Siyasal İslam’ın Kadın Sorunu

Siyasal İslam’ın Kadın Sorunu

21-07-2019 08:15

AKP iktidarı İstanbul Sözleşmesi’nden pişmanlık duymaya başlamış olmalı. Bahsi geçen başlıklarda çokta kolay yol alınamadığı aşikar. Yasal düzenlemeler bir yana, boşanma oranları alınan tüm ''tedbirlere'' rağmen artmaya devam ediyor.

Sema Aydın

Dünya üzerinde reel sosyalizmin çözülmesi ve soğuk savaşın sona ermesinin ardından otuz yıla yakın bir zaman dilimi geride kaldı. Emperyalizmin yeni dünya düzeni söylemi ile yarattığı büyük beklentiler hayal kırıklığına dönüşürken, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde siyasal İslam devreye sokuldu. Türkiye’de AKP eliyle kurulan yeni rejim bu eksende şekillendirildi. AKP eliyle 1923 yılında kurulan Cumhuriyet tasfiye edildi.  Ancak gerici, İslamcı, karakteri ile bildiğimiz AKP’nin İkinci Cumhuriyeti yerleşme sancıları çekiyor. İktidar aygıtlarını dönüştüren İkinci Cumhuriyet toplumsal dönüşüm söz konusu olduğunda ciddi bir direnç ile karşı karşıya kaldı.

İslamcı paradigmanın bugünün toplumsal düzenine yanıt üretememesi, AKP başta olmak üzere, farklı İslamcı odaklar arasında bir dizi tartışmayı da gündeme getirdi. Bu tartışmaların kadın sorunu ekseninde şekillenmesi ikinci rejimin bu alanda yaşadığı sıkışmayı çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Hakimiyet kimin tartışmaları

 Türkiye topraklarında 1800’lü yıllardan başlayarak yaşanan aydınlanma hareketi ve bunun üzerine inşa edilen Cumhuriyet’in temel karakterlerinden biri olan laiklik anlayışı İslamcı hareketin en fazla zorlandığı başlıklardan biri oldu. ”Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır” anlayışının İslam dünyasında çok uzun zaman padişahlık ve hilafet olarak tezahürü ile Cumhuriyet döneminde “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” anlayışı üzerine inşa edilen siyasi yapıya nasıl monte edileceği sorunu bugün dahi çözülebilmiş değil. İslamcıların içerisinde bir kesim “hakimiyetin Allah’a ait olması ile siyasi iktidarın kaynağının halkın iradesine bırakılması birbiri ile çelişmez” tezinden hareketle, günün koşullarına uyum sağlamaya çalışmaktadır. Tek adam rejimi olarak dayatılan başkanlık modeli ise daha bir yılını doldurmadan eskidi, revizyon ihtiyacı dillendirilmeye başlandı.

Laiklik ilkesi  ”özgürlükçülük” tartışmaları ile aşındırılmış ancak yerine ne konacağı sorusu havada asılı kalmıştır. İslamcı hareket adlı adınca bir şeriat talebinde bulunmayacaksa eğer liberal anlayış ile gericiliği uzlaştırmanın yolunu döşemek zorunda. Bu amaçla özgürlük kavramına başvuruldu.

İslamcı hareketin özgürlük vaatleri

İslamcı hareketin örgütlenmesinde ”özgürlük” talebi önemli köşe taşlarından birini oluşturdu. AKP’nin geçmiş yıllarda kazanım hanesine yazdığı başlıklardan biri türbanın kamusal alanda serbestliğinin sağlanması oldu. İslamcı hareket kadınların türban esaretine, özgürlük kılıfı giydirdi, ilk fırsatta ise bu yükten kurtulmanın yoluna gitti. İslamcılara pek yabancı olan özgürlük kavramı, hele hele kadınların özgürlüğü söz konusu olduğunda doğal sınırlarına dayandı, kadınların gösterdiği direnç İkinci Cumhuriyet’in çözemediği düğüm haline geldi.

Cumhuriyet’in tasfiyesini hilafsız kabul eden İslamcı hareket yerine ne koyacağı konusunda epey parçalı bir görüntü vermektedir. Kadının özgürlüğüne karşı olduğunu açıkça ifade edemeyen gericiler, aile kavramını imdada çağırmaktadır.

Aile kurumu İkinci Cumhuriyet’in taşıyıcı kolonu olur mu?

 Türbana özgürlük ile başlayan İslamcı hareketin serüveni, kadınların, gerici ideolojinin taşıyıcısı olarak toplumsal yaşamda boy göstermesi ile devam etti, ailenin kutsanması ile kadının ev içine doğru ittirilmesi sürecine girdi. Bugünkü tartışmalara bakıldığında ise İslamcı hareket aslına rücu ederek kadına itaat etmeyi emretmektedir.

Aile kurumu gericilerin elinde kullanışlı bir aparata dönüştürüldü. AKP’li yıllar boyunca ne zaman kadınların haklarına dönük saldırılar gündeme gelse aile kavramı devreye sokuldu. Aile kurumunun toplumun en küçük ekonomik birimi olarak yeniden inşası düzenin yerleşmesinin başat koşulu olarak görüldü. Ancak veriler tersi yönü işaret ediyor, boşanmalar artıyordu. 2016 yılında kurulan ve boşanmaları araştırma komisyonu olarak bilinen Meclis araştırma komisyonun hazırladığı 400 sayfalık rapor aileyi kurtarma kılıfı altında kadınların zapt-u rapt altına alınmasını sağlayacak bir dizi tedbir ve öneriyi barındırmaktadır. Kadına yönelik şiddetin had safhaya ulaştığı bir dönemde boşanmaların araştırılması ve önlenmesi konusunda alınacak tedbirlerin tartışmaya açılması bir garabet olarak tarihe geçti. Komisyonun hazırladığı raporda neler yoktu ki? Boşanma davalarında zorunlu arabuluculuk ve uzlaştırma, din adamlarının aile danışmanlığı yapması, şer-i bir hüküm olarak hadım yasasının uygulamaya başlanması, boşanma durumunda mal varlığına dair hak talebine süre sınırı getirilmesi, nafaka hakkının sınırlanması, şiddete uğrayan kadının koruma talebinin sınırlandırılması, çocuk yaşta evliliklerin suç olmaktan çıkarılması, aile hukukuna ilişkin davalara gizlilik kararı getirilmesi… AKP iktidarı İstanbul Sözleşmesi’nden pişmanlık duymaya başlamış olmalı. Bahsi geçen başlıklarda çokta kolay yol alınamadığı aşikar. Yasal düzenlemeler bir yana, boşanma oranları alınan tüm ”tedbirlere” rağmen artmaya devam ediyor. Geleneksel İslamcı anlayışa göre kadının itaatkar eş, fedakar anne rolü üzerine inşa edilen aile kurumu çöküyor.

Eşitlik fikri gericileri ürkütüyor

Sınıflı toplumu veri alan ve besleyen İslamcı Hareket eşitlik fikrini ”yaradılış” gereği yanlış buluyor, ”fıtrata aykırılık” olarak dillendiriyor. Özgürlükler konusunda kıvrak davranan İslamcılar eşitlik söz konusu olduğunda doğrudan tavır almaktan çekinmiyor. Kapitalizmin eşitsizliği kutsayan ideolojik hegemonyasına rahatlıkla sığınabiliyorlar. Sömürü ve artı değer üzerine kurulu olan üretim ilişkileri, kadın erkek eşitliğinin  namümkün olduğuna dair kapıları açmaktadır. Kadın sorununa yaklaşımda eşitliği reddederek toplumsal cinsiyet adaleti kavramı ile alan kapatmaya çalışan gericiler, girdikleri mayınlı alandan sıyrılmanın yolunu arıyor. Bugün KADEM üzerinden yürütülen tartışmalar toplumsal cinsiyet kavramının dahi kullanılmasını eleştiri konusu haline getirdi. Eleştirilerin karşısında ki KADEM ise gericilik yarışında muadilleri kadar arif olduğunu kanıtlamanın derdinde. Kadın haklarını savunduğunu iddia eden KADEM’in son açıklamalarına bakıldığında nedamet getiren bir görüntü veriyor.

İkinci Cumhuriyet kadın sorununu aşabilir mi?

Türkiye’nin gericilerin eliyle dönüştürülmesine ve İkinci Cumhuriyet’in kurulmasına karşı kadınlar önemli bir direnç gösterdi. AKP’nin kurduğu yeni rejimin çok ciddi bir sıkışma yaşadığı açıktır. Son yerel seçimlerde ortaya çıkan sonuç yeni rejime duyulan tepkinin bir ürünü oldu. İkinci Cumhuriyet’in gerici dayatmalarına karşı kadınların tepkisi zaman zaman sokakta ifadesini bulmakta, özellikle kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin artmasına karşı büyük bir öfke birikmektedir.

Öte yandan siyasal İslam’ın etkisi ve kuşatması altında bulunan yoksul emekçi kadınların ekonomik kriz ile birlikte düzen karşıtı bir konum almaları mümkün.

İkinci Cumhuriyet’in gerici karakteri ile bu çıkmazları aşması pek olası görünmüyor. Ortaya çıkan direncin nereye evrileceği ise mücadelenin konusudur.