Türkiye’deki öğrenci gençlik hareketinin tarihine bakarken, etkin eylemlerin olduğu kimi zaman radikal çıkışların yaşandığı hareketli bir tablo gözler önüne serilmektedir. Uzaktan bakıldığında gençlik hareketleri önemli eylem pratiği, dinamiklik ve kitlesellik yakalamış olmasına rağmen çeşitli sıkıntılar barındırmaktadır. Bu sıkıntıların başında öğrenci gençliğin sınıf mücadelesindeki yerini doğru bir zeminde kuramamış olması gelmektedir.
60’lı yıllar Türkiye’deki sol hareketler için önemli bir konuma sahiptir. İdeolojik, teorik ve örgütsel tartışmaların bu yıllarda canlanması, toplumsal bir hareketliliğin baş göstermesi açısından zengin bir dönemdir. 1961 Anayasası geçmiş yıllara göre daha özgür bir ortam yaratmış. Bununla beraber 1961 yılında sendikacıların önderliğinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurulmuştur. Askeri müdahalenin gençlik üzerinde de ciddi etkileri olmuş devrimin nasıl geleceğine dair birtakım tezler üretilmesine sebep olmuştur.
Bir yandan sınıf hareketinin kendini göstermeye başlaması, öte yandan 27 Mayıs’ın yarattığı hava, dünyada gelişen eylemlilikler Türkiye’deki öğrencilerin politikleşmesinde önemli rol oynamıştır. Öğrenciler 27 Mayıs’ı bir hürriyet hareketi olarak görmüş, Atatürk inkılaplarına sahip çıkma, ilkelerinin yaşatılması olarak düşünmüştür. Üniversite gençliğinin 27 Mayıs’ın yarattığı ortamla beraber daha çok etkilendiği yer Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal olmuştur. Sonrasında bu görüş aşılmış kendisini devrimci bir çizgiye bırakmıştır.
Bu yılların başında öğrenciler, üniversiteye dair sorunları (özerk üniversite, eğitim ve yurt sorunları vb.) gündeme getirmeye başlıyorlar. TİP’in paralelinde gelişen öğrenci hareketi, daha sonra Mihri Belli’nin Milli Demokratik Devrim teziyle buluşmasıyla beraber TİP’ten uzaklaşıyor. Bununla beraber TİP’i pasiflikle suçluyordu.
1961 yılında TİP’in kurulması önemli bir etki yaratmış. Gençlik içerisinde de bu etki görülmüştür fakat ilerleyen yıllarda TİP bu gücünü kaybetmiş ve öğrenci gençlik içerisinde etkisi azalmıştır. Çeşitli sebeplerle politikleşen öğrenci hareketi artık kendisini bağımsızlık, anti-emperyalizm gibi başlıklarla öne çıkartmaktadır. Fakat bu başlıkları karşısına alırken belirli bir teorik-ideolojik programdan ziyade güncel refleksler üreterek cevap vermektedir.
Üniversitelerde Fikir Kulüpleri adı altında toplanan öğrenciler merkezileşmek adına 1965 yılında Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu kuruyorlar. İlk başta TİP’in etkisinde olan FKF daha sonra MDD’ci bir çizgiye geçerek 1969’a kadar etkinlik gösteriyor, sonrasında ise çeşitli farklılıklar yüzünden ayrılmalar başlıyor.
Bu tarihe kadar üniversiteye dair yaşanan sorunların aslında bir düzen sorunu olduğunu saptayan öğrenciler daha da siyasallaşmaktadırlar. Özellikle 68 kuşağı denildiğinde ilk akla gelen anti-emperyalizm, tam bağımsızlıkçı karakter yine bu dönemde ortaya çıkıyor. Üniversite işgalleri, boykotlar, 6. Filo ile gelen Amerikan askerlerinin denize dökülmesi, ABD’li büyükelçi Robert Kommer’in arabasının yakılması gibi çeşitli tepkiler ortaya çıkıyor.
Bu eylemler 68 kuşağının en bilinen eylemleridir. Bununla beraber birçok eylem gene bu yıllarda yapılmıştır. Fakat eylemlerin genel eksikliği düzenin sorunlarının kapitalizmin yıkılmasına bağlanmış olmasına rağmen, asıl yıkıcı güç olan işçi sınıfıyla öğrencilerin arasındaki bağın yeterli şekilde kurulamamış olmasıdır.
Bu bağın kurulamamış olması çeşitli tezleri ortaya çıkartmıştır. Örneğin asker ile gençliğin bu devrimi tamamlayacağı tezi, suni denge, kırdan kente gerilla örgütlenmesi, silahlı mücadele öne çıkan tezler olarak görülmektedir. Bu tezlerin dışında parti ile gençliğin, işçi sınıfı ile gençliğin bağına işaret eden bir görüş de bulunmaktadır. Harun Karadeniz bunu “Sanırım gençliğin eylemlerinin bitim noktası için şu genel ilkeyi belirlemek yeterlidir. Genel olarak gençlik eylemleri iktidara yöneldiği anda biter. Daha doğrusu eylem iktidara yöneldiği anda gençliğin faydalı hareket sınırı aşılmış ve partinin eylem alanına girilmiş demektir.” ve “Çağımızda toplumu, bulunduğu üretim biçiminden yeni bir üretim biçimine geçirecek olan güç işçi sınıfıdır.” diyerek açıklıyordu.
Bu sözleri biraz daha açmak gerekirse şöyle diyebiliriz sanırım: Gençlik sorunu elbette kapitalist sermaye düzenine ait bir sorun. Basit taleplerden ziyade iktidarı değiştirmek ve dönüştürmek üzereyse, sadece öğrenci hareketi merkezli bir dönüşüm değil iktidarın tümden değişmesi, sermaye düzeninin tüm çarklarının kırılması, kapitalin mezar kazıcıları olan işçi sınıfının iktidarı ele alması gerekir. Bununla beraber ancak tüm sorunları ortak bir payda da birleştiren işçi sınıfının örgütü “parti” böylesi bir kalkışmayı sonuçlandırabilir.
Türkiye tarihine öğrenci gençlik eylemlerinin damgasını vurduğu bu yıllarda programatik olarak bir hatta sahip olmaktan ziyade güncel refleksler ile sorunlara cevap verildiği bir durum hakimdir. 12 Mart 1971 muhtırası ile yeni bir aşamaya geçen gençlik mücadelesi 60’lı yılların sonlarına doğru devletin baskısının arttığı 61 Anayasası’nın getirdiği havanın yok olduğu bir zemin ile karşı karşıya kalmaktadır.
Belirli bir dönem gerileme yaşayan gençlik hareketi 1974’te Kıbrıs sorunu üzerinde tekrardan kendisini gösterse de 1968’in eylemliliği kadar yakıcı olmamıştır. 1980 darbesiyle birlikte üniversitelere saldırı dönemi açılmış YÖK kurulmuş ve gençlik üzerinde apolitizm aşılanmaya çalışılmıştır.
1990’lara gelindiğinde ise partili öğrenci geleneği Marksist Leninist ideolojiyi kendine çatı edinerek üniversitelerde kadro birikimi yaratmıştır. Üniversitelerde yaşanan sorunları memleket gündemiyle beraber değerlendirmiş ve tarihsel mücadeleye çubuk bükmüştür. Bununla beraber harç zamlarına karşı eylemler, üniversite işgali, faşist çetelere karşı mücadele bu dönemin öne çıkan mücadele örnekleridir.
Sovyetlerin yıkıldığı, Dünya’da sosyalizm kavramının geri çekildiği bu tabloda, sosyalizmde ısrar eden partili gelenek kendisini bugüne dek sürdürerek yeni bir sosyalist kuşağın yetişmesine katkı sağlamıştır. Bugünde bu mücadele kendisini üniversitelerde sürdürmekte yeni bir kuşağın örgütlemesinde önemli adımlar atmakta ve sınıfın partisiyle hareket etmektedir.
Bu haber en son değiştirildi 4 Ağustos 2020 17:01 17:01
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…