Bu haftaki dosya konumuzu AKP’nin önde gelen figürlerine ayırdık. Kuşkusuz her birinin farklı özellikleri olsa da sağ siyasetin ortak değerlerini şu ya da bu şekilde taşıdıklarını söyleyebiliriz. Gericilikle harmanlanan piyasacılığın bir sigara dumanı gibi AKP kadrolarına istisnasız sinmesi, sınıfsal bir tercihin sonucu olarak görülmelidir. Bu tercihin sonucu olarak, gerici ideolojinin siyaset tarzında her zaman riyakârlık ve fırsatçılık bulabiliriz. Bu türlü siyaset ister topluma ister parti içine dönük yapılsın, içinde her zaman başka kişisel hesapların mutavassıtı olarak yapılacaktır.
Sağ siyasetin kimi zaman milliyetçi kimi zaman İslamcı yönünün öne çıkması, konjonktürel ihtiyaçlara göre şekillenmektedir. Piyasacılık ise sağ ideoloji için hiçbir konjonktürde değişmeyen temel bir referanstır. Piyasacılık ideolojik bir değişmezken, günlük siyaseti yakın dönemin ihtiyaçları belirler. Bu açıdan düşündüğümüzde, AKP’nin “Çözüm Süreci”ndeki İçişleri Bakanı Efkan Âlâ ile bugün aynı görevi yürüten Süleyman Soylu’nun farklı siyasi konjonktürlerin ürünlerin olduğunu söyleyebiliriz. Soylu bugün, İkinci Cumhuriyet’in kuruluş sancılarına denk düşen korumacı bir yaklaşımı temsil etmektedir. AKP’nin kurmakta olduğu rejimi korumaya dönük politikaları özellikle 15 Temmuz’un ardından hızlanmış ve rejim tabir yerindeyse kendi Mehmet Ağar’ını yaratmaya koyulmuştur.
Soylu, tipik bir sağ siyasetçinin tüm özelliklerini taşırken, kullandığı siyaset dili ve yaptığı sert çıkışlar AKP’nin ceberut yanını yansıtmaktadır.
Siyasette ve ticarette ilk adımlar
Süleyman Soylu’nun siyasete giriş hikayesi de birçok sağ siyasetçi gibi ticaret hayatıyla ilgili olarak gelişti. 1969 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Soylu, ilk ve orta öğrenimini İstanbul Gaziosmanpaşa’da tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Siyasete 1987 yılında o zamanki Doğruyol Partisi’nin (DYP) Gençlik Kolları’nda başladı. 1989 yılında okul arkadaşlarıyla ilk şirketini kurarak ticarete girdi. 1990 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) aracı kurumlarında ticari yaşamına devam etti. 1994 yılında kendi şirketini kurdu ve ticarette olduğu kadar, siyasette de etkili olmaya çalıştı.
Özellikle 90’lı yıllar ticaret ve siyasetin kol kola yürüdüğü, sermayedarlar için önemli fırsatların olduğu dönemlerdi. Soylu da bu fırsatlardan faydalanmak için ticareti ve siyaseti birlikte yürütmeye devam etti. Tansu Çiller’in DYP’sinde önce Gaziosmanpaşa İlçe Başkanlığı, 1999 yılında ise İstanbul İl Başkanlığı görevine getirildi. Çiller Hükümeti o yıllarda özellikle yolsuzluklar ve devletin kotra operasyonlarıyla gündeme gelirken, Süleyman Soylu Tansu Çiller’in gözdeleri arasında kendine yer edinmişti.
2002 yılında DYP’den millet vekili adayı oldu, seçilemedi. 2007 yılında DYP, Demokrat Parti (DP) adıyla seçimlere girdi ve baraj altında kaldı. Süleyman Soylu, DP’nin baraj atında kalmasının ardından Ocak 2008’de DP’nin Genel Başkanı oldu. Kasım 2008’de yapılan DP 9. Olağan Kongresi’nde Genel Başkanlığa yeniden seçildi ve Mayıs 2009 tarihine kadar bu görevde kaldı.
Soylu’nun AKP’li yılları
Demokrat Parti denemesinden umduğunu bulamayan Soylu, bir süre aktif siyasetten çekilerek süreci izleyeme koyuldu. AKP’nin zayıflayan “merkez sağ” parti liderlerine yeni imkanlar sunduğu 2010 Referandumu öncesinde, Soylu da AKP ile ilişkilerini geliştirdi. Eski Saadet Partisi ve Halkın Sesi Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da aynı süreçte AKP ile ilişkilerini geliştiren bir diğer sağ parti lideriydi.
12 Eylül 2010’da, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından sunulan Anayasa Referandumu çalışmalarına aktif olarak katılan Süleyman Soylu, AKP’ye “dışarıdan” destek vererek, referandumda “Evet” denmesi için seminerler ve paneller düzenledi. DP’nin parti kararına aykırı çalışma yürüttüğü için DP’den ihraç edilen Süleyman Soylu, Erdoğan’ın daveti üzerine AKP’ye katıldı. 2012 yılında düzenlenen AKP 4. Olağan Kurulu’nda MKYK’ya seçilerek, AR-GE’den sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.
2015 yılında yapılan seçimlerinde Trabzon’dan aday oldu ve Meclis’e girdi. Kurulan Ahmet Davutoğlu Hükümeti’nde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğuna oturdu. 64. ve 65. Hükümetlerde aynı görevi sürdüren Soylu’nun görev yaptığı 2016 yılının ilk 7 ayında 1049 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
66. Hükümet’te İçişleri Bakanlığı yapan Efkan Âlâ’nın istifası üzerine İçişleri Bakanı olan Soylu, 9 Temmuz 2018’de açıklanan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nde de İçişleri Bakanı olarak yer aldı.
DP’li Soylu’dan AKP’li Soylu’ya
DP lideriyken AKP’ye ve Erdoğan’a ağır eleştiriler getiren Süleyman Soylu’nun hızla geri vites yaparak AKP’ye katılması şaşkınlığa neden olsa da kısa sürede alışıldı.
DP lideriyken Soylu’nun söylediği birkaç cümleyi hatırlayalım:
“Bu ülkenin herkese çatan ve kaos yaratan bir Başbakanı var… Başbakan at üstünde durmayı nasıl beceremediyse, ülke yönetmeyi de aynı şekilde beceremedi. (20 Nisan 2008)”
“29 Mart yerel seçimlerinde halk AKP hükümetine sarı, DP ise kırmızı kart gösterecek. AKP hükümeti, yanlış ekonomi politikası sonucu bayramları da millete zehir etti. İnsanlarımız gülmeyi unuttu. Beceriksizlik ve yetersizlikle, Türkiye’yi krizle karşı karşıya bıraktılar. Paçalarından yolsuzluk akıyor. Türkiye’de ihale ve yandaş belediyeciliği yapılmaktadır. (10 Aralık 2008)”
“Seçim sürecinde Türkiye’de çok manidar işler oluyor. AKP mensupları uzun zamandır genel başkanları ve başbakanlarını, Başbakan da kendisini padişah olarak görmek istiyor. Ülkemizde sadaka kültürü var. Türkiye’de 3 kişiden biri fukaralık sınırının altındadır. Eleştirilmesi gerekenler insanları bu duruma düşüren hükümettir. (14 Mart 2009)”
Soylu AKP’ye katılmasının ardından yaptığı eleştirileri unutarak, Erdoğan’a methiyeler düzmeye başladı.
7 Haziran seçimleri öncesinde: “Allah şahittir ki bütün bedenim kan gölüne dönse de Erdoğan’dan ayrılmayacağım” diyen Soylu her fırsatta Erdoğan’a övgülerine devam etti.
12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde Cemaat’in faaliyetlerinin askıya alınması gerektiği tartışmaları yaşanırken, Süleyman Soylu Fethullah Gülen ve dönemin savcısı Zekeriya Öz hakkında da benzer övgülerde bulunmuştu.
Fethullah Gülen hakkında: “Bütün dünyanın üzerinde ittifak ettiği, dünyanın her noktasında okullarıyla eğitime yaptığı seferberliği hem diyaloğa hem dinler arası bir şekilde uzlaşmayı sağlayacak nefreti ortadan kaldırmaya çalışacak mümtaz bir şahsiyete saldırı vardır. Bu saldırının sebebi Fethullah Gülen değildir aslında Türkiye’de mazlum insanlar ilk defa iktidara gelmektedirler.” diyen Soylu, savcı Zekeriya Öz hakkında ise: “Milletim adına, çocuklarım adına, geleceğim adına savcı Zekeriya Öz’e müteşekkirim” açıklamalarında bulunmuştu.
Soylu’dan kabadayılık dersleri
Süleyman Soylu’nun AKP’nin saldırgan ve ceberut yanını temsil ettiğini söylemiştik. Açıklamalarının büyük bölümünü tehditler savurarak yapan Soylu’dan herkes nasibini almış durumda. Kılıçdaroğlu’na saldırı öncesi yaptığı: “CHP’lileri şehit cenazelerinde protokole almayın. Onların gideceği adres başka. Böyle bir talimat verdim. ‘CHP il başkanlarını bundan böyle şehit cenazelerinde protokole kabul etmeyin’ dedim. Bu kadar basit. Onların gideceği adres PKK terör örgütü mensuplarının cenazeleri var. Sandıkta beraberlerse cenazede de birlikte olsunlar” açıklamasının sonuçlarını ortadadır.
Burjuva siyasetin göstermelik nezaketine bile mesafeli olan Soylu’nun tehditleri saymakla bitmiyor; Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu’na “densiz”, Kılıçdaroğlu’na “sen bittin”, yürüyüş yapmak isteyen HDP’lilere “yürüten adam değildir”, futbol maçını izlemeye gidecek olan Ekrem İmamoğlu için “İmamoğlu maça gelmesin” diye tehdit telefonu açan Soylu’nun her açıklaması ayrı bir vaka olarak değerlendirilecek düzeyde.
İçişleri Bakanı olan Soylu’nun siyaset dili, bir Bakan’dan çok bir kabadayıyı andırmaktadır.
Soylu’nun kabarık sicili
Bakan Soylu’nun siyasi karnesi ucuz popülizm ve nefret söylemleri üzerine kurulmuş durumda. Geçmişten bugüne Soyluyu var eden şey ise kıvraklığı ve kurnazlığı olmuş görünüyor. Demokrat Parti’deyken Erdoğan’a kendisini padişah zannediyor deyip, sonra övgüler dizmesi; Fathullah övgüsü yapıp, şimdi kendisini FETÖ ile mücadele kahramanı ilan ettirmesi; kraldan çok kralcılık yaparak, muhalefet eden herkese saldırması Soylu’nun siyasi karnesini oluşturmaktadır.
Diğer yandan elindeki iktidar gücüne yaslanarak, devletin korumacı ve güvenlikçi politikalarını en kaba haliyle uygulamaya koymuştur. Mehmet Ağar dönemini aratmayan uygulamalar ve söylemler, kendisini AKP’nin Ağar’ı konumuna getirmiştir.
Soylu’nun Bakanlığı döneminde onlarca seçilmiş belediyeye genelgelerle kayyım atandı. Siyasetçiler, sanatçı ve aydınlara davalar açıldı. Çıkarılan KHK’larla onlarca muhalif gazete, radyo, televizyon ve internet sitesi kapatıldı ya da yerlerine kayyım atandı. Kapatılan kuruluşların eşya ve demirbaşları TMSF’ye devredildi. Bu uygulamalar AKP’nin son dönemdeki politikaları ürünü olarak ortaya çıksa da Süleyman Soylu’nun sevimsiz üslubu ile birleştiğinde ülke tarihinin en pespaye tablosunu ortaya çıkarmış oldu.
Bu haber en son değiştirildi 26 Mayıs 2019 12:48 12:48
Gündeme ilişkin basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Tunç, muhalefeti hedef aldı. Tunç, MHP'den istifa…
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Ukrayna'nın 4,65 milyar dolarlık borcunun iptaline ilişkin kararın Kongreye…
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…