Birkaç bin oy
"Evet, sermaye düzeni “olağan” dönemlerinde dahi demokratik değildir. Halkın iradesinin sandığa yansıdığı da bir safsatadan ibarettir. Ama yine de oyunun belirlenen kurallarına “göz önünde” uyulur, sistem işletilir. Sistemden herhangi bir sapma olasılığı belirdiğinde de “düzenin bekası” için işleyişe müdahale meşru olduğundan, gerekirse kurallar değiştirilerek oyuna devam edilir. Ancak buradaki düzen sermaye düzeni, beka da sermayenin düzeninin bekasıdır."
Bir türlü kesinleşemeyen sonuçlara göre 3.966.
Bu sayı Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) desteklediği dört ilde büyükşehir belediye başkanlığına aday olan bağımsız adayların aldığı oy sayısı. (http://secim2019.trthaber.com)
Kuşkusuz bağımsız adaylarla seçime girmenin bin bir zorluğu var. Herhangi bir ayırt edici özellik taşımadan oy pusulasının arkalarında yer almak zorundasın. Bağımsızlara verilecek oyların karıştırılması, sayım anında oyun geçersiz hale getirilme olasılığının daha fazla olması gibi etkenlerde dikkate alınırsa “sorun”un ciddiyeti belki biraz anlaşılabilir. Bu halde seçim kazanan bağımsız adayları ise kutlamak gerekiyor. Ancak bu “sorun” nihayetinde TKH’nin sorunu. Seçim sonuçlarına buradan bakmanın bir kısıtı var. Bir sonraki seçimde her türlü zorluğa ve engellemeye rağmen orak-çekiç pusuladaki yerini almalı.
Sanırım rakamlar için bu kadarı yeterli. Seçim çalışmasının yarattığı yeni olanakları, kazanılan yeni mevzileri, verilen her oyun sosyalizm mücadelesine ve onun örgütüne kattığı gücün önemini bilerek tabi…
***
Bir önceki yazımızda her ne kadar yapılan seçimler “yerel” olsa da sonuçlarının yerel olamayacağından, ülke siyasetinde önemli bir yere oturacağından bahsetmiş ve bir dizi başlığa değinmiş, tüm bunlarla beraber, AKP de kaybettiğini kabul etmeyecektir diye eklemiştik. AKP’nin bu süreçteki tarzının uyumlaşma ya da uzlaşma olacağı ise düşünülmemelidir demiştik.
Şimdi, seçimlerin üzerinden iki hafta geçti ve sonuçlarının hiç de yerel olmadığını görmüş olduk. İstanbul seçimlerinin sonuçlandırılmaması, Kürt illerinde seçim sonuçlarına müdahale edilmesi ve bir dizi başkaca gelişme taraflar arasındaki mücadelenin artarak süreceğini bize gösteriyor.
Evet, sermaye düzeni “olağan” dönemlerinde dahi demokratik değildir. Halkın iradesinin sandığa yansıdığı da bir safsatadan ibarettir. Ama yine de oyunun belirlenen kurallarına “göz önünde” uyulur, sistem işletilir. Sistemden herhangi bir sapma olasılığı belirdiğinde de “düzenin bekası” için işleyişe müdahale meşru olduğundan, gerekirse kurallar değiştirilerek oyuna devam edilir. Ancak buradaki düzen sermaye düzeni, beka da sermayenin düzeninin bekasıdır.
Bu nedenle, İstanbul seçimlerine ilişkin “karar” ne olursa olsun, artık bir nokta geçilmiştir. Dediğimiz gibi AKP kaybettiğini kabul etmeyecektir. Kazananın CHP olduğu tescil edilse de bu böyledir.
Tabi, AKP iktidarı döneminde “demokrasi”nin kurallarına hiç uyuldu mu diye de sorulabilir. Soruyu, uyulan kuralı var mı diye de sorabiliriz. Bugünkü düzen (İkinci Cumhuriyet) zaten “kuralların ihlali” ile oluşturulmuştur. Şimdi de bu düzenin nasıl yapılandırılacağına dair mücadele edilmektedir.
Sermaye sınıfının arayışları çok yönlü ancak seçeneği belirsizdir.
***
Ülkenin aydınlık geleceği için çözüm arayan geniş yığınlar içinse, (bu) seçimler de “ne yapmalı” sorusuna yanıt üretememiştir. Bu arayışta olan yurttaşlar oylarını esasen Millet İttifakı’na yönlendirmişlerdir. Ancak arayışları devam etmektedir. Arayış örgütlülüğe ve örgüte yöneliktir. CHP’nin (ve HDP’nin) ise bu arayışa vereceği yanıtları bulunmamaktadır.
Bu tabloya rağmen solun bir kez daha ağırlıklı olarak CHP’ye ve HDP’ye oy verilmesi çağrısı yaptığını biliyoruz. Bu çağrı uzunca bir süredir de “teorize” ediliyor. Bu sefer ki çağrı niyetlerden bağımsız olarak İYİ Parti ile Saadet Partisi’ni de kapsamış oldu. Üzerine, listelerden aday olundu. Böylece olduğu varsayılan açı da tamamen kapatılmış oldu.
Yukarıda geniş yığınlar için ifade edilen tutum bir seçmen davranışı olarak makul görülebilir. Ancak, koca koca sol yapıların siyasetlerinin seçmen davranışına dönüştüğünü görmek üzücü.
Kısacası soldaki boşluk devam etmektedir. Ve hep söylediğimiz üzere bu boşluk Türkiye’nin geleceğine dair de bir boşluktur. Görünen o ki, buraya komünist siyasetin müdahalesi dışında başkaca bir seçenek de bulunmamaktadır. Soldan sonuç alıcı başkaca bir müdahale beklemek beyhudedir.
Öyle ise bu yazının başına dönmemiz gerekiyor.
Ülkenin geleceğine dair bir boşluktan bahsediliyorsa, yeniden, güven ve umut veren bir siyasi hat inşa edilmeli, tekrardan bu topraklarda etkili bir komünist siyaset örgütlenmelidir. İşçi sınıfı içerisinde etkili bir güç haline gelme çabasından da bu nedenle bir an için bile vazgeçilmemelidir. Bunun için başlatılan çalışma inatçı ve süreklileşmiş bir şekilde yürütülmelidir.
Devrimci ve bağımsız bir hatta örgütlenmek dışında başkaca bir yol bulunmamaktadır.