyordu. Yaklaşan seçimlerde AKP bu sefer gidecekti ya mühim olan oydu.

Yine hepimizin bildiği üzere seçimlerden AKP iktidarını koruyarak çıktı, Cemaat ağır bir yenilgi aldı. Bu kavgaya bel bağlayanlar ise – belki de kimi sol sosyalist çevreler de dahil olmak üzere- hayallerini bir başka bahara ertelemek durumunda kaldı. Diğer taraftan yaşananlara daha sakin bakabilenler tarafından aslında yolsuzluk, hırsızlık talan vb. adına ne dersek diyelim AKP kadrolarının iktidarları boyunca yaptıkları “icraatların”, sermaye sınıfı arasındaki bir yeniden paylaşıma tekabül ettiğini görmemek işten değildi. Yani çürümüşlük, “ahlaksızlık” vb. gibi kavramların tedavülde dolaşıyor olması, toplumsal olarak mühim olsa da dediğimiz gibi esas mesele elbette başkaydı.

Ortalama bir Marksist yukarıdaki tespiti elbette yapabilir ve Marksistler açısından sermaye sınıfının iç mücadeleleri tabiatıyla mühimdir. Fakat daha mühim olanı elbette işçi sınıfı ile sermaye sınıfı arasındaki mücadeledir.

Sol, 17-25 Aralık süreci ve sonrasında her zamanki gibi bu noktadaki görevini yerine getiremedi, sınıf savaşını yükseltebilecek bir momenti gerektiği gibi değerlendiremedi. Bunun yanında meclisteki muhalefet partileri de konuyu temiz ve ilkeli siyaset ihtiyacı gibi sistem içi bir söyleme hapsetti.

Oysa konunun ne ahlakla ne dürüstlükle alakalı olduğunu ancak sol ve özellikle de Marksistler tüm açıklığıyla ortaya koyabilirdi. Zira bu yetenek Marksistlerin genlerinde yazılıydı. Örneğin bizzat Marx, daha Kapital’in ilk cildinde dinsellik ve benzeri ahlaki yaklaşımların, meta mübadelesi sürecinin dayattığı çürümeye dayanamayacağını sarih bir biçimde ifade etmişti:

Her şey satılabilir ve alınabilir hale gelir… Azizlerin kemiklerinin bile direnemediği bu simyaya, daha da dayanıksız olan, insanların ticaretinin dışında kalan kutsallaştırılmış şeyler (res sacrosanctae, extra commercium hominum) hiç direnemez… [Mesela] Fransa’nın en Hristiyan kralı III. Henry, paraya çevirmek için, manastırların vb. değerli eşyalarını çalmıştır.

Fransa’da Hristiyan krallar çalar da Türkiye’de Müslüman sermayedarlar çalmaz mı? Tabi ki çalar ve gelecekte de çalacaktır; işte tüm yolsuzluk tartışmaları boyunca solcular, sosyalistler bu vurguyu hakkıyla yapamamış dolayısıyla da asli görevini; sınıf mücadelesini yükseltme görevini yerine getirememiştir.

Solun, sosyalistlerin bıraktığı boşlukta gelinen noktada AKP, kendi sistemini oturtma adımlarına devam etmektedir. Bu sistemi oturturken kirlerini ört bas etmenin yollarını aramaktadır. Bu bağlamda, gericilik üzerinden kendisi açısından aslında bir utanç haftası olan 17-25 Aralık haftasını, Arapça haftası ilan ederek belki de 17-25 Aralık’ın yarattığı prestij kaybını hafızalardan silmek istemektedir. AKP bu konuda başarılı olur ya da olamaz bilemeyiz ancak bildiğimiz bir şey var: AKP neoliberalizmin ve sermayenin partisidir ve dolayısıyla düzen içerisinden yapılan hiçbir eleştiri sermaye ve emek arasındaki savaşı yükseltmeye yetmeyecektir. İşte emek-sermaye çelişkisini vurgulayacak ve bunlar arasındaki mücadeleyi yükseltecek olan ise sol/sosyalistlerden başkaları olmayacaktır.

“*”: yolsuzluk