İslamcı cenahta kadın sorunu tartışmaları

İslamcı cenahta kadın sorunu tartışmaları

21-07-2019 08:07

Yine kendi içlerinde ‘aileyi yıkmakla’ suçlanan KADEM’in bakışı hiç de söylendiği gibi ‘aile dışı’ değildir. Her fırsatta ‘ailenin birliği’ vurgusu yapılırken kadın ve erkeği eşit olmasalar da birbirlerini tamamlayan denge unsurları olarak görerek aile içerisinde ele almak gerektiğini belirtmektedirler.

Yeter Türkeş

AKP cenahında geçtiğimiz günlerde artık daha sık karşılaştığımız ‘iç tartışma’lardan birine şahit olduk. Tartışmanın bir tarafında Sümeyye Erdoğan’ın KADEM’i bir tarafında yandaşlığı tescillenmiş İslamcı kalemşörler yer alırken, konularıysa kadın sorunu ve ‘aile’ oldu.

Tartışmanın seyri hepimizin malumu ancak ne anlam ifade ettiğine geçmeden KADEM’in kadına bakışını açmakta fayda var.

2013 yılında kurulan ‘Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM)’ yönetim kurulunda Tayyip Erdoğan’ın STK’cılığı kendine görev edinmiş çocuklarından Sümeyye Erdoğan bulunurken, kurucu başkan olarak ise AKP Kadın Kolları’nın MKYK’sında bulunan isimlerden Sare Aydın Yılmaz yer almaktaydı.

Derneğin kurulduğu dönemler AKP’nin henüz çeşitli sivil toplumculuk faaliyetleriyle İslamcı ideoloji bağlamında toplumsal dönüşümü ‘demokrasi, dini yaşama özgürlüğü, ılımlı İslam’ temasıyla ağırdan aldığı, ‘liberal ittifakı’ da bu çerçevede çeperinde tuttuğu son dönemlere denk gelmekteydi. Kuruluş amaçlarını ‘’Toplumun ana taşıyıcısı olan kadınlarımızı geleneksel değerlere karşı hassas, bu değerlerin uygulayıcısı ve demokrasinin inşası için bilinçlendirmek’’ olarak tanımlayan derneğin de kadın sorunu alanında İslamcı bakışın yine aynı yöntemle hakim hale getirilmesinin yattığı aşikardı.

Geçen yıllar içerisinde AKP’nin yöntemlerinde bir dizi değişiklik olsa da KADEM kuruluş amacına bağlı kalarak kadın alanında ‘İslami’ bir ideoloji yaratma çabasını derinleştirdi ve ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramının karşısına ‘toplumsal cinsiyet adaleti’ kavramını yerleştirmeye çalışarak işe koyuldu.

KADEM’e göre, kadın ve erkek yaradılışları, fıtratları gereği birbirleriyle eşit olamazdı. Toplumsal cinsiyet eşitliği talebi ‘modernizm tarafından dayatılan ve kadını erkekle eşitlemesi nedeniyle mağduriyete yol açan, yetersiz ve tek tipleştirici’ bakışı yansıtmaktaydı. Eşitlik gördükleri yere ‘tek tipleştirici’ yaftasını vurmak gibi anti-sosyalist bilinçaltı bir yana, kadına bakışta ‘fıtratı’ önceleyerek İslamcı ideolojide kadının ikincil rolünü pekiştirirken sözde ‘eşitliği içine alan ancak farklılıkları da gözeten’ üst bir kavram olarak tanımladıkları ‘adalet’ ile bu gerçeği görünmez kıldıklarını düşündüler.

‘Cinsiyet adaleti’ kavramına ilişkin kaleme aldıkları yazılarda her ne kadar eşitlikçi bakışın eleştirisini ‘batılı liberal’ kalemlere yaslanarak yapsalar da dönüp dolaşıp geldikleri nokta ‘fıtrat farklılığı’, ‘toplumun değer yargılarıyla uyumluluk’ oldu.

Ortaya koydukları bakışın kağıt üzerinde dört dörtlük olduğunu, İslam ile günümüz kadın hareketinin geldiği noktayı harmanladıklarını düşünseler de kazın ayağının pek de öyle olmayacağı aşikardı. Kendilerince ‘modern toplumda kadın hareketinin geldiği noktadan geri düşmeme’ gibi bir hedefleri olsa da İslamcı bakışı merkeze alarak bu dediklerini nasıl hayata geçirebilecekleri büyük bir muammaydı elbette.

Söz gelimi KADEM’in uzun süre başkanlığını yürüten Sare Aydın’ın ‘Toplumsal Cinsiyet Adaleti’ başlıklı yazısının giriş bölümünde toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına ‘akademik’ bir eleştiri getirildiği izlenimi yaratılırken yazının ortalarına gelindiğinde Kuran’da geçen ayetlerin savunusuna geçildiği gibi ironik bir tablo ile karşılaşılmaktadır. Yazının bu kısmından bir alıntı yaparak KADEM’in erkeğe ‘eşitler arası öncelik’ tanımak gibi kadına yönelik gerici bakışını özetlemek de mümkün;

‘’Nisa 4/34 ayetinde ‘erkekler kadınlara kavvamdır’ ifadesi, görev dağılımı itibariyle ailenin sorumluluğunu erkeğe yüklemektedir. Kadın ve erkeği işlevsel olarak ele almakta ve burada verilen önceliğin bir mahiyet önceliği değil, bir görev önceliği olduğu görülmektedir. Erkek ve kadının yaradılışındaki bazı farklılıklar, erkeğin bazı konularda bir ‘primus inter pares’ konumuna, ‘eşitler arasında öncelikli’ gelmesini gerektirebilir. Derhal belirtelim ki, bunlar da ‘görevler’ ve ‘külfetler’ konusundadır. Erkeğe … Bir ‘öncelik’ tanınmış ise, bu mutlaka erkeğe yüklediği bir görev, bir külfet vardır ve bu görevin gerektirdiği gibi yerine getirebilmesi için erkeğe bir ‘eşitler arasında öncelik’ durumu tanınmıştır. … Her kurumsal yapı gibi aile kurumunun devamlılığını sağlayacak yöneticilik görevinin erkeğe verilmesi ise asla bir hiyerarşik yapılanmayı ortaya çıkarmadığı gibi, kadın ve erkek arasında insan olmak ve Allah’a kul olmak bakımından eşitliğine engel teşkil etmemektedir.’’

KADEM’in ortaya koyduğu ideolojik konumlanışın bir diğer ayağı ise kadını ‘aile’ kavramı içerisinde tanımlamak olmuştur. Yine kendi içlerinde ‘aileyi yıkmakla’ suçlanan KADEM’in bakışı hiç de söylendiği gibi ‘aile dışı’ değildir. Her fırsatta ‘ailenin birliği’ vurgusu yapılırken kadın ve erkeği eşit olmasalar da birbirlerini tamamlayan denge unsurları olarak görerek aile içerisinde ele almak gerektiğini belirtmektedirler.

Tüm bu gerici konumlanışa rağmen KADEM’in nasıl olup da gericilerin hedef tahtasına oturduğu ise ortaya koydukları ideolojik bulamacın açmazlarından başka bir şey değil.

Şimdiye kadar KADEM’e yönelik eleştirilerin odağında İstanbul Sözleşmesi, nafaka gündemi ve AKP tarafından geçtiğimiz yıllarda gündeme getirilen ve çocuk istismarcılarına affı hedef alan yasa tasarısı gibi başlıklar oldu.

Kurulduğu günden bu yana KADEM’in teoride kadın sorununa getirdiği ‘İslami çözüm’ ve ‘cinsiyet adaleti’ bakışı pratikte attığı her adımın yine kendi cenahından eleştiri yağmuruna tutulması ve en nihayetinde geri adım atarak kadın açısından kendi deyimleriyle ‘adaletsiz’ sonuçlara razı olmaktan öteye gidemedi.

Son tartışmanın ardından yayımlanan KADEM Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu’nun röportajında yer verdiği eleştiri konusu başlıklara ilişkin yanıtlar kendilerini eleştirenlerle bir söylemleri yalnızca farklı tondan söylemekle yetindiklerini göstermekte, tartışmanın taraflarının aynılığını ortaya koymaktadır.

Örneğin KADEM Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu İstanbul Sözleşmesi hakkındaki düşünlerini açıklarken ‘’Bu sözleşmenin içinde örfümüze, dinimize uygun olmayan bazı maddeler olduğunun da farkındayız.’’ ifadelerine yer vererek yalnızca kadına yönelik şiddet başlığında sözleşmeyi önemsediklerini belirtiyor. Süresiz nafaka nedeniyle mağduriyetlerin oluştuğunu, derneklerinin de süreli nafakadan yana olduğunu ifade Gümrükçüoğlu ‘’Ancak adil olmak gerekirse bir konu daha var burada. Özellikle bazı erkekler, evli iken eşine çalışması konusunda belli rezervler koyarken, boşanma vuku bulduğunda ‘İşe girsin çalışsın, kendine baksın’ diyebiliyor. Burada bir mantık hatası yok mu sizce?’’ diyerek adalet anlayışını dile getirmeyi unutmuyor. Yine bir diğer eleştiri konusu istismar yasasına ilişkin ise ‘’Küçük yaşta evlilik konusunda mağdur olan insanların dışarı çıkması için af kapsamındaki o kanuna değil, kanunun içeriğindeki hukuki anlamdaki boşluğa itiraz etmiştik. ‘’ diyerek ‘yanlış algı’ya yönelik düzeltmede bulunuyor.

Sonuç olarak, KADEM ve İslamcı kalemşörler arasındaki tartışmanın AKP içerisinde kimi kliklerin hesaplaşma başlıklarından olabileceği ihtimali bulunsa da tarafların öne sürdükleri argümanlar ve kadın sorununa yönelik gerici yaklaşımları konusunda herhangi bir fark bulunmuyor.

Toplumun İslami kodlarla yeniden inşası sürecinde rol üstlenmeye çalışan KADEM’in yalpalamasındaki neden erken dönem AKP projelerine yakınsayan karakteri dolayısıyla ‘uzlaşmacı’ ve ‘liberal’ tavrının, gericiliğin geldiği nokta ve edindiği cüretle çatışmasından başka bir şey olmadığı görülüyor.