Gezi Parkı’ndaki ağaçların yıkımına karşı pasif bir direnişle başlayan ve kısa zaman içinde ülkenin neredeyse tamamına yayılan kitle eylemlerini sadece “Gezi Parkı eylemleri” şeklinde adlandırmak çok da doğru değil. Zaten bu yüzden, eylemler Gezi ile sınırlı kalmadığından, popülerleşen ifadeyle “mesele sadece ağaç olmadığından”, yaklaşık 40 bin metrekarelik park için başlayıp yaklaşık 780 bin kilometrekarelik ülkeye yayıldığından “Haziran eylemleri” tanımı daha tanımlayıcı ve doğru. Gezi Parkı’nın ise hem başlangıç ve hem de sonraki süreçlerde referans noktası olması durumu gözardı edilmemeli tabi.
Haziran’dan önce kitle eylemleri
Türkiye’nin kitle eylemleri açısından zayıf bir geleneği olduğu bilinir. Bu topraklardaki devlet geleneği, yaşanan toplumsal dönüşümlerdeki halk katılımının zayıflığı günümüze kadar uzanan bir karakteristiği yaratmıştır. Cumhuriyet Türkiyesi ile ilgili kitlesel hareketler söz konusu olduğunda en ciddi hareketliliğin Kurtuluş Savaşı olduğu söylenir, ki ampirik olarak aksini söyleyecek bir veri de yoktur. Kurtuluş Savaşı dışında kitlesel hareketlenmelerin göründüğü dönemler ise düzenin kendini idame ettirme sorunu yaşadığı dönemlerdir.
Menderes döneminin son yıllarında toplumsal alanda yaşanan gerilimlerin yansısı olan kitle eylemleri, 1960’lı yıllarda yaşanan sol/anti-emperyalist yükselişe paralel olarak artan sokak eylemleri, 1970’lerdeki büyük işçi eylemleri (1 Mayıs’lar özellikle) Türkiye tarihindeki önemli kitlesel eylemler olarak öne çıkar. 1980’li yıllarda rastlanmayan kitle eylemleri Zonguldak madenci yürüyüşü ile tekrar başlar. 90’lı yıllar iki büyük kitle eylemiyle/yürüyüşüyle başlar; önce Uğur Mumcu’nun cenazesi, sonra Sivas katliamına karşı yapılan protestolar. Bunları Susurluk takip eder.
Susurluk kazası “ışık açıp-kapama”, “tencere tava çalma” gibi farklı protesto biçimlerini de ortaya çıkarmış, düzenin oldukça ciddi yaşadığı kriz, protestosunu evinde yapanlara göre çok az sayıda insan sokağa çıktığından, düzen açısından ucuz atlatılmıştı. Daha yakın tarihlere gelindiğinde görülense, Türkiye tarihinde, daha öncekilere göre çok daha kitlesel olan eylemlerin gerçekleştiğidir. Cumhuriyet mitingleri, Hrant Dink’in cenazesi, toplumdaki bölünmenin bir izdüşümü olarak da görülebilecek seçim mitingleri, bazı 1 Mayıs eylemleri ve Kürt illerindeki, özelde Diyarbakır’daki, Newroz kutlamaları. Tüm bu eylemlerin niceliksel karşılıkları ve yaratmış oldukları etki oldukça önemliyken ve tarihe iz bırakırken, hepsini aşan bir kitlesellikte ve tüm ülkeye yayılan bir yaygınlıkta gerçekleşen Haziran eylemleri ayrı bir yere konulmalıdır.
Haziran’da neler oldu?
2013 yılı Mayıs ayı sonunda başlayan ve sönümlenmesi yaklaşık iki ay süren Haziran eylemleriyle ilgili İçişleri Bakanlığı’nın raporundaki veriler şöyledir: Eylemler Bayburt hariç ülkedeki tüm illerde gerçekleşmiştir; 5532 eylem yapılmış, bazı kaynaklarda 3 milyon 611 bin kişi bazı kaynaklarda ise 11 milyon kişi eylemlere katılmıştır. Devletin resmi bir kurumunun rakamlar konusundaki yaptığı oynamaları da hesaba katarsak, karşımızda bu toprakların şimdiye kadar görmediği kitlesellik ve coğrafi yaygınlıkta bir eylemlilik olduğunu rahatlıkla tespit edebiliriz.
Gelelim işin bam teline… Yukarıda sıraladığımız kitle eylemleriyle Haziran eylemleri arasında, gerek eylemlerin niteliği gerekse de eylemlere katılanların profilleri açısından önemli farklılıklar vardır. Ortada bir savaş hali yoktur, Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi işgale karşı direniş söz konusu değildir mesela. Ya da Uğur Mumcu ya da Hrant Dink cenazelerindeki gibi bir durum da yoktur. Politik cinayetlere karşı zaten politik bir tutum içerisinde olanların öfkelerini, üzüntülerini, dirençlerini gösterdikleri bir tören havası da söz konusu değildir. 1 Mayıs’lar ya da anti-emperyalist eylemler gibi sol ve işçi hareketlerinin politik bir eylem olarak hayata geçirdikleri örgütlü, takvimli eylemler de yoktur.
En meşru halk hareketi
Olansa farklı kitle eylemleri için sıraladığımız tüm nedenleri içeren ve tüm bunları farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda biriktirmiş olan ülke halkının AKP döneminde yaşanan gelişmelere karşı vermiş olduğu tepkidir. Buradaki önemli nokta AKP döneminin yıkan ve kurmaya çalışan bir dönem olmasıdır. AKP 1923’te kurulan cumhuriyeti yıkıp, yerine siyasal İslamın egemen olduğu yeni bir rejim kurmaya kalkışmış ve bunun için atılan adımlara karşı toplumun farklı kesimlerinde güçlü tepkiler ve direnç noktaları oluşmuştur. Toplumun ısrarlı bir şekilde kimlikler üzerinden ayrıştırılması, bu ayrışmanın taraflarının ideolojik tutumlarını daha da belirginleştirmiş, daha da kararlı ve katı hale getirmiştir.
Eylemlere katılanların sergiledikleri profil bu açıdan oldukça anlamlıdır. Farklı araştırma merkezlerinin (şirket, dernek, vakıf vb.) yaptıkları anketlere göre eylemlere katılma nedenlerinin başında siyasi iktidarın baskıcı politikaları ve dönemin başbakanı Erdoğan’ın otoriter söylem ve tavırları başta gelmektedir. Katılanların çoğu kendilerini laik ve özgürlükçü olarak tanımlamaktadır. Genel yaş ortalaması 25-30 aralığındadır, katılanların yarısından fazlası daha önce hiçbir politik eyleme katılmamıştır ve önemli bir bölümü yüksek öğrenim görmüştür.
Bu araştırma sonuçları daha da detaylandırılabilir ve daha spesifik tespitler de yapılabilir. Değişmeyecek olansa Haziran eylemlerinin ülkenin aydınlık yüzünün bir parçası olan tüm toplumsal katmanlarını harekete geçirdiği, kapsadığı, temsil ettiği ve bu katmanları bir adım öteye geçirerek, AKP karanlığının ülkenin üzerine pervasızca çöktüğü bir zamanda halkın gerçek gücünün nelere kadir olduğunu gösterdiğidir.
“Gezi”ciler ve gidiciler
Nitekim, Haziran eylemlerinin ve sonrasındaki bazı eylemliliklerin devletin zor aygıtlarıyla bastırılması, düzen muhalefetinin ve sandık kandırmacalarının umutsuzluk yayması, AKP’nin elindeki tüm güçlerle karşı propaganda yürütmesi falan Haziran’ın yarattığı havadan pek az şey alıp götürebilmiştir. AKP’nin yenildiği ve daha şiddetli bir şekilde yenileceği duygusunun toplumda bugün bu kadar güçlü olmasının kökleri hiç kuşkusuz Haziran eylemcilerinin inatçılıklarından, dirençlerinden, yaratıcılıklarından, akıllarından ve korkusuzluklarından beslenmektedir.
Eksik bir adım kalmıştır. Eksik adım Haziran günlerinde de eksik kalan adımdır. Yukarıda toplumun kimlikler üzerinden ayrıştırıldığını söyledik; bu izafi olandır. Toplum sınıflar üzerinden bölünmüştür ve Haziran işçi sınıfının olmalıdır…
Bu haber en son değiştirildi 31 Mayıs 2019 11:10 11:10
ABD'li Senatör Lindsey Graham, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma…
Kadına yönelik şiddeti tek başına biyolojik bir mesele olarak erkek saldırganlığıyla açıklamak en hafif tabirle…
Bu düzen çürümüştür. Şimdi bu çürümüş düzeni yeni anayasa ile tescillemek istiyorlar. Medeni kanunu tartışmaya…
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…