İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri Yüksek Seçim Kurulu tarafından iptal edildi ve 23 Haziran’da tekrarlanması karar altına alındı.
31 Mart 2019 yerel seçimlerine müdahale kuşkusuz bundan ibaret değil. Kürt illerinde seçimlere ve sonuçlarına bir dizi müdahalede bulunuldu. İkinci gelen adaylara başkanlıklar verildi. KHK’lıların seçme haklarına şimdilik dokunulmadı, ama seçilme hakları ellerinden alındı vs. vs.
Bunun yanında en yoğun ve sert itirazla karşılanan ise İstanbul seçimlerinin iptali oldu. İstanbul seçimlerinin sonucunun diğer tüm sonuçların ötesinde bir etkisi olacağı açık. Bu nedenle itirazların burada toplanması anlaşılabilir. Ancak yine de seçimlere yönelik yapılan müdahalelere neden bütünlüklü bir itiraz geliştirilemedi (ya da geliştiremiyor) sorusu akıllarda.
Seçimlerin iptali sonrasında herkesin beyninde ve yüreğinde boykot bulunmakta idi. Ancak düzen siyasetinin “muhalif” özneleri bu başlığı doğru dürüst değerlendirme konusu dahi yapmadılar. Bu öznelerin dışında başkaca bir seçenek ise (şimdilik) kadraja girememektedir. Bu nedenle gözüken, ezici bir çoğunluğun beynine ve yüreğine rağmen sandığa gideceğidir. Başkaca bir kurtuluş görülememektedir!
Bu bir gerçekliktir. Bu nedenle üzerinde tepinilmesi gereken bir konu da değildir. Ötesine bakılması gerekmektedir. Ötesi ise 24 Haziran ve sonrasıdır.
Kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Ötesine bakılmasının sebebi “madem boykot olmuyor” değildir. Arayışın gerçekten kurtuluşa ve kuruluşa yönelik olması gerektiğindendir.
Bir ek daha: 23 Haziran’da tekrarlanacak İstanbul seçimlerinin sonuçları oldukça önemlidir. Sonuç ne olursa olsun yereli aşan (çoktan aşmıştır), ülkedeki siyasi gelişmeleri belirleyen bir etkisi olacaktır. Sonuçları bugünden kestirebilmek de mümkün gözükmüyor. Bilinen AKP’nin bu kez seçime “hazırlıksız” girmeyeceğidir.
Bunun yanında, seçimin sonucu ne olursa olsun, sistem bu hali ile (artık) sürdürülebilir değildir. Bu nedenle seçimin sonuçlarından bağımsız olarak (tabi ki sonuçlar üzerinden de) her durumda arayışlar sürecektir. Zaten sürmektedir de. Bu nedenle de 24 Haziran ve sonrasına bakılmalıdır.
Arayış derken, sistemin aktörlerinin arayışından bahsediyorum.
Unutulmaması gerekiyor; İkinci Cumhuriyet’in kurucu temel öznesi AKP olmakla birlikte, bu “yeni” rejim esasen sermaye sınıfının bir tercihidir. Bu nedenledir ki, süren mücadele gerekirse “AKP’ye rağmen” İkinci Cumhuriyet’in nasıl yapılandırılacağına/oturtulacağına dairdir (Hep verdiğimiz bir örneği bir kez daha tekrarlayayım: “Başkanlık” tek başına AKP iktidarının bir tercihi olarak değil, esasen sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkmıştı. Merkezileşme ve bununla doğrudan bağlantılı yerelleşme de sermaye sınıfının tercihlerindendir. Sermaye sınıfı, çıkarlarının daha “doğrudan” temsil edilmesini istemekte, bunun için daha hızlı karar mekanizmaları hayata geçirilmektedir.).
AKP’nin kaybettiğini kabul etmeyeceğini ise mutlaka arada not etmeliyiz. 31 Mart’ın sonuçlarını kabul etmemiştir. Bundan sonra da olası bir dizi sonucu kabul etmeyebilecektir.
Yukarıda bahsedilen ve “normalleşme” diye ifade edilen arayış ise, AKP’li ya da AKP’siz ama tartışmasız, 2. Cumhuriyet’in yerleştirilmesine yönelik bir arayıştır.
Arada bir hatırlatma daha: 31 Mart günü, sandıkların kapanmasından hemen sonra TÜSİAD bir açıklama yapmış ve “Yerel seçimlerin de geride kalmasıyla, önümüzdeki seçimsiz dönem ekonomik, sosyal ve siyasal reform gündemimiz için önemli bir fırsat” demişti. Sermaye cephesi iktidarı ve muhalefeti ile siyasi aktörlere açık bir “hedef” göstermişti. Ancak hala seçimden çıkılamamış durumda. Sermaye sınıfı ise bu durumdan hiç memnun değil!
Zaten İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararının hemen ardından TÜSİAD bir açıklama daha yaptı ve reform talebini yineledi: “Kapsamlı bir ekonomik ve demokratik reform gündemine odaklanmamız gereken bu dönemde, seçim ortamına dönmek kaygı vericidir.”
Arayış çok yönlüdür ve görünen o ki, AKP (en azından bugünkü hali ile) seçenek olmaktan hızla uzaklaşmaktadır. Bununla beraber seçenek hala belirsizdir.
Seçim gecesi yazısında da ifade etmiştim, bir yandan HDP diğer yandan Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül üzerinden (yeni) projeler konuşulmakta diğer yandan da bunlarla bağlantılı/bağlantısız Syriza, ANAP gibi örnekler dillendirilmektedir. Ek olarak ifade edilmeli, “normalleşmiş AKP” zaten her zaman bir seçenektir (AKP’nin de bir tercihi “normalleşme” olabilecekken, diğer bir tercihi baskıyı daha da artırmak, bunun üzerinden yönetimini devam ettirmeye çalışmak olabilecektir. Bu ikinci tercihin olası sonuçları ise ayrıca değerlendirmelidir.).
Bizim cepheye gelince; ısrarla Türkiye’nin toplumsal dinamikleri ile İkinci Cumhuriyet rejimi arasındaki çelişkilere bakmaya devam etmeliyiz. Burada asla uzlaşmayacak çelişkiler bulunmaktadır. Bu ülkenin ilericilerinin, yurtseverlerinin de yüzlerini buraya dönmeleri mutlaka sağlanmalıdır.
Bunların hepsi ise örgütlülüğe, kadraja girecek bir örgüte tekabül etmektedir.
23 Haziran’ı önemseyelim. 24 Haziran’ı ve ötesini de!
Bu haber en son değiştirildi 14 Mayıs 2019 14:12 14:12
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…
Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICC) Gazze'de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…