Yerleşke’den Külliye’ye - II

Yerleşke'den Külliye'ye yazı dizisi devam ediyor.

Yerleşke’den Külliye’ye - II

Yerleşke

İşlevlerine bağlı olarak bileşenleri değişebilecek olmakla birlikte, tümel bir yaklaşımla yerleşkeler; mimari ve kentsel açıdan birbirlerine benzeyençeşitli özellikler göstermektedir. Bu özellikleri oluşturan, mekânlar arasında tanımlanan ilişki biçimleridir. Yerleşkeler, ölçekleri ve kapladıkları alan bakımından, kent planlamasına doğrudan etki eden, kendi içlerinde ise kentten bağımsız planlama ile kendi mekânsal örgütlenmelerine sahip “yapılar bütünü”dürler. Yerleşkeyi sokaktan ayıran özellikler ise oldukça belirgin ve çarpıcıdır: Kısaca sıralamak gerekirse; dışa kapalılık,çoklu üretim, üretim odaklı amaç birliği,merkeziyetçilik,toplumsalcılık,uzmanlıklar-arası tanımlı üretim ilişkileri, temel gereksinimlere erişim olanağı ve en önemlisi de, “sınıfdaşlık”söylenebilir. Sokakta ise durum oldukça başkadır; dış dünya ile doğrudan ilişki içinde olan sokaklar arasında belirli bir merkez yoktur ve bireysellik egemendir. Sokak; hareket, geçiş ve dolaşım mekânıdır. Sokakta yapılmak istenen bir üretim, ancak “seyir hâlinde / seyyar” olarak yapılabilir ve bu da kalıcı değil “geçici”dir.

Sokaklar meydanlarda birleşmediği sürece, salt bu bağlamda bir toplumsallaşma söz konusu değildir. Yapılar arasındaki geçiş ve ulaşımı sağlayan sokakların mekân olup olmadığı ise mimarlık ve kent alanında uzman çevrelerce önemli bir tartışma konusudur; “yapılar mı sokakları belirler, sokaklar mı yapıları?” sorusuna kesin bir yanıt verilememektedir.

Yerleşkeler; erişimin denetimli olması nedeniyle dışa kapalıdır ve bundan dolayı da tanımlı iç işleyişleri vardır. Düşünce, bilgi, sanat, meta ve bunun gibi dolaşıma sokulabilen, aktarılabilen ürünlerin üretimi amacıyla bir araya gelmiş örgütlü toplam, bu amaç için koordineli hareket eder. Üretimin koordinasyonunu sağlayan yönetim aygıtı vebu aygıtın yapısı, merkezî mekân/yapı niteliğindedir. Uzmanlık alanlarında ise işlevsel olarak birbirlerine denk niteliklerdeki yapılar yer alır. Dışa kapalı olmaları nedeniyle “kendi-kendine yetebilme”yi amaçlayan yerleşkelerde amaç verimli üretim olduğundan, temel gereksinimler güvence altındadır.

Bu saydığımız özelliklerdeki yerleşkelere örnek olarak; üniversiteler, enstitüler, fabrikalar,çiftlikler veşantiyelerverilebilir. Her birinde benzer ilişkiler egemendir; yönetim yapısı, alanın en stratejik yerinde konumlanır, üretim mekânları ve işlikler yönetim yapısını çevreler. Yönetime bağlı işleyen birbirlerine denk birim ve uzmanlıklar, aynı sınıfın parçalarıdırlar. İlişki ve hareket biçimleri kolektiftir. Barınma, ulaşım, eğitim, sağlık gibi temel gereksinimler bireysel olarak değil toplu olarak çözümlenir. Üretim odaklı bu örgütlenmelerkonumları bakımından sınıfsal çıkarların örgütlenmesine dönüştürülebilir. Bilimsel temellere dayanan üretimin yapıldığı yerleşkelerdeki “Laboratuvar (Laboratory)” sözcüğü, “emek (labor)” sözcüğünden türemiştir. Üniversite öğrencilerinin, işçilerin ve yerleşke emekçilerinin mekânsal konumlanışları, politik konumlanışlarıyla bütünleştirilebildiğinde ise büyük devinimler yaratmak fazlasıyla olanaklıdır.

14 yıllık AKP diktatörlüğünün planlı olarak yapmaya çalıştığı ve bir ölçüde de başardığı; tam da bu noktada, üretim odaklı bu örgütlenmeyi parçalayıp bu potansiyeli sönümlemek ve büyük devinimleri daha baştan kırmaktır. Bilimsel ve bilimsel olduğu için de inançlardan bağımsız, laik olması gereken bütün yerleşkelere, AKP, gerici düşünceyi sokmaya çalışmaktadır.

Külliye özelinde Yeni-Osmanlıcılık

Yerleşke üzerine söylediklerimiz bağlamında düşünecek olduğumuzda, olay yalnızca bir sözcüğün değişimiyle sınırlı değildir. Yerleşkenin, ne Arapça karşılığı külliyedir, ne de mekânsal karşılığı!

Emperyalist-kapitalist sisteme uyum sağlayabilmek adına Osmanlı Dönemi politikalarının günümüzdeki karşılığı olan Yeni-Osmanlıcılık;toplumsal ve siyasal alanda olduğu gibi, mekânsal ve kentsel alanda da Osmanlı’yı taklit etmekte ancak Osmanlı yararcılığından başka olarak “içerip başkalaştırmak / devşirmek”yerine“içerip yok etmek”ve “kendi yapısını inşa etmek”yolunu seçmektedir.

Kente ve mekânlara, tarihsel süreç içerisinde gerçekleşen keskin müdahaleleri irdelediğimizde yine çarpıcı sonuçlarla karşılaşıyoruz. Ama önce, külliyenin ne olduğuna kısaca değinelim.

Merkezinde caminin bulunduğu;ve çevresini saran hamam, medrese, mektep, imaret, türbe, kütüphane, darüşşifa, bedesten, tekke, zaviye gibi yapıların bulunduğu külliyeler, İslâm toplumlarında, “hayrat” düşüncesiyle ortaya çıkmış, yoksullara yardım ilkesi üzerine temellenmiştir. Sosyal yardım anlayışı “sadakacılık”tan öteye gitmeyen emperyalist Osmanlı’daki külliyeler, zaman içerisinde “saltanat alameti” olarak kabul görmeye başlamış ve tahta çıkan her padişah, kendi adıyla yaptırdığı külliye ile bugünkü anlamda “kentsel odaknoktası” yaratmayı amaçlamıştır. Osmanlı Tarihi’nde simgesel değeri en büyük olan külliye ise, Bizans’ın izlerini simgesel bir biçimde ortadan kaldırmayı amaçlayan ve fetih sonrası İstanbul’a yapılan ilk keskin kentsel müdahale olan Fatih Külliyesi’dir [1].

Bizans Dönemi İstanbul Haritası

Konstantinopolis’in fethiyle birlikteFatih Sultan Mehmed, İmparator I.Konstantin başta olmak üzere, imparatorların mezarlarının bulunduğu tepedeki Kutsal Havariler (HolyApostles) Kilisesi’nin bulunduğu yere Fatih Camisi ve Külliyesi’ni yaptırmıştır. Fetihten sonra Patrikhane olarak kullanılan bu yapı, Fatih Camisi yapılacağı zaman ise Pammakaristos Manastırı’na taşınmıştır.

1462’de yapımına başlanan Cami ve Külliye, 1470’te tamamlanmış ve Osmanlı’nın ilk “Mega Proje”si olmuştur.Fatih Külliyesi, tekil bir yapıyla sınırlı kalmayıp, kentsel ölçekte yapılan bir tasarım bağlamında uygulamaya koyulmuş, bundan dolayı kent yaşamında önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bizans kenti içerilip başkalaştırılmış ve kentin anıtsal yapıları ise yine simgesel girdiler yoluyla Osmanlı’ya mâl edilmeye çalışılmış, devşirilmiştir. Aya Sofya ve Galata Kulesi bunun en somut örnekleridir. HagiaSofia Katedrali, eklenen minarelerle camiye çevrilmiş, eşsiz denilebilecek mozaiklerin ve sanat eserlerinin üzeri kapatılmış, binlerce yıllık tarih sansürlenmeye çalışılmıştır.

Emperyalizmin yıkıcılığının mekânsal göstergesi olan bu etkiler Osmanlı’nın, kendinden önceki Bizans’ı, bütün varlığıyla yok etme girişimi olması nedeniyle günümüzle çarpıcı bir benzerlik göstermektedir.

* * *

Bu çarpıcı benzerlikleri dizimizin son yazısında, “Cumhuriyet’i fizik-mekânda yok etmek” başlığı altında ele alacağız.

* * *

[1]: https://tr.wikipedia.org/wiki/Fatih_Camii

http://gazetemanifesto.com/2016/05/21/uc-yazilik-dizi-yerleskeden-kulliyeye-i/