Seçimden hemen sonra
İşimiz bellidir: Örgütlü mücadele çağrısı yapmak, örgütlenmek, bunun bağımsız hattını örgütlemek. Bu ülkenin kurtuluşu örgütlü mücadeleden geçmektedir. Başka seçeneğimiz bulunmamaktadır.
İlk sonuçlar gelmeye başladıktan sonra yazmaya başladım. AKP’nin tek başına iktidar olacağı belli olmuştu. Yine de her durumda oldukça erken bir yazı. Daha inceltilmiş ve bütünlüklü değerlendirmeleri bir sonraki yazıya bırakmak gerekiyor. Bunu dikkate alarak okumanızı rica edeceğim.
Bu seçimlerde hile var mı?
Zaten hepimize göstere göstere yapıyorlar. Evet, seçim sonuçları şaibelidir. Oy yüzdelerinde “garip” oynamalar bulunmaktadır. Bu anlamı ile seçimlerin meşruiyeti rahatça tartışma konusu yapılabilir. Yapılmalıdır da!
Ama şaibe seçim sonuçları ile mi ortaya çıktı?
Bu seçim, 7 Haziran seçim sonuçlarının AKP tarafından gayrimeşru bir şekilde yok sayılması ile ortaya çıkmıştı ve zaten baştan meşruiyeti yoktu. Merak etmeyin, “o zaman neden seçime girdiniz” diye sormayacağım. Ancak seçimin ve sonuçlarının bu noktadan tartışılmasının bir sınırı olduğunu söylemeye çalışıyorum. Ankara’daki alçak saldırı ile yolunu açmaya çalışan sistem için seçim hilelerini tercih etmek oldukça “basit” yöntemlerdir.
Seçim öncesi, Manifesto’da İkinci Cumhuriyetin yerleşememe halinden, düzen güçlerinin bu başlıkta kendi aralarında sürdürdükleri mücadeleden bahseden çokça yazı yer aldı. Hatırlanırsa, “bağımsız” davranması şartı ile Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığına dahi itiraz edilemez bir hale gelindiğini de dillendirmiş, bu nedenle sermaye iktidarının bir bütün olarak doğrudan karşıya alındığı bir mücadele hattı örülmesi gerektiğinin altını çizmiştik. AKP’yi hatta yalnızca sarayı karşıya alan stratejinin kendisinin bütünlüklü bir politik hattın içerisine yerleştirilmemesi, “AKP gidiyor, bende ne olursa olsun onu gönderen güçlerin arasında olayım” beklentisi ile yol alınmasının mümkün olmadığı umarım görülmüştür.
Şimdi, seçim sonuçları ile birlikte, düzen güçleri arasındaki mücadele hangi kanaldan akar, bunu ilk andan hemen söylemek mümkün değil. Ancak Hürriyet Gazetesi’nin ilk geceden yaptığı “Yeni bir lider doğdu: Ahmet Davutoğlu” haberi, Meclise giren muhalefet partilerinin ilk değerlendirmeleri bu güçler arasında bir konsensüs arayışı olacağını gösteriyor.
Buradan bir istikrar çıkacağını söylemiyorum. Solun etkisiz olduğu bir tablonun olası sonuçlarından birine işaret etmeye çalışıyorum.
Zaten, AKP’de olası konsensüsün bağlanacağı yeri anında işaret etti. Davutoğlu seçim sonrası yaptığı balkon konuşmasında Meclise giren bütün partilere yerli ve milli bir anayasa yapma çağrısında bulundu ve darbe anayasalarını bırakarak, sivil bir anayasa için hep beraber el ele verelim dedi.
Evet, Anayasa tartışmaları kanlı canlı olarak artık önümüze geliyor.
Bu tartışma esas olarak Türkiye’nin idari yapısının, başkanlık sisteminin, adlı adınca 2. Cumhuriyet rejiminin hukuki zemininin yaratılması, sistemin o zemine oturtulması tartışmasıdır. Bu tartışma havada asılı duran rejimin yapılandırılması tartışılmasıdır.
Çözümün sağlı sollu sandıkta arandığı bir süreçten geçtik. Burjuva siyasetindeki günlük her dalgalanma ile politik değerlendirmesini değiştiren sol seçime ilişkin tutumunu da böyle aldı. Gelinen noktada, Haziran Direnişini Meclise bağlama hayalleri, “haziran kitlesi”ni sandıkta soğurmaktan başka anlamı olmayacak politikalar duvara çarptı. Şimdi ise Anayasa tartışmaları geliyor. Yeni ve daha güçlü bir “yetmez ama evet” dalgası ile karşılaşmak istemiyorsak tartışmalara bugünden devrimci bir şekilde müdahale edilmesi gerekmektedir. Solun (bir kez daha) düzen içi çözümlere hapsolması engellenmelidir.
Seçimden bir gün önce yayınlanan yazımı şu şekilde bitirmiştim: İşimiz bellidir: Örgütlü mücadele çağrısı yapmak, örgütlenmek, bunun bağımsız hattını örgütlemek. 2 Kasım’dan itibaren değil, 1 Kasım’da da, bugün de, hiç ara vermeden işimiz budur.
Şimdi, seçimden bir gün sonra da biz buradan devam ediyoruz. Bu ülkenin kurtuluşu örgütlü mücadeleden geçmektedir. Başka seçeneğimiz bulunmamaktadır.