2.Cumhuriyet'te "özgürleşen üniversite"

Beleşçi olmayın krediye başvurun” söylemiyle seslenen Erdoğan bizzat sermaye düzeninin sesini yükseltiyordu. Genç işsizliğin resmi rakamlarla yüzde 19 olduğu bir ülkede mezun olunca iş bulup bulamama korkusu ayrı iken asgari ücret bile verilmeyen işlerle işe başlamaya razı olan gençliğe “beleşçi” denmesi bu düzenin gençliğe verebileceğinin sadece geleceksizlik olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

2.Cumhuriyet'te

Fırat Çağdaş Ay

“Son 16 yılda sadece ekonomide, diplomaside değil, üniversitelerin özgürleşmesinde önemli adımlar attık. O yasakçı, hizipçi anlayıştan kurtarmak için uzun çaba harcadık. Atılan adımlar sayesinde üniversitelerimiz bilim ve akademik çalışmalar yapılacak imkanlara kavuştu.”1

Yukarıda okuduğunuz sözler ülkedeki herhangi bir kişiye ait değil, direkt olarak AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait. Saray’da düzenlenen TÜBA ve TÜBİTAK ödülleri törenindeki, üniversiteleri 2.Cumhuriyet’in dönüşüm sürecine paralel olarak nasıl dönüştürdüklerini anlattığı konuşmaya ait. Tabii burada “özgürleşme” kelimesinin kullanılması ülkede AKP’nin, emperyalist-kapitalist sistemin dönüşümü doğrultusunda yaptığı dönüşümü az çok bir noktasından kavramış insanlar için şaşırtıcı bir kelime olabilir fakat gençlik için kimin ve neyin özgürlüğü sorusunu sormak yani soyut özgürlük kavramını sorgulamak şaşırmaktan önce geliyor. Gördüğünüz gibi bu yazıda 2.Cumhuriyet’te/Yeni Türkiye’de üniversitelerin payına düşen dönüşümü ya da AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “özgürleşmeyi” bir kavram olarak dolduralım istedim. Bir de tabii ki üniversiteli gençliğin bu özgürleşmeden payına düşen geleceksizliği ortaya koyalım.

AKP iktidarının en önemli söylemlerinden biri her ile bir üniversiteydi. Kendi açmadığı üniversiteleri kendi açmış gibi göstermeye çalışsa da onlarca şehre üniversite açmış olduğu bir gerçek. “E ne güzel işte siz de hiçbir şeyi beğenmiyorsunuz” söylemleri gelmeden bunun dinselleşme ve piyasa açısından tekabül ettiği yeri anlatmakta fayda var. 2007 yılından itibaren AKP, YÖK ile, üniversiteler üzerinde başlattığı dönüşümü daha da hızlandırma fırsatı elde etmişti. Hemen her ile üniversite açarak yeni atadığı rektörler ile taşra üniversitelerindeki gerici dönüşümü daha kolay yapabiliyordu köklü dediğimiz üniversitelere oranla. Mesela bu gerici dönüşüm içindeki bir parça olan 2007 – 2008 eğitim-öğretim döneminde açılan Mardin Artuklu Üniversitesinde akademik açılış yılının Kuran-ı Kerim okunarak açılması ve rektörünün gerici söylemleri buna örnektir.23 Bir diğer örnek ise 2015 yılında Uluslararası İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi adıyla kurulan üniversitedir. Bu tipteki örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama şimdilik bunlarla yetinelim.4 Bu anlattığımız dönüşümün sadece dinselleşme adına yapılmadığı, asıl boyutunun piyasalaşma adına yapıldığı bir tarafa not edilmeli. AKP döneminde vakıf üniversiteleri yüzde 150 arttı. Üzerine bir de 2004 yılında AB dönüşümleri kapsamında Bologna süreci, üniversiteleri “özerkleştiriyoruz” propagandasıyla piyasaya mali anlamda daha bağlı üniversiteler haline getirdi. Bunun sonunda sanayi – üniversite işbirlikleri patronlara “sizin için ne yapabiliriz” diyen rektörler ortaya çıktı.

OHAL KHK’leri ve sonrasında rektör seçimi ortadan kalktı. Rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından direkt atama sistemine geçilmesi üniversitelerin “özgürleşmesi”nin son aşamasını oluşturuyordu. Bu dönemle birlikte darbe dönemlerinin 20 katı akademisyen ihracı yaşandı. Üniversitelerde az da olsa bilimsel eğitim üretmeye çalışan (son tahlilde kapitalist üretim biçimine göre şekillenen üniversitelerde bilimsel eğitim tartışmasına girmeden) akademisyenler akademiden tasfiye edildi. Köklü üniversitelerin bölünme sürecine imza atıldı. Bunların sonucunda “özgürleşmiş” üniversitelerde şu tablolar ortaya çıktı: Evrim teorisine fazla atıf yapılmış sorun yaşarız denilerek reddedilen araştırmaların, “muhalif görüşlerinin yayın yasaklarıyla susturulması” kelimelerinin geçtiği makalelerin “bilimsel değil” denilerek geri çevrildiği ve akademisyenlerin derslerde Türkiye’den örnek vermeye çekindiği kırpılmış müfredatların olduğu “özgür” üniversiteler…

Başlangıcında olduğumuz kriz döneminde asgari ücrete gelen zammı, emekçilere “beğendiniz mi?” diyerek açıkladılar, emekçi çocuklarına enflasyon karşısında eriyen, kağıt fabrikalarının sermaye sınıfına peşkeş çekilmesi sonucu kitap fiyatlarının patlaması karşısında bir avuç kalan öğrenci burslarına yaptıkları “zammı” başvuran öğrencilere lütufmuş gibi anlattılar. “Beleşçi olmayın krediye başvurun” söylemiyle seslenen Erdoğan bizzat sermaye düzeninin sesini yükseltiyordu. Genç işsizliğin resmi rakamlarla yüzde 19 olduğu bir ülkede mezun olunca iş bulup bulamama korkusu ayrı iken asgari ücret bile verilmeyen işlerle işe başlamaya razı olan gençliğe “beleşçi” denmesi bu düzenin gençliğe verebileceğinin sadece geleceksizlik olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.5

Bitirirken memlekete çöken karanlık ile üniversitelere ve gençliğe düşen payın aynı olduğunu vurgulamış olalım. Okumuş gençliği sosyalizmi tartışmaya ve yeniden üretmeye çağırmanın anlamını ortaya koymamız gerektiğinin bir sorumluluk olduğunu belirterek kapatalım.


1 https://gazetemanifesto.com/2018/erdogan-universitelerde-her-turlu-destegin-verildigi-bir-ozgurluk-ortami-tesis-ettik-229016/

2 https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/ben-islam-alimiyim-dedi-arap-seyhi-gibi-giyindi-2283468/

3 Yeni Bir Ülke Yeni Bir Üniversite – Düşünce ve Eylem Broşür Dizisi (2018)

4 Yeni Bir Ülke Yeni Bir Üniversite – Düşünce ve Eylem Broşür Dizisi (2018)

5 https://www.dunya.com/kose-yazisi/genc-issizlik/399896