Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Avrupa’da araştırma reformu

Reklam
Prof. Dr. İzge Günal

1900’lü yılların ortalarında Avrupa bilimsel araştırmalar açısından kendisini ciddi ciddi sorgulamaya başlamıştı. Sıkıntıları, Rönesans ve Aydınlanma ile ele geçirdikleri dünya bilimsel önderliğini, bilime yön verme ve önceliklerini belirleme yetisini, özelikle İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ABD ve SSCB’ye kaptırmalarıydı. Gerçekten de son döneme kadar bilimdeki neredeyse tüm atılımlar Avrupa kaynaklıydı. Örneğin, Muammer Sencer’in “Bilim Tarihinde Dönüm Noktaları” isimli kitabında, çalışmaları anlatılan 80 kadar bilim insanın dört tanesi hariç tümü Avrupalıdır. Daha genel düşünüldüğünde Avrupa Birliği’nin kuruluşuna giden süreçte diğer alanlarda da benzer biçimde, önderliği kaptırma kaygısı yatıyordu. Özellikle bilim konusundaki bu saptama önce Ortak Pazar, sonra da Avrupa Birliği’nin temel belgeleri içerisinde kendisine yer bulmuştu.

Konu ile ilgili çok sayıda çalıştay düzenledikten sonra Avrupa’da ana hatlarıyla sorunları belirleyip, üstesinden gelmeye çalıştılar. Elbette sorunların tümü her ülke için geçerli değildi ama birleşik bir Avrupa için benzer bir sistemi yerleştirmeleri gerekiyordu; farklı ülkelerdeki üniversiteler ve araştırma merkezleri arasındaki iş birliği için de bunu zorunlu görüyorlardı. Neydi bu sorunlar?

Öncelikle bilimsel araştırmanın gerçek mekanları olan üniversitelerde eğitim yükünün araştırmanın önünde engel olması. En belirgin biçimiyle Avusturya’da görülen bu sorunun ortadan kaldırılması için öğretim elemanı sayısının artırılması ve üst düzey araştırma etkinliği içerisinde olanlarının ayrıca ders yükünün azaltılması yoluna gidildi. Bu bir anlamda üniversiteleri de üniversiteleştirme hamlesiydi.

Tüm Avrupa’da kadın araştırmacı sayısının erkeklere göre çok geride olduğu saptandı. Bu şekilde nüfusun yarısı, akademisyen seçim sürecinin dışında kalıyordu. Kadınlara yönelik pozitif ayrımcılıkla hem akademisyen havuzu genişletilmiş hem de eğitim yükünün azaltılması işi çözülmüş olacaktı.

Bir diğer sorun, araştırmaların bütünlüğünün sağlanamamasıydı. Özelikle Belçika’da dile getirilen bu sıkıntıya karşı, her üniversitenin temel bir araştırma alanı veya alanları belirlenip, diğer fakülte ve/veya bölümlerin bunu destekler tarzda örgütlenmesi gündeme getirildi.

Fragmantasyon ve rijidite olarak tanımlanan başka bir sorun daha saptandı. Buna göre araştırmacılar çok dar, hatta mikro denilebilecek uzmanlık alanları içerisine sıkışıyorlar, bunun dışına çıkamıyorlar ve genel bilimin gelişmesinden kopuyorlardı. Bunun en büyük zararı, üzerinde çalıştıkları problemin çözümünün diğer disiplinlerce bulunmuş olmasına karşın, bundan habersiz olmalarıydı. İtalya, bunun araştırma etkinliklerinin güdük kalmasının temel nedeni olarak görüyordu.

Ve elbette ki eşgüdüm eksikliği, yani bir bütünün parçalarının birbirlerinden habersiz çalışmalar yapması, güçlerini birleştirememesi. Çözüm olarak çeşitli isimlerde kurumlardan söz etseler de aslında utangaç bir biçimde sosyalizmin “merkezi planlama” sının gerekliliği tarif edilmekteydi.

Bunların dışında spesifik olarak sağlık bilimlerindeki araştırmaların önünde engel olarak özel sağlık sistemi görülmekteydi. Öyle ki, Fransa resmî belgelerde sağlık alanında bilimsel araştırmaların gelişmesini iki reforma bağlamaktadır. Bunlar 1946 yılında sosyal güvenlik yasasının çıkması ve 1958 yılında tıp fakültelerinde tam gün çalışmaya geçilmesi.

Bu program ve öneriler başlangıçta işe yaramış olsa da sonradan tüm Avrupa’yı da saran neoliberalizm akımı önce programı, sonra da buna bağlı olarak bilimsel atılımı baltalamış ve ABD ile entegre, yaratıcılıktan yoksun bir sistem ortaya çıkartmıştır.

Sanırım dikkatinizi çekmiştir, ben de eski yazılarımda belirtmiştim, bilimsel atılım yapmak isteyen her ülke, örneğin devrim sonrası SSCB veya Sputnik şoku sonrası ABD, benzer sorunları saptayıp, benzer tedbirleri almaya çalışmıştır. Bir diğer önemli nokta da tüm bilimsel atılım programlarında üniversite sorununun, bir eğitim sorunu olarak değil de bilimsel araştırma sorunu olarak ele alınmasıdır.

Aklın yolu bir; eğer bilimsel bir atılım yapmak istiyorsanız, üretim biçiminiz ne olursa olsun yapılması gerekenler birbirine benzer. Sosyalizm ve kapitalizm arasında bu noktadaki fark araştırma öncelikleri ve finansman yapısında ortaya çıkmaktadır.

Bu haber en son değiştirildi 14 Temmuz 2019 08:56 08:56

Reklam

Önceki Haberler

Laiklik Meclisi: Karşı devrim sürecine karşı laik Cumhuriyet için mücadele edilmelidir

10 Mayıs 2025 Cumartesi günü Ankara’da toplanan Laiklik Meclisi, son altı aylık dönemde yürüttüğü çalışmalarla…

24 Mayıs 2025 15:39

Eski THK Rektörü Ünsal Ban borsada manipülasyon soruşturması kapsamında tutuklandı

Eski THK Rektörü Ünsal Ban tutuklandı Eski THK Üniversitesi Rektörü Ünsal Ban'ın da aralarında bulunduğu…

24 Mayıs 2025 15:07

THY’de yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkı 80 bin TL oldu

THY’nin 21 Mayıs 2025 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda yönetim kurulunda değişikliğe gidilerken yönetim kurulu…

23 Mayıs 2025 17:21

İBB soruşturmasında yandaş medyaya gönderilen bilgi notunu AKP’li trol hazırlamış

İBB soruşturmaları kapsamında tutuklanan Taner Çetin’le ilgili iktidar medyasına servis edilen bilgi notunun, AKP’li bir…

23 Mayıs 2025 17:13

Devlet Bahçeli’den Erdoğan’a: Yolundan cayma hakkı yoktur

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Benim tekrar aday olma derdim yok" açıklamasına…

23 Mayıs 2025 16:19

Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu’na hapis cezası

Oyuncu Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu, yalan beyan suçlamasıyla yargılandığı davada hapis cezası aldı. Ergenç’e…

23 Mayıs 2025 15:46
Reklam