Ortadoğu’nun en köklü kadın mücadele tarihi: İran

Ortadoğu’nun en köklü kadın mücadele tarihi: İran

21-07-2019 08:05

İran İslam Cumhuriyeti öncesinde toplumsal yaşamın içindeki kadın İran İslam devrimi ile birlikte evine geri dönmüştür. Kadınların kazanımlarını bir bir ellerinden alan yasalar peş peşe çıkarılmaya başlanmıştır. Kadınlar işlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır.

Suna Zafer

İran İslam devrimi öncesi ve sonrası kadın ‘hakların’ da ki değişimi anlayabilmek için nasıl bir toplumsal ve siyasal dönemden geçildiğini de tanımlamak gerektiğini düşünüyorum. Yine İran tarihinden bahsederken Şii mezhebinin de etkilerinden bahsetmek gerekir.

Şiilik İslamiyet’teki en büyük 2 mezhepten biridir. Sünnilikte ‘halifelik’ kavramı ön plana çıkarken Şiilikte ise ‘imam’ (12 imamcılık) kavramı ön plana çıkmaktadır. İmam Peygamberin soyundan gelmektedir. Siyasi lider olan imam yol göstericidir. On iki tane olan imamın on ikincisinin ise Mehdi olduğuna inanılmaktadır. Ölmemiştir, yok (gaiplik) olmuştur. 12. İmam geri dönecektir ve yer yüzüne hükmedecektir.  Bu zamana kadar ise “Naib-i Amme” (bir makamın sorumluluğunu asıl sahibi yerine geçici bir zaman için yüklenen kimse) işlevini Şii ulemalar yerine getirmektedir. Şii ulema, İran da ve Şah’ın ilk iktidara geldiği dönemde önemli bir yer tutmuştur. Yine Şah’ın iktidarının ilerleyen dönemlerinde etkisini yitirdiğini göreceğiz. Humeyni’nin iktidarı almasında tekrardan toplum üzerindeki etkisi görülecektir.

İran İslam Devriminde ön plana çıkan kadın rol modeller yine Hz. Muhammedin karısı Hatice, Hz. Ali’nin karısı olan kızı Fatima ve torunu Zeynep’tir.

 İran İslam Devrimi Öncesi Kadınlar Sahnede!

Bilinenin aksine İran da yalnızca Pehlevi döneminde değil öncesinde ‘Kaçarlar’ döneminde de kadınları tarih sahnesinde görüyoruz.

Kaçar monarşisinin en uzun dönemi 1848’de Muhammed Şah’ın ölümünden sonra başa geçen oğlu Nasrıeddin Şah dönemidir. Nasrıeddin Şah döneminin en önemli olaylarından biri İranlı kadınların aktif bir şekilde katıldıkları “Tütün Boykotu” dur.  1890’da Şah’ın tütün üretim, satış ve ihraç tekeli imtiyazını, Reji Talbot adlı bir İngiliz şirketine devretmesine toplumun birçok kesiminden (tütün işçileri, çarşı, ulema…) tepkiler gelmişti. İranlı kadınların tütün boykotuna katkıları büyük olmuştur. Ancak toplumsal yapı, ataerkil kültür kadınların toplumdaki durumlarının değişmesine engel olmuştur.

Kaçarlar döneminde devlet varlığını yalnızca Başkente gösterirken artık Pehlevi döneminde merkezileşmiş bir devlet yapısı kurulmaktaydı. 1906 Anayasasının kadınların haklarına doğrudan bir katkı sağladığı söylenemese de kadın hareketlerin hız kazandığını, yayın hayatının başladığını söyleyebiliriz.

1925-1945 yılları arasında Rıza Şah döneminde tüm toplumda olduğu gibi kadın haklarında da önemli kazanımlar elde edilmiştir. Bu dönemde kızların okula gitmesi tartışılmaya başlanmıştır ve ilk kız okulu kurulmuştur. İlk kurulan okullar devlet desteği olmaksızın kurucuların ve  bağışçıların yardımları ile kurulmuştur. Kadınların bu okullarda toplantılar yapması din adamları tarafından tepki çekmiştir. Ancak İranlı kadınlar tüm zorluklara rağmen vazgeçmemişlerdir. Mücadeleleri 1918 de filiz verecek ve ilk devlet destekli kız okulu kurulmasını sağlayacaktır. Devletin modernleşme ve merkezileşme çalışmaları eğitiminde merkezileşmesini sağlamıştır. Beraberinde Karma Eğitime geçilmiştir.

Aynı dönemde Medeni kanunda erken evlenme yaşı yükseltilmiştir. Kızların evlenme yaşı 15’e erkeklerinki ise 18’e çıkarılmıştır. Ancak bu düzenlemelerin şehirde uygulandığı kırsal alanlarda ise hala dini referansların toplumu şekillendiğini belirtmek gerekir.

1935’te chador (İranlılara özgü kadınların taktığı örtü) takılması kamusal ve sosyal alanda  yasaklanmıştır.

Rıza Şah’ın Modernleşme ve Batılılaşmaya yönelik politikaları ülkenin geleneksel

yapısının temsilcileri olan ulema sınıfı tarafından olumlu karşılanmamaktaydı. Merkezi güçlü devlet yönetiminde Ulema sınıfı sadece dinsel kurumlarda sınırlandırılmıştır.

Şii ruhban camiasına en büyük darbeyi 1934 yılında kurulan Tahran Üniversitesi vurmuştur. Zira kadınların kabul edildiği bu modern ve seküler üniversite, bağımsız bilgi üretimini de mümkün kılmıştır.

2. Dünya Savaşından sonra Rıza Şahın halefi Muhammed Rıza Şah tahta geçmiştir. 1941-1979 döneminin ilk zamanlarında siyasi faaliyetlerini 1906 Anayasası çerçevesinde sürdürmek istemiştir. Bu dönemde yine ulema sınıfının önem kazandığını görmekteyiz. Bu dönemin en önemli gelişmeleri Partilerin kurulması, derneklerin açılması ve yeni gazete/dergi yayınlarının yapılması ile göreli demokratik bir sosyal hayatın yaratılmasıdır.

1941 de Tudeh (Kitleler) kurulmuştur. Bu örgütün adı altında ‘İran Kadın Teşkilatı’ kadın hakları konusunda çalışmalar başlatmışlardır. Örgüt özellikle işçi sınıfları ile ilgilenmiştir. Kadınların oy hakkı alabilmesi içinde çalışmalar yapmıştır ama yasa mecliste kabul edilmemiştir. Kadının siyasal haklarının tartışılması ile kamuoyu önünde tartışmalara giren Fatma Seyyah (1902-48), İran’ın Kadınları dergisi ile oy hakkı mücadelesi vermiştir.

Muhammed Rıza Şah’ın tahta geçtiği dönemde İran’ın uluslararası alanda öne çıktığı

Konu ise petrol konusuydu.  Muhammed Rıza Şah’ın dönemine 2 olayın özellikle belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. 1.si Tudeh’in kurulması ve sosyalist düşüncenin yayılması ve siyasal yaşamda etkin olmasıdır.  2.si ise ulusal politikalarda öne çıkan isim olan dönemin başkanı Muhammed Musaddıktır. Musaddık İran petrol sanayiini millileştirmek istemiş ve Şah karşıtlarından destek almıştır. Şah bu durum karşısında yurtdışına kaçar. Ancak 1953 de CIA ve İngiliz istihbaratının desteğiyle Musaddık hükümeti devrilir ve Şah yeniden iktidara getirilir.

Şah’ın 1953 darbesinden sonra baskıcı dönemi başlar. CIA yardımıyla SAVAK istihbarat örgütü kurulur. Bir çok dernek ve yayın organı kapatılır ve sansür uygulanır. Kadınların bu dönemde de grevler düzenlediği seçme ve seçilme hakkı talep ettiği bilinmektedir. Rıza Pehlevi 1963 de Beyaz devrim adı altında bir takım reformlar yapmak durumunda kalmıştır. Bu reformlardan İranlı Kadınları ilgilendiren en önemlisi 1963’de seçme ve seçilme hakkını elde etmiş olmalarıdır.  Kadınlar, Beyaz Devrim ile beraber farklı sektörlerde çalışma imkânı bulabilmişlerdir. Örnek vermek gerekirse, bir kadın kamusal alanda çalışabiliyor, hükümette bakan olabiliyor ve güvenlik güçlerinin üyesi olabiliyordu. Aynı zamanda kadınlar özel sektörde fabrika işçisi, büro asistanı ve sekreter olarak çalışabiliyordu.

İran İslam devrimine giden yolda bir çok etken olduğunu belirtmek gerekir. Gittikçe artan baskı ve otoriter rejim, Humeyni’nin güç kazanması ve sürgüne gönderilmesi, tek partili yaşama geçiş(Diriliş Partisi), milliyetçilik, ulema sınıfı ile şah arasında süregiden anlaşmazlıklar devrime giden yolu döşeyen taşlardır. 1978’ e gelindiğinde toplumun tüm kesimleri artık şahın gitmesi konusunda hem fikirdir. Ortak talep özgürlük ve bağımsızlık olmuştur. 8 Eylül sıkı yönetimi ile birlikte Jale meydanında büyük bir çatışma olmuştur. Tarihe Kara Cuma olarak geçecek bugünde yaklaşık 4.000 civarında insanın öldüğü  düşünülmektedir.

Şah devrilsin yeter!

İran 1 Şubat 1979 yılına kadar anayasal monarşi ile yönetilmiştir. 1 Şubat 1979’da Paris’te yaşayan Ayetullah Humeyni sürgünden Tahran’a dönmüştür. 11 Şubat 1979 itibariyle Monarşi sona ermiş ve İslam Devrimi resmen başlamıştır. Pehlevi monarşisinin yıkılışını hızlandıran sokak hareketlerine kadınların katılımının yoğunlukta olduğu bilinmektedir. Bu harekete katılan kadınlar farklı kesimlerden kadınlardır. Genç, üniversiteli, orta ve üst sınıfa mensup entelektüel kadınlar, orta ve üst sınıfa mensup muhafazakar kadınlar, geleneksel kadınlar, kırsal kesimden kente gelen kadınlardır. Kadınların bu eylemliklerde kendi haklarına dair talepleri olmamıştır. Erkeklerin istediği gibi temel gerekçeler ekonomik, dini ve bağımsızlık olmuştur. Bu eylemlerde kadınlar sadece İran vatandaşıdır.  Devrim esnasında Şii geleneğine bağlı olarak Kerbela savaşlarında güçlü ve savaşçı kadınlar olarak anılan Hz. Fatima ve Zeynep siyasi söylemin sembolü halini almıştır.

İran İslam Cumhuriyeti öncesinde toplumsal yaşamın içindeki kadın İran İslam devrimi ile birlikte evine geri dönmüştür. Kadınların kazanımlarını bir bir ellerinden alan yasalar peş peşe çıkarılmaya başlanmıştır. Kadınlar işlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. En önemlisi politik / aktivist olan kadınlar politikadan men edilmişlerdir. Örtünme tekrardan zorunlu hale getirilmiştir. Devrim sürecine katılan kadınlar bir gün zorunlu olarak kapanacaklarını eminiz düşünmemişlerdir.

Bahram Nirmand; Şah’a karşı eylemleri nedeniyle 1965’de İran’ı terk edip Almanya’ya gitmiş ve 68 öğrenci hareketlerine katılmış. 1979’da Şah’ın devrilmesinden sonra İran’a dönmüş ve 1,5 yılı yeraltında olmak üzere toplam üç yıl İran’da kaldıktan sonra bu defa molla rejiminden kaçarak yeniden Almanya’ya sığınmış biri olarak yıllar sonra röportajında Humeyni’yi demokrat bir din adamı olduğuna inandıklarını ve “Şah devrilsin yeter “ dediklerini büyük bir pişmanlıkla ifade edecektir.  Şüphesiz ki İran İslam devrimi sonrası en ağır bedelleri ödeyen İranlı kadınlar olmuştur. Kapitalizmi karşısına almayan hiçbir anlayış topluma özellikle kadınlara ne özgürlük, ne bağımsızlık getiremez.