AKP’nin faili meçhul cinayetlerle imtihanı
Ancak, ortada bir niyet, bu anlamı ile de faili meçhulleri ortaya çıkarmaya yönelik bir çaba olduğunu söyleyen, kendileri dahil buna inanan kimse bulunmuyor. Her zamanki gibi ikiyüzlülük sözkonusu.
Faili meçhul cinayetlerde cemaat bağlantısı araştırılıyormuş.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2000 – 2013 yılları arasında meydana gelen faili meçhul cinayetlerin, Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet yapılanması olarak da tanımlanan cemaatle bağlantılı olup olmadığını araştıracakmış. Araştırılan cinayet sayısı ise 164 imiş.
Bağlantı olmasa araştırılmayacak mı?
Araştırmanın başlangıç tarihi de ilginç. AKP’nin iktidara geldiği yıllar başlangıç olarak alınmış. Sanki bizim üzerimize dosya kalmasın der gibi.
Bilinen ve gerçekliği olan bir hikayedir: Karakollarda bol miktarda faili meçhul hırsızlık dosyası bulunur. Karakola eğer hırsızlık iddiası ile biri düşerse, hele bu kişinin bir de sabıkası var ise, bu faili meçhullerin bir kısmı makul oranda o kişinin üzerine yıkılır. (Gerçekliğine dair somut verinin daha az, ancak yaygın inanışın daha fazla olduğu hikaye ise, faili meçhul hırsızlıklar ile o bölge karakolu arasındaki ilişkiye dair olandır.)
Hanefi Avcı iki olay dışında (Necip Hablemitoğlu ve Haydar Meriç cinayetleri) cemaatin faili meçhullerde parmağı olacağına pek ihtimal vermediğini söylüyor. Ama cinayetler soruşturulurken kendi adamları yargı mensubuydu, şüpheli olma ihtimalleri mevcut diye de ekliyor. Sonuçta, cemaatin gazabına uğramış bir polis şefi. Yine de Perinçek’ten daha inandırıcı olduğu kesin.
Ancak, bu işin şakası yok. İncelenecek dosyalar arasında Emniyet Özel Harekat Daire Başkanı Behçet Oktay’ın aracında ölü bulunması, hakim adayı Didem Yaylalı’nın 22 Ağustos 2013’te Fethiye’de bir otelde ölü bulunması, 18 Aralık 2002’de Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Necip Hablemitoğlu’nun, evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatın kaybetmesi ve 17 Mayıs 2006’da Alparslan Arslan tarafından gerçekleştirilen Danıştay saldırısının olduğunu gazetelere yansıyan haberlerden öğreniyoruz. Bunlar gazete sayfalarına yansıyanlar. Ya da Savcılığın ilgisini çekenler!
164 cinayetten bahsediliyor. Bu rakamın da, hükümetin cezaevindeki gazeteci sayısını açıklaması tarzında dillendirildiğini düşünebiliriz. Ama bu hali ile de ürkütücü bir rakam, söz konusu olan. Kaldı ki, bu dosyaların bir kısmının yargılanıp, kapatıldığı düşünülürse!
Ancak, ortada bir niyet, bu anlamı ile de faili meçhulleri ortaya çıkarmaya yönelik bir çaba olduğunu söyleyen, kendileri dahil buna inanan kimse bulunmuyor. Her zamanki gibi ikiyüzlülük sözkonusu.
Niyetsizlik o kadar açık ki, tüm politik cinayetlerin sonrasında uygulanan yöntemler ayan beyan devam etmekte. Olay yeri incelemesi adı altında deliller yok ediliyor. Dosyalara bir yandan gizlilik kararı verilirken diğer yandan yayın yasağı konuluyor. Kazara açılan davalar olursa da, onlar şehir şehir dolaştırılıyor.
Hadi, 2000 öncesi faili meçhul cinayet yok mu diye sormuyoruz. Peki, 2013 sonrası yok mu? Hadi bunu da geçtik. O kadar samimi iseniz, faili belli olanlardan yol alın. Örneğin Dilek Doğan’ın katledilmesi…
Ancak, bu faili meçhul cinayetler araştırmasının ikiyüzlü bir politik hamle olmaktan öte niyetler taşıdığı da görülmeli.
AKP iktidarının cemaati bitirmek için sonuna kadar gitmeye niyeti olduğunu artık herkes fark etmiş durumda. Oluşumun “silahlı” bir terör örgütü olduğunun ispatlanabilmesi içinse bu dosyalar bulunmaz birer nimet. Buna dair deliller bulunacağı ise şüphesiz. Yeter ki istensin!
Ancak, bu dosyaların bir kısmını cemaate yüklemekle bu iş biter mi?
Açık ki, soruşturmanın başı olarak iktidara geldiği yılları, sonu olarak cemaat ile arasının bozulduğu yılı alan AKP, bir yandan da kendini aklama çabasında. Oysa AKP cemaat ile ortaklık yaptığı tüm bu yıllar boyunca alınan her kararın, yapılan her işin ortağı olmaktan öte bir sorumluluk taşımaktadır. Bu öyle, karakola düşen hırsıza tüm dosyaları yüklemekle kurtulmaya da benzemez.
“Hukuken” kapatılan dosyaları açma kudretinin yalnızca AKP’de olduğunu kim söylemiş?