#6KasımBostancı: Laiklik için mücadele etmeye devam edeceğiz!

Laiklik İçin Buluşuyoruz etkinliği sona erdi.

#6KasımBostancı: Laiklik için mücadele etmeye devam edeceğiz!

“Laiklikten vazgeçmeyecek, laiklik için mücadele edeceğiz.” diyen Türkiye Komünist Hareketi’nin çağrısıyla yapılan “Laiklik İçin Buluşuyoruz” etkinliği Bostancı Gösteri Merkezi’nde gerçekleşti.

1b6c158c-f1bb-42df-b602-bf406617838d

Etkinlik eşitlik, özgürlük ve devrim mücadelesinde yitirdiklerimiz anısına saygı duruşu ile başladı.

8bd5a6ac-3b32-493c-a815-6c762f42d3a5

Açılış konuşmasının ardından etkinliğe destek veren ancak mazeretleri sebebiyle katılamayan aydınların mesajları okundu.

Edip Akbayram, “Bu karanlık günlerde umudun sizlerde olduğunu biliyor ve sizleri destekliyorum. Yolunuz açık olsun…” mesajını paylaştı.

11afb5af-5bb3-4e75-aa14-6e10e91e4fee

Ferhan Şensoy, şehir dışında olacağı için katılamayacağını belirterek  “Ancak ve elbette kalbim sizinle…” mesajını yolladı.

Erkan Can, rahatsızlığından dolayı katılamadığını belirterek barış vurgusu yaptı:”Laiklik inançları da korur, asimile olmasını ve erozyona uğramasını da önler. Savaşla kazanacağımız hiç bir şey yok, her şeyi barışla halledebiliriz”

d6502125-79ca-4da3-9481-bb13af9d742e

Cumhuriyet Halk Partisi Maltepe İlçe Başkanı Zeynep Babacan ise grup toplantısı dolayısıyla etkinliğe katılamadığını belirterek, “Laiklik için düzenlenen, karanlığa boyun eğme etkinliğinize katılım sunan tüm yoldaşlara ve katılımcılara selam ve saygılarımı yollar, bu ülkenin aydınlığı için mücadelemiz yılmadan, sinmeden artarak devam edecektir. Yaşasın Laiklik, Yaşasın Cumhuriyet” dedi.

e8e3fe4c-8863-4028-826e-7e0ab580ea76

Yine benzeri şekilde etkinliğe katılamayan ancak masajları ile desteklerini ileten Serpil Güvenç, Prof. Dr. İzge Günal ve Yard. Doç. Dr. Semiha Günal’ın da mesajları okundu. Mesajlar şu şekilde:

Serpil Güvenç: “Son günlerde dinci gericilik ülkeyi çürütüyor. Bilimsel bilginin yerine geçen geleneksel bilgi, akademinin yerine geçen din adamları, yolumuzu belirleyen teoriler yerine ‘Hazreti’ ile başlayan çeşitli isimler, fetva veren müftüler, onlara uyan bir sürü siyasetçi, şort giydi diye dövülen kadınlar, hortlayan cennetten köşe satışları ve ortaçağı çağrıştıran daha bir sürü şey. Üstüne üstlük neredeyse bebeklikten dincileştirilen çocuklar. Bu çürümeyi engellemek için, dinci gericilikle mücadele yöntemleri belirlemek gerekiyor.
Ülkenin bu kara günleri geçer mi ki diye düşündüğümde aklıma gelen ilk kavram aydınlanma oluyor. Sözcüğün kendisi bile umut veriyor, içeriğini düşününce ise bir gülümseme geliyor. Biz vazgeçmezsek direnmekten,biz vazgeçmezsek laiklik istemekten elbette geçecek bu günler.
Bu kara günlerden kurtulmak, çocukları, gençleri, kısacası tüm ülkeyi bu karanlıktan kurtarmak boynumuzun borcudur.
Bu borcu yerine getirmeye çalışan sizlere bin selam olsun.”

Semiha Günal: “2016 Türkiye’sinde demokrat olmak, ilerici olmak, komünist olmak laikliği savunmaktan geçiyor. Tarihin hiç bir döneminde laiklik mücadelesi, bu denli sınıf mücadelesine denk gelmemişti. Egemen gücün temel ideolojisi, sömürüyü sürdürmesinin temel dayanağı dinci gericilik olduğu sürece de bu gerçek değişmeyecektir. Laiklik mücadelesi hiç bir gerekçeyle ertelenemez, ikinci plana itilemez. Bu mücadeleye omuz veren herkesi, sizleri saygıyla selamlıyorum. Aranızda olmayı çok isterdim ama insan her isteğini de gerçekleştiremiyor. Uzun soluklu böyle bir mücadelede her zaman beraber olduğumuzu biliyor ve hepinizi saygı ve sevgiyle kucaklıyorum.”

Prof. Dr. İzge Günal: “Laiklik için düzenlenen, karanlığa boyun eğme etkinliğinize katılım sunan tüm yoldaşlara ve katılımcılara selam ve saygılarımı yollar, bu ülkenin aydınlığı için mücadelemiz yılmadan, sinmeden artarak devam edecektir. Yaşasın Laiklik, Yaşasın Cumhuriyet”

Destek mesajlarının okunmasının ardından İstanbul Kadın Orkestrası sahne aldı.

5729c60c-f134-49c8-a431-e45562cc49cf

TMMOB Eski Başkanı Kaya Güvenç, Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Başar Yaltı, Avukat Abdurrahman Bayramoğlu, Yazar Sadık Usta, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi İstanbul İl Başkanı Adem Yakar ve yine TSİP adına Serhat Çapkın, Doğan Ülgenciler ve Deniz Hakan etkinliğe katılarak desteklerini sundular.

cc6cdb6c-66d0-47cc-8c74-90de9165dc0d

İKD Başkanı Nuray Yenil: Yarın bizimdir, biz kazanacağız!

İlerici Kadınlar Derneği Başkanı Nuray Yenil, içinden geçilen bu zor dönemde gerçekleştirilen buluşmanın önemine vurgu yaptı. İnanıyorum ki bu toplantı memleketten umudunu kesenlere güç verecek ve toplumu esir aldığını düşünen gerici AKP iktidarının ise uykularını kaçıracak diyen Yenil, kadınların mücadeledeki önemine vurgu yaptı.

b8056f4d-0f72-438e-9f3d-14fa32d84f6c

“Bizler bugünün mücadelelerinden aldığımız güç ve tarihten aldığımız feyz ile insanca yaşayacağımız eşitlikçi bir düzeni hep birlikte kuracağız. Bunun için örgütleneceğiz. Karanlığa boyun eğmeyecek isek örgütleneceğiz. Laikliğe sahip çıkacaksak örgütleneceğiz. Biz kadınlar cinayetlere, şiddete karşı duracaksak örgütleneceğiz, İleri Kadınlar Derneği (İKD) adına bu salonda bulunan bütün kadınları örgütlenmeye, İKD’ye güç veremeye davet ediyorum. Birlikte başarabiliriz.” diyen Yenil “Yarın bizimdir, biz kazanacağız” diyerek sözlerini tamamladı.

Nuran Yenil’in ardından ABC Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ konuşmasını yaptı.

cd2ca0c0-1c61-4f39-a27c-233bafaee2cc

Merdan Yanardağ: Laiklik için mücadele kapitalizme karşı mücadeledir

Cumhuriyeti savunmanın sosyalistlere düştüğüne dikkat çeken Merdan Yanardağ şunları söyledi, “Laiklik için mücadele kapitalizme karşı bir mücadeledir. Laiklik mücadelesi özgürlük mücadelesidir. Laiklik için mücadele emperyalizme karşı mücadeledir. Laiklik için mücadele özellikle bu günlerde faşizme karşı mücadeledir.

Türkiye de bir dönem bu laiklik mücadelesi üzerinden bir ideolojik saldırı, gerici bir taarruzla karşı karşıya kaldı. İslamcıların, islomo-faşist çevrelerin, liberallerin, post modernistlerin, arasında kimi dostlarımıza da olduğu Kürt ve Türk solundan bazı çevrelerin de içinde yer aldığı nesnel bir gerici blok örüldü. Onlar laikliği tesis etmek için laikliğin tanımını yeniden ele alalım dediler. Katı bir laiklik var Türkiye de dediler. Öyle katı bir laiklik varmış ki arkadaşlar bu katı laikliğin kurallarına bir bakın, Diyanet İşleri Başkanlığı var, 85 bin cami var, 60 bin öğrenciden 1 buçuk milyon öğrenciye çıkan bir imam hatip dünyası var, 50-60 okuldan 3 bin 500 imam hatip lisesine çıkan bir dini eğitim sistemi var. Bu laiklik düzeni katıymış! Bize öyle anlattılar.

Geldiğimiz noktada kadını aşağılayan, kadınları toplumda ikinci sınıf birey yapan ve neredeyse başı açık olan kadınların sokaklarda özgürce dolaşamadığı islamo-faşist bir düzenin kuruluşuna tanık oluyoruz.

Bu değişimi iki adet imam hatip mezunu kişinin gerçekleştirmesi mümkün değildir. Kendi hayatlarına ihanet eden liberallerin katkısı bu noktada çok fazladır.”

whatsapp-image-2016-11-06-at-17-58-56

“Bizim bu kapitalist cumhuriyetle tarihsel bir hesabımız var. Mustafa Suphilerden beri gelen tarihsel bir eleştirimiz var. Aydınlanma modelini aşacak bir itirazda bulunmalıyız. Gericilerin bu cumhuriyete itirazları ile ilericilerin itirazları birbirinden farklıdır. Gericiler ve liberaller cumhuriyetin tasfiye edildiği bir dönemde askeri vesayeti bitirmek bahanesiyle AKP’ye destek verdiler. Bu nedenle cumhuriyeti savunmak sosyalistlere düştü. Çünkü biz biliyoruz ki sosyalistler insanlığın ilerici kimliğini reddederek değil o ilerici kimliği içererek başarırlar.

Aydın olmak aydınlanmadır ve laikliktir ve devrimciler de sosyalistler de Marksistler de aydınlanmanın çocuklarıdır. Dolayısıyla bugün ihtiyacımız olan şey mevcut ideolojik hegemonyaya karşı bir ideolojik öncü savaşıdır. Bu savaşı yürütmezsek ne Türkiye’yi dönüştürebiliriz ne de işçi sınıfını örgütleyebiliriz. İhtiyacımız olan tek şey örgütlü bir mücadele…”

Gazeteci yazar Merdan Yanardağ’ın konuşmasının ardından bir sinevizyon gösterimi gerçekleşti.

Ender Helvacıoğlu: Enkaz haline dönüşmüş yıkılmış bir cumhuriyet var

Ardından Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu konuşmasını yaptı. Helvacıoğlu konuşmasında Ekim Devrimi’nin 99. yıldönümünde laiklik buluşması yapmanın son derece anlamlı olduğunu söyleyerek, etkinliği düzenleyenlere teşekkürlerini bildirdi.

whatsapp-image-2016-11-06-at-18-45-45

Ender Helvacıoğlu konuşmasında şunları söyledi:

Gerçekçi bir konuşma yapacağım her açıdan fakat gerçek çok katı bir kavram, çok tartışmalı bir kavram. Özellikle bu tür devrim karşı devrim dönemlerinde, hesaplaşma dönemlerinde gerçekler savaşır değerli dostlar. Gerçekler dayanıklıdır. Bugün karanlık bir denizden geçiyoruz Türkiye olarak. Bir dikta rejimi dayatması var, tutuklamalar var, gözaltılar var. Bu baskıyı hepimiz üzerimizde hissediyoruz, bir tehdit gibi hissediyoruz. Yarın sabah ne olacağını bilemiyoruz. Bu gerçek mi gerçek. Bugün bir enkaz haline dönüşmüş yıkılmış bir cumhuriyet var. Gerçek mi gerçek. Bugün insanlarımız kula, köleye, kadınlarımız cariyeye dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu da bir gerçek mi, bu da gerçek. Fakat başka bir gerçek daha var, madalyonun bir de öbür yüzü var. Bilirsiniz bundan 150 yıl önce 1870’de Namık Kemal bir dize yazmıştır. ‘Düşman sapladıysa bağrımıza hançeri, yok mudur kurtarmakta bahtı kara maderini.’

Buna yanıt 50 sene sonra taze kurulmuş mecliste Mustafa Kemal ve arkadaşlarından geldi. ‘Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, bulunur kurtarmakta bahtı kara maderini.’ Mustafa Kemal ve arkadaşları başka bir gerçeği göstermiştir. Belki o zaman çoğu insanın göremediği, delice bulduğu başka bir gerçeğe kilitlenmişlerdi. 

“Biz karanlığın sonundaki ve ucundaki ışığın gerçeğiyiz”

1917’nin Rusya’sı 1. Dünya Savaşı’nda yenilmiş açlık içinde, açlığa mahkum olmuş bir halde idi. Yıkılmış, yanmış bir ülkeden Lenin ve Bolşevikler başka bir gerçeği gördüler. Sadece fotoğrafını çekmediler başka bir gerçeğe kilitlendiler. Aynı zamanda Şili’li devrimciler de başka bir gerçeği görmüşlerdir. Gerçekler tartışmasızdır. Gerçekler nereden baktığınıza bağlıdır. Gerçekler değişir. Biz karanlık bir dehlizden geçiyoruz. Biz karanlığın sonundaki ve ucundaki ışığın gerçeğiyiz. O gerçeğin peşinde koşmanın hayalindeyiz. Bizim gerçeğimiz oradadır. Biz yeni cumhuriyetin, bir emekçi cumhuriyetinin gerçeğinin peşindeyiz. Biz bir emekçi aydınlanmasının gerçeğinin peşindeyiz. Bu gerçeğe kilitlenmemiz, bu gerçeğe aşık olmamız, bu gerçeğin peşinden gitmemiz gerekmektedir. Devrimcilik tonlarca çamurun içindeki o cevheri ortaya çıkartmak ona aşık olmaktır. Ve biz bunu yapacağız. Buradaki arkadaşları, dostları, yoldaşları, burada bu gerçeğe kilitlenmiş insanları ve bu mücadelenin kurucularını görüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.”

TKH MK üyesi Kurtuluş Kılçer: Ülkemizi baştan sona kaplayan bu karanlık bulutun nasıl oluştuğunu düşünelim

Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılçer, konuşmasının başında ülkenin karanlık bir dönemden geçtiğine vurgu yaparak, dün FETÖ’nün meclisi vurduğunu bugün ise AKP’nin mecliste darbe yaptığını söyledi.

whatsapp-image-2016-11-06-at-18-45-43

Kurtuluş Kılçer’in konuşması şu şekilde;

“Karanlık bir dönemden geçiyoruz. Hem de kapkaranlık bir dönemden. Bugün burada bizlerle birlikte olan bütün dostlarımız, alınteriyle çalışan emekçiler, ilerici yurttaşlar, işçi kardeşler, lütfen, şöyle bir son 15 yılımızı gözlerimizin önüne getirelim. Bugün içinde bulunduğumuz, ülkemizi baştan sona kaplayan bu karanlık bulutun nasıl oluştuğunu, nasıl üzerimize büyük bir tahakküm kurduğunu, nasıl bu toplumu esir aldığını düşünelim. 14 yıldır iktidar olan gerici bir siyasi hareketin bugün ülkemizde nelere yol açtığını birlikte düşünelim.

Bombalı katliamlar, Antepte, Suruçta, ankara Güvenpark’ta, Ankara gar önünde, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda, İstiklal Caddesi’nde…. Tarihimizde görülmemiş büyük katliamlar yaşadık.

Ülkemiz bir darbe girişimi gördü. 250’ye yakın insan öldü. Meclis bombalandı. Bundan daha ötesi var mı? Savaş uçakları, savaş helikopterleri mermi, bomba yağdırmaktan çekinmedi.

Sürekli operasyonlar yapılıyor. Ergenekon, Balyoz, Odatv, askeri casusluk adı verilen operasyonlarla haksız ve hukuksuz bir biçimde yüzlerce insan cezaevlerine tıkıldı. Yüzlerce insan mağdur edildi, bunlar bundan tam 6 yıl önce gerçekleşti. Bugün Cumhuriyet gazetesi yazarları tutuklanıyor, gazete basılıyor, yıllardır bildiğimiz ve tanıdığımız Cumhuriyet gazetesi üzerine büyük bir operasyon yapılıyor. Daha dün, Meclis’te gurubu bulunan bir siyasi partinin genel başkanları ve milletvekilleri tutuklanıyor, Genel Merkez binaları basılabiliyor. Dün FETÖ Meclisi bombalamıştı, bugün AKP Meclis’e darbe yapıyor.

whatsapp-image-2016-11-06-at-18-45-42

“Bu ülkenin bu hale gelmesinden kimler sorumlu tutulmalıdır?”

Bugün bir savaşın içine girdik. Fırat Kalkanı adıyla Suriye’ye askeri operasyon yapılan günlerden geçiyoruz, askerlerimiz ölüyor. Şimdi de Musul’a, Rakka’ya, Tel Abyad gibi Irak ve Suriye kentlerine Türk askerinin gireceği konuşuluyor. Ülkemiz bir savaş arefesinde…

Kadınlarımız öldürülüyor, tekmeleniyor, tecavüze uğruyor. Özgecanları hatırlayalım, tekmelenen hemşireyi hatırlayalım, toplu tecavüzleri gözümüzün önüne getirelim, Ensar Vakfı’ndan çocuklara yönelik cinsel istismarı bir kez daha düşünelim. Sapıklığın başını alıp gittiği bir çürümüşlük içindeyiz.

Buradan, bu kürsüden, açık ve net olarak sormak gerek: Kimdir sorumlu? Bu ülkenin bu hale gelmesinde kimler sorumlu tutulmalıdır?

Bu tablonun tek sorumlusu vardır. Bu sorumlu bugünkü gerici iktidardan başkası değildir. Bu iktidarın adı AKP’dir.

Değerli dostlar unutmayın! İlhan Selçuklara yapılanları, Türkan Saylanlara yapılanları, Odatv çalışanlarına yapılan hukuksuz operasyonları unutmayın. Balyoz dediler, Ergenekon dediler, askeri casusluk dediler kendi iktidarlarını kurdular. FETÖ ile kol kola, ABD ile kol kola, liberallerle kol kola…

Ali İsmail Korkmazları, Berkin Elvanları, Abdocanları, Mehmetleri, Haziran direnişinde katledilen, yaşamları kıyılan gençlerimizi unutmayın!

Bugün Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonu düşünün. Şimdi de yine kendi iktidarları için her türlü sesi kesmek adına operasyon yapmaktan çekinmiyorlar.

İşte size Yenikapı ruhu! İşte size milli mutabakat yalanıyla oluşan diktatörlük. İşte size İleri Demokrasi yalanıyla inşa edilen gerici İkinci Cumhuriyet rejimi. İşte size yeni Türkiye yalanıyla şekillenen gerici, emek düşmanı ve işbirlikçi bir sermaye düzeni, adlı adınca gerici sermaye diktatörlüğü!

Bu tablonun asli sorumlusu olan AKP yanında, bugün bu tablonun oluşmasına destek verenleri de, dolaylı ve dolaysız payanda olanları da, AKP’den demokrasi bekleyenleri de lütfen gözünüzün önüne getirin. Sakın ha sakın bunları da unutmayın!

“Ruhunu satanlara karşı buluştuk!”

Ruhunu satanlara karşı buluştuk burada! Artık sol adına, sosyalizm adına, laiklik adına, ilericilik adına, yurtseverlik adına, bağımsızlık adına, işçiler adına, emek adına, özgürlük adına, kardeşlik adına konuşacak olan sizlersiniz! Siz konuşmazsanız onlar konuşuruz, siz dik durmazsanız bu utanmazlar başları dik gezmeye devam ederler, siz yeter demezseniz bu adamlar bir kez daha sol adına emekçileri kandırmayı sürdürürler!

Bakınız, bu halkı nasıl kandırıyorlar? Ne diyor Recep Tayyip Erdoğan: Lozan’da adaları verdik, Lozan’da yenildik, Misak-Milli ortada, bizim Musul’a girmemiz gerek. Misak-ı Milli diyerek Rakka’ya da, Cerablus’a da Kuzey Suriye’ye de gireceğiz, vatan savunmasını Halepte, Musulda kuracağız diyorlar.

AKP’nin Misak-ı Milli’yi ağzına alması utanmazlık

Aslında bu söylem bir savaş söylemidir, işgal söylemidir, ülkemizi komşu ülkelerin topraklarını işgal etmek için savaşa sürükleme niyetidir! Bunun için Misak-ı Milliye sarılıp, milliyetçilik yaparak, ABD emperyalizminin planlarının parçası olmak istemektedirler. Misak-ı Milli, İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman emperyalizminin dünyayı paylaşmaya giriştikleri Birinci Dünya savaşında Osmanlı topraklarını işgal, yağma ve paylaşma girişimlerine verilen yanıttır. Emperyalizm, Osmanlı topraklarını işgal etmiş, paylaşmış buna karşı vatan savunması adıyla 1923 Cumhuriyetini kuranlar tarafından kaleme alınarak son Osmanlı Meclisinde karar altına alınan 6 maddelik bir bildiridir Misak-ı Milli. Yani Misak-ı Milli emperyalizme karşı koymak üzerine yazılmıştır.

Emperyalizme karşı, siyasi, adli, mali ve benzeri alanlarda sınırlamalara hayır diyen Misak-ı Milli gerçeği ortadayken bugün Avrupa Birliği ile gümrük Birliği anlaşması yapanların, ABD’nin Büyük Ortadoğu Politkasının eşbaşkanlığı yürütenlerin, ABD üslerini ülkemizde bulunduranların, ABD ile Suriye’deki savaşı başlatanların, oradaki cihatçı çeteleri besleyenlerin, ABD’nin petrol kuyuları bulunan Musulu işgal etme girişimlerine destek olmak isteyenlerin, Irak’ı, Suriye’yi parçalayan, Libyayı işgal eden emperyalizmle birlikte davrananların Misak-ı Milliye ağızlarına alması büyük bir sahtekarlık ve utanmazlıktır!

“FETÖ’nün de, AKP’nin de el ele vererek Cumhuriyeti nasıl yıktıklarını unutmamız isteniyor”

Türkiye’de Fethullah Gülen Hareketinin gerçek yüzü 15 Temmuz’da ortaya çıkmıştır. Açık faşizan ve Amerikancı bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı ülkemiz. Hizmet hareketi dediler, Huzur İslam’da dediler, altın kuşak dediler, büyüdüler, örgütlendiler, devleti ele geçirdiler ve halkın üzerine kurşun ve bomba yağdırdılar. Amerika için darbeye yeltendiler.

Bugün her yerde Cumhurbaşkanı Erdoğan Fethullah Gülen gerçeğini anlatıyor, bizi kandırdılar diyor, bunlar terörist diyor, operasyonlar, görevden almalar yaşanıyor. Daha dün kol kola, birlikte, ele ele vererek, yanlarına liberalleri, yetmez ama evetçileri alıp, arkalarına AB ve ABD emperyalizmini koyup Cumhuriyeti nasıl yıktıklarını unutmamız isteniyor.

Bir de 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin başarısız olmasını devrim diye yutturan sözde solcular bulunuyor. Nasıl Yetmez Ama evetçiler sol adına halkımızı kandırmışsa, bugün de FETÖ karşıtlığı üzerinden AKP’yi aklayan bu sözde solculara karşı amansız mücadele vermemiz gerekiyor.

Türkiye’de FETÖ ne ise, Mısırda ve Suriye’de Müslüman Kardeşler aynıdır. Bugün Türkiye’de FETÖ’ye karşı çıkıp, Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşler adıyla bilinen İhvancıları, cihatçıları destelemek nasıl bir mantıktır size sormak gerek?

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kürsüden size sesleniyorum: Türkiye’de FETÖ karşıtı kesilip Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşleri, cihatçıları desteklemek büyük bir tuhaflık, garabet ve çelişkidir. Çünkü hepsinin arkasında ABD emperyalizmi bulunduğunu göremiyor musun?

Şimdi çıkıp ne yapıyor? 4 parmağını kaldırıp, Rabia diyor. Mısırda dinci siyasi hareketin işaretini Türkiye’de miting meydanlarında gösterip Rabia diyerek gericiliğin siyasal temsilciliğini üstleniyor. Ancak bundan vazgeçti, şimdi de cihatçı Rabia işaretine milliyetçilik kılıfı uydurdu: Ne diyor Erdoğan; tek millet, tek bayrak, tek devlet, tek vatan! Doğru mu?

“İşte Rabia yalanı”

Bu yalanın, siyasal söylemin, emekçilerin kafasını karıştıran bu milliyetçilik soslu Rabia işaretinin gerçek anlamını bu kürsüden sizlere ifade etmeye çalışayım.

Eğer bu ülkede açlar ve toklar varsa, eğer bu ülkede yoksullar ve zenginler varsa, eğer bu ülkede işçiler ve patronlar varsa, eğer bu ülkede asgari ücret alanlar ve 12 saat çalışanlar ile çalışmadan sömürenler varsa, burada tek millet yoktur. Bizim milletimiz patronlar tarafından bölünmüştür. Bizim milletimiz, bu düzen tarafından bölünmüştür, bizim milletimiz işçi sınıfı ve patron sınıfı olarak ikiye bölünmüştür. Hangi tek milletten bahsediyorsunuz siz! Milleti bölüp, yoksulluğu, işsizliği, sömürüyü örtmek için tek millet diyerek, bu milleti böldüğünüzü ortadan kaldıramazsınız.

whatsapp-image-2016-11-06-at-18-46-01

Eğer bu ülkede Amerikan Bayrağı varsa, Avrupa Birliği emperyalizminin bayrağı dalgalanıyorsa, ABD üslerinde ABD bayrağı, İzmir’de NATO bayrağı varsa, siz hangi yüzle tek bayraktan bahsediyorsunuz? Bugün tek bayrak yalanıyla halkımızı kandırmayı bırakın! Ay yıldızlı bayrağımız ABD emperyalizminin bayrağı altında boynu büküktür bugün! Onun esareti altındadır! Elinizde Türk bayrağı, cebinizde ABD bayrağı ile milliyetçilik taslamayın!

Eğer bu ülkede devlet gericilerin ise, dincilerin ise, patronların ise, cemaatlerin ise, Sağlık Bakanlığı’nı cemaatler ele geçirmişse, yargıyı AKPliler doldurmuşsa, üniversitelerde bir tane cumhuriyetçi bırakmadıysanız hangi tek devletten bahsediyorsunuz! Bu devlet işçilerin, sendikaların, emekçilerin değil patronların devletidir. Devletin bütün işletmelerini özelleştirme adıyla patronlara verdiniz, yolları uluslararası sermaye kuruluşlarına verdiniz, bütün otoyolları paralı yaptınız, paralı eğitimi getirdiniz, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırdınız, TRT’yi ele geçirdiniz, bütün devlet dairelerinde kadrolaştınız, OHAL adıyla kararnamelerle ülkeyi yönetiyorsunuz, Meclis’i bay pas ettiniz, yargının bağımsızlığını ortadan kaldırdınız, Tek Devlet adıyla ortalıkta dolaşıyorsunuz. Cemevlerini bile ibadet hane sayamayanlar bu ülkede Alevi yurttaşlarımıza bu devlet hepimizin nasıl diyebilir? Bu devlet bugün halkın elinden alınmıştır. Erdoğan’ın tek devlet dediği kendi devleti dışında başka bir şey değildir.

“Onların 4 parmaklı rabia işareti varsa bizim işçilerin beş parmaklı demir gibi yumruğu var”

İşçilerin, emekçilerin vatanı doğduğu değil doyduğu yerdir. Bu ülkenin büyük çoğunluğunun vatanı fabrikalar, tezgahlar, işyerleri, üç kuruş maaşa çalıştıkları yerden başkası değildir. Ama biliyoruz ki sizin vatanınız çek defterleriniz, kasalarınız, bankalarınız, holdingleriniz, ayakkabı kutularında saklanan dolarlarınızdır. Vatan ormanlarsa, vatan madenlerse, vatan akarsularsa, vatan yer üstü ve yer altı zenginlikleriyse, vatan arazilerse, vatan yollarsa, vatan fabrikalarsa, vatan kent meydanlarıysa, hiç kusura bakmayın vatanı yağmaladınız, ormanları kestiniz, akarsulara HES kurdunuz, madenleri yerli yabancı parababalarına peşkeş çektiniz, rüzgar enerjisi alanlarının belgelerini fırsatçılara verdiniz, vatan topraklarına gökdenler diktiniz, emekçilerin mallarını zenginlere verdiniz. Nerede tek vatan? Madem tek vatan, o zaman fabrikaları, madenleri, tarlaları, akarsuları, ormanları istiyoruz, halkın malını halka verelim!

İşte bu yalanlarla halkımızı kandırıyorlar. Onların 4 parmaklı rabia işareti varsa, bizim, işçilerin 5 parmaklı demir gibi yumruğu var. Onların rabiasına karşı işçiler yumruklarını sıkmalıdır. Bizim yumruğumuz bir laiklik, iki bağımsızlık, üç eşitlik, dört özgürlük ve beş kardeşliktir!

“Bugün başkanlık rejimine doğru giderken, bir savaş ihtimaliyle karşı karşıyayız”

Bugün ülkemiz AKP eliyle açık bir dikta rejimine doğru götürülmektedir. Bu dikta rejiminin somut örneklerini bugün yaşanan tutuklamalar ve hukuksuz operasyonlarla bir kere daha görmüş oluyoruz. Mecliste grubu bulunan bir partinin milletvekillerinin tutuklanması başlı başına Meclis’e vurulmuş bir darbedir. Bu açıdan Meclisin önemsiz hale getirildiği ve Meclisin devre dışı kaldığı her durum tek adam yönetimine ve başkanlığa doğru gidiştir.

Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyonları da bu şekilde okumak gerekir.

Ancak bununla birlikte önümüzde başka bir planın varlığını da hesap etmek zorundayız. O plan, Türkiye’nin bölgesel bir savaşın içine girmek hazırlığı olarak görülmeli, tam da bu yüzden iç siyasette bir alan temizliği olarak okunmalıdır. Bugün gerek başkanlık rejimine gidiş gerekse bir savaş ihtimaliyle karşı karşıya olduğumuz açık bir somutluktur.

Bütün bu tabloda, Kürt sorununun artık bir Türkiye sorunu olmaktan çıktığını da ayrıca tespit etmemiz gerekiyor. Ortadoğu’da ülkeler parçalanırken, sınırlar yeniden çizilirken Kürt sorunu bugün emperyalizmin kartı olarak devreye girmiş bulunmaktadır, emperyalizm bölgesel hakimiyetini olası Kürt yönetimleri üzerinden kurmak niyetindedir. Gerek Barzani bölgesinde gerekse bugün kuzey Suriye’de ABD üslerinin pıtrak gibi bitmesi bu gerçeği yeterince açıklamaktadır. Kürt siyasi hareketi ise bu tabloda, emperyalizmle işbirliği içinde bir pozisyon alarak kendi konumunu açık olarak ortaya çıkarmış bulunuyor. Bugün Kürt sorununda özellike anti-emperyalist bir tutum alınmadan doğru bir politika geliştirilemeyeceğini biliyoruz.

“AKP iktidarı karşı devrimdir”

Bu karanlık tablonun nasıl ortaya çıktığı herkesin malumu. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra emperyalizm devreye girmiş, bağımsız duran bütün devletleri kendine bağlamak için operasyonlara girişmiştir. Bunun Ortadoğu’daki adı Arap Baharı, Türkiye’deki adı ise ılımlı İslam ile İkinci Cumhuriyet rejiminin AKP ile kurulmasıdır. Yaşadığımız gelişmeler bölgesel ve küresel gelişmelerin bir parçası olarak görülmek zorundadır.

Başından beri bu girişimin, AKP iktidarının bir karşı devrim olduğunu, ülkemizin adım adım gericileştiğini söyledik ve bugün geldiğimiz yer bu gericileşmeyle birlikte diktatörlük rejimine geçiş olarak durmaktadır. Ülkemiz AKP eliyle felakete gidiyor demiştik, şimdi bu felaketi yaşıyoruz. Durum bundan ibarettir.

“Laiklik bildirgesi mücadele programımız olarak ortaya çıkmıştır”

Bunların karşısında iki büyük olgu vardı. Birincisi; laiklik ikincisi; ise cumhuriyetçilik. Her iki fikre, olguya, zihniyete karşı büyük bir savaş başlattılar. Ilımlı İslam dediler, Cemaatlere özgürlük dediler, özgürlükçü laiklik dediler, türbana serbestlik dediler, yeni din dersleri getirdiler… Laikliği bugün ortadan kaldırdılar. Laikliğin ortadan kaldırılması bugün yaşadığımız felaketlerin en büyüğü olarak darbe girişimi ya da kadınların sokak ortasında tekmelenmesi ya da Ensar vakfından toplu tecavüz vakaları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ilımlı İslam’ın nasıl bir şey olduğunu sanırız ülkemiz yeterince görmüştür. Laiklik olmadan özgürlük, demokrasi, insan hakları, hukuka saygının ortadan kalktığı bizzat yaşadığımız son 14 yıldır yeterince açığa çıkmıştır. O yüzden bizim güncel taleplerimiz bellidir ve bu toplantıda dile getirdiğimiz laiklik bildirgesi mücadele programımız olarak ortaya çıkmış bulunuyor. İkinci Cumhuriyet rejiminin en büyük kurumu haline gelen gerici ve mezhepçi Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalı, zorunlu din dersleri uygulaması son bulmalı, FETÖ darbesinde gördüğümüz gibi bütün tarikat ve cemaatler kapatılmalı, eğitim bütün alanlarıyla devletleştirilmeli, parasız kılınmalı, İmam Hatip okulları kapatılmalı, din eğitimi yüksek öğrenimin bir alanı haline getirilmeli, kadınlara yönelik bütün gerici zihniyete karşı önlemler alınmalıdır. Özgürlükçü laiklik diye uydurma söyleme değil, amasız fakatsız bir laiklik her alanda sonuna kadar savunulmalıdır.

İkinci saldırı ise Cumhuriyet fikrine idi. O yüzden Abdülhamit güzellemesi, yeni Osmanlıcılık, ümmet teorisi, bütün Müslümanların lideri haline gelme gibi yaklaşım geliştirdiler. Amaç 1923 yılında kurulmuş cumhuriyetin tamamen yıkılması yerine yeni bir rejim kurmaktır. Bunu da ne yazık ki başardılar. Artık liberaller tarafından teorize edilen, ABD tarafından planlanan ve AKP tarafından uygulanan İkinci Cumhuriyet rejiminde yaşamaktayız. Gerici bir rejim, sonuna kadar patronların yanında emek düşmanı ve Amerikancı bir rejimdir bu. Bu rejimin son noktasına koymak istiyorlar. Bu son nokta ise Başkanlık rejimine geçerek bir dikta rejimi oluşturmaktır.

Buradan iki çağrı yapmak istiyoruz. Birincisi 1923 Cumhuriyetinin bütün kazanımlarını geleceğe taşımak için yeni bir cumhuriyet mücadelesine başlanmalıdır. Artık herkes şunu net olarak görmelidir. 1923 yılında kurulmuş Cumhuriyete dönüş üzerinden bir mücadele hedefi bizi geleceğe taşımayacaktır. Toplumun karşısına yeni bir gelecek tassavuru, şiarı, talebi ortaya koymadan sadece “direniş” üzerinden bir mücadelenin başarıya ulaşma şansı çok bulunmuyor. Bunun için bu cumhuriyeti yıkan AKP rejimine karşı emekçilerin laik cumhuriyeti hedefiyle yeni bir mücadele dönemi başlatılmalıdır. Bu adlı adınca sosyalist cumhuriyettir.

Sosyalist ve komünist güçlere açık çağrı

1917 yılında Ekim devrimi yaşandı Rusya’da. Hemen ardından 1923 yılının Ekim ayında Türkiye’de Cumhuriyet kuruldu. Sovyetler Birliğinin yıkılmasından 10 yıl sonra ülkemizdeki cumhuriyetin yıkılması tesadüf olarak görülemez. Tam da bu yüzden bu iki tarihsel olgunun bugün yeniden kurgulanması, Ekim devrimi yıldönümü olan bugün yani 6 Kasımda yeni bir şiarı burada ortaya koymamız gerekmektedir. Ekim devrimi yolumuzu aydınlatırken yeni Ekimler için mücadeleye çağırıyoruz, sosyalist bir cumhuriyet için safları sıklaştırmaya çağırıyoruz, başkanlık rejimine karşı büyük bir mücadele için bu salonda bulunan herkesi göreve çağırıyoruz.

Bunun için bu salonda ülkemizin ilerici, yurtsever, cumhuriyetçi güçlerin arkasında birikeceği yeni bir işbirliğinin, cephenin, güçbirliğinin, odağın yaratılması için TKH dışında sosyalist ve komünist güçlere açık çağrıda bulunuyoruz. Gelin ülkemizin sosyalist ve devrimci bir cephesini birlikte örelim! Yeni bir cumhuriyet ve laiklik için güçlerimizi birleştirelim!

Türkiye Komünist Hareketi olarak bu göreve hazır olduğumuzu, daha büyük bir mücadele platformunun bugün hava kadar, ekmek kadar, su kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

“TKP konusunda dostlarımız içlerini ferah tutsunlar!”

Yeri değil ama partimize sıkça sorulan ve merak edilen bir konuya daha girmek sanırız yanlış olmayacaktır. Türkiye Komünist Partisi’nin bölünmesi ne zaman son bulacak diye. Türkiye Komünist Partisi’nin devamı, mirasçısı ve bileşeni olarak mücadele eden Türkiye Komünist Hareketi, komünistlerin bölünmesinden memnuniyet duyacak bir parti değildir. TKP’nin bölünmesi bir vaka olmakla birlikte, üzerimizde TKP’nin yeniden siyaset sahnesine dönmesi gibi görevin ve sorumluluğun olduğunun da bilincindeyiz.

Umarız komünistler yeniden birliğini sağlar, TKP yeniden ayağa kalkar. Biz üzerimize düşen sorumluluğumuzu yerine getireceğiz, dostlarımız içlerini ferah tutsunlar!

Dostlar yoldaşlar,
Bugün yaşadığımız bir umut krizidir. Karanlık bir dönemden geçiyoruz, bu karanlık dönem bir korku rejimi yaratmış bulunuyor. Bu korku toplumda büyük bir umutsuzluk, çaresizlik, sessizlik, tepkisizlik ve karamsarlık yaratmış durumda. Toplumda büyük bir umut krizi bulunmaktadır.

Bu salonda gerçekleştirdiğimiz laiklik buluşmasının asıl amacı bu umut krizini yenmektedir.
Selam olsun Türkiye’nin ve dünyanın aydınlık geleceğine!
Selam Olsun Berkinlerin, Ali İsmaillerin bize bıraktığı mirasa!
Selam Olsun, 1923 Cumhuriyeti’ni ve Ekim Sosyalist devrimini yaratanlara!
Selam Olsun Suphiler’in, Boranlar’ın, 1973 atılımını yaratan Bilenler’in, Denizler’in, Mustafa Hayrullahoğuları’nın, Hüseyin Dumanlar’ın yolunu inatla sürdürenlere,
Selam olsun sosyalist cumhuriyet, sosyalist Türkiye diyenlere,
Selam olsun, umudu yeniden körükleyecek Türkiye Komünist Partililere!”

Kurtuluş Kılçer’in konuşmasının ardından Grup Gündoğarken sahne aldı.

whatsapp-image-2016-11-06-at-19-46-19

whatsapp-image-2016-11-06-at-19-46-17

whatsapp-image-2016-11-06-at-19-46-17-1

Ardından sahneyi Fuat Saka aldı. Karadeniz şarkıları eşliğinde salonda coşkulu bir hava hakim oldu.

whatsapp-image-2016-11-06-at-20-03-36 whatsapp-image-2016-11-06-at-20-03-37

Son olarak sahne alan Abdal türküleriyle etkinlik sona erdi.

whatsapp-image-2016-11-06-at-20-41-21

whatsapp-image-2016-11-06-at-20-41-20

Etkinliğin sonunda “Eşitliğin ve Özgürlüğün Aydınlık Türkiye’si” için laiklik ve aydınlanma mücadelesinin büyütüleceği mesajı verilerek, eşitlik, özgürlük ve laiklik için bu mücadelede yer alma çağrısı ilan edildi.