Suriye’ye müdahale ve sol tavır

Solun ve sosyalizm mücadelesinin en temel değerleri olan gericilik karşıtlığının, sermaye düşmanlığının ve anti-emperyalist mücadelenin bütünselliğini ortadan kaldırdığınızda ya da bir tanesini önemsiz hale getirdiğinizde bağımsız hattınızı ve söyleminizi oluşturamıyorsunuz ne yazık ki…

AKP iktidarının Suriye’nin kuzeyine dönük başlattığı harekatın yarattığı siyasi tartışmalar devam ediyor. Sermaye iktidarının ve devletinin merkezindeki, sağındaki, solundaki tüm unsurlar bu tartışmanın parçası olmuş durumda.

Bu dönemde sesi en kısık çıkanın Türkiye sosyalist hareketi olmasının ise tek başına bugün ile bir ilgisi olmadığı açık olsa gerek. Türkiye’de solun yakın dönem pratiği adım adım bu noktaya gelinmesine yol açmıştır.

Buradaki köşe taşlarını Haziran direnişi ve sonrası dönemdeki çıkışsızlıklarda, zamansal anlamda paralel olarak ilerleyen Ortadoğu ve özelde Suriye gündemindeki yanlışlarda, iç siyasette ortaya çıkan kafa karışıklıkları ve düzen cephesine kayışlarda görmek mümkündür.

Yaşanan süreci sol açısından birden fazla düzlemde ele alabiliriz ancak o kısma geçmeden önce bir doğrumuzu tekrar ifade edelim ve öyle ilerleyelim. Solun ve sosyalizm mücadelesinin en temel değerleri olan gericilik karşıtlığının, sermaye düşmanlığının ve anti-emperyalist mücadelenin bütünselliğini ortadan kaldırdığınızda ya da bir tanesini önemsiz hale getirdiğinizde bağımsız hattınızı ve söyleminizi oluşturamıyorsunuz ne yazık ki…

O yüzden yukarıda bahsettiğimiz ve Suriye’ye dönük askeri müdahale ile birlikte ortaya çıkan bir dizi siyasi düzlemi açmaya çalışalım.

Birincisi, son sekiz yıldır Suriye’de yaşanan sürecin temel sorumlusunun başta ABD olmak üzere emperyalizm olduğu gözden kaçırmamak gerekir. Bunu gözden kaçırırsanız “Esad diktatörlüğü”ne karşı pozisyon tayini ile “Rusya ve Çin emperyalizmi” tespitleri arasında bir yerlerde dolaşıp durursunuz.

İkincisi, Türkiye sermaye devletinin Suriye ve Ortadoğu politikasının ekonomi politik yanını, bununla birlikte Kürt siyasi hareketinin konumlanışını görmezden gelirseniz meseleyi tek başına Türk ve Kürt ulusalcılığının gözlükleri ile bakmak zorunda kalırsınız.

Üçüncüsü, Türkiye’de emekçilerin devrimciler tarafından anti-emperyalizm bayrağı altında toplanmadığı her örnek sermaye iktidarının lehine bir durum yaratır. Dolayısıyla Türkiye’de solun ve komünist hareketinin bunun bilincinde hareket etmesi gerekir.

Bu noktalardan hareketle, “Barış Pınarı” adı verilen askeri harekata dönük nasıl bir sol bakış içerisinde olunması gerektiği önem taşımaktadır.

Öyle bir noktaya gelindi ki, neredeyse ABD’nin Suriye’den askerlerini çekmesine karşı çıkacak bir anlayış sol içerisinde ağır basıyor. Güncel olarak ABD’nin Suriye’den çekilmesi denilen olgu emperyalizmin geriletilmesi ya da işgalci pozisyonunun zayıflaması anlamına gelebilecek olan bir noktaya işaret eder. (Arada not: Bu geri çekilişin sebebi AKP’nin Fırat nehrinin doğusuna başlattığı askeri operasyon falan değil. ABD’nin konjonktürel pozisyonunun temel nedeni Suriye direnişinin kendisi ve Amerikan planlarının tutmaması olarak görülmeli)

Devam edelim. Elbette her zaman emperyalizm gücünü toplayabilir, saldırabilir, ittifaklarında ya da stratejisinde değişikliğe gidebilir ya da kendi içerisinde sorunlar yaşıyor olabilir. O açıdan hiçbir şey mutlak değil. (Hele ki, ABD’nin AKP iktidarı ile yaptığı son anlaşma tam da böylesi bir örneğe denk düşüyor.) Ancak emperyalizm ile işbirliği üzerinden kendilerine siyasal ya da askeri alan açan siyasi güçlerin ABD’nin çekilmesi üzerinden söylenenler devrimci ya da sol bir çizgiyi tamamen terk ettiklerinin göstergesi olarak ortaya konulmalı. Devamında ise bu durumu içselleştirmeye çalışan ama gıkı çıkmayan sol kesimler ise şapkayı artık önüne koymalı.

Diğer taraftan AKP şakşakçılığına soyunan ve sınır ötesi operasyonu kutsayan fetihçi anlayışa kayan bir bakış mevcut. AKP iktidarına “anti-emperyalist” bir kimlik atfetmeye çalışan, Suriye gündeminde Türkiye burjuvazisinin ve AKP’nin Suriye’yi parçalama ajandasını görmezden gelen, yeni Osmanlıcılığın “yeni” haline hemen adapte olan solculuk türü de bugün bizlerden uzak durmalı. (Bu noktada da AKP’nin ABD ile yaptığı anlaşmayı ve AKP’nin Amerikancı, NATO’cu çizgisini hatırlatmakta yarar var.) Öyle ki, solun bir bölümü Suriye gündemi üzerinden sermaye iktidarına yapıştıkça Davutoğlu gibi emperyalizmin has evlatlarına, Erdoğan’ı eleştirmek için Trump karşıtlığı yaparak alan doldurmak kalıyor. Ama yukarıda ifade ettiğimiz gibi bunun yolları döşeneli çok oldu. Son seçimler olmak üzere düzen muhalefetine solun önemlice bir kesimin verdiği destek hala akıllarda.

Peki ne yapacağız ya da Ortadoğu ve Suriye gündeminde gerçek sol tutum nasıl olmalı? Kısaca özetlemeye çalışalım.

Birincisi, emperyalizmin başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın herhangi bir yerinde ülkeleri parçalayarak kendi çıkarları için yeni birimler kurma arayışına her koşulda karşı durulmalıdır. Bu bağlamda, nasıl ki geçmişte Suriye’nin cihatçı güçler tarafından parçalanmasına sessiz kalmadıysak, bugün de Kürt siyasi hareketinin ABD işbirliği aracılığı ile Suriye’nin bölünme dinamiklerine yerleşmesine, güvenli bölge anlaşması ve askeri harekat aracılığı ile Türkiye-ABD-NATO çizgisinin Suriye’nin kuzeyine yerleşmesine dair sözümüzü söylemek durumundayız. Bu konuda net tutum güvenli bölgenin Suriye’nin bölünme dinamiklerinin tetiklemekten ve gelecekte olası bir Amerikan barışının zeminini oluşturmaktan başka bir işe yaramayacağının ifade edilmesidir. (AKP iktidarının ABD ile yaptığı son anlaşma bu çerçeveden değerlendirilmelidir.)

İkincisi, ülkemizdeki gerici sermaye iktidarının ve partisinin sınırları vesilesiyle Türkiye burjuvazisinin ve emperyalizmin başat yönelimleriyle çelişmesinin mümkün olmadığının ortaya konulmasıdır. Biz devrimciler, yıllardır ülkemizin Suriye’deki meşru iktidarın egemenlik alanına saygı duyması gerektiğini ifade ediyoruz. Bugün “teröre karşı olduğu” söylenen harekat Suriye devleti ile görüşerek sonlandırılmadığı ve Türk askeri Suriye topraklarından çekilmediği sürece meşruiyet sorunu olan ve emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden bir olgu olacaktır.

Üçüncüsü, emperyalizm ve sermaye karşıtlığının temel gereği olarak ülkemiz ile emperyalist ülkeler arasında gizli ya da açık yapılan ekonomik, siyasi ve askeri anlaşmaların iptal edilmesi gerekmektedir. NATO’dan çıkılması için adım atılması, ülkemizdeki ABD üslerinin kapatılması Ortadoğu’da Arap, Kürt ve Türk emekçilerin anti-emperyalist birliğinin şekillenmesi için seslerin yükseltilmesi sol bir politikanın temel taşlarıdır.

Son olarak: Siyasal İslam ve cihatçı terör insanlığın baş belasıdır. Atılan adımlar, ülkemizdeki siyasal İslamcı iktidar tarafından İdlib vb… bölgelerde şekillenen küçük şeriatçı kent devletlerinin Suriye’nin kuzeyinde “güvenli bölge” adı altında yeniden yapılandırılacağına dair bir yöne işaret etmektedir. Buna karşı ülkemizin göçmen ve sığınmacı politikasının bir pazarlık ve savaş enstrümanı olmaktan çıkartılması olmazsa olmazdır. Türkiye, Suriye ile görüşerek ülkemizdeki sığınmacıların geri dönüşünü sağlamalı, bu mesele “güvenli bölge” pazarlığının bir parçası olmaktan çıkartılmalı, ülkemiz IŞID’lilerin gardiyanlığı ya da yargıçlığına asla soyunmamalı, insanlık suçu işleyen cihatçılar ise Suriye devletine teslim edilerek yargılanmaları sağlanmalıdır.

Ülkemizdeki gerici sermaye iktidarı bütün kanatlarıyla Ortadoğu’nun emekçi halkları için pozitif bir şey sunamayacağını bir kere daha ortaya koymuştur. O yüzden benzeri her tarihsel kesitte olduğu gibi komünistler ve devrimcilerin yolu ancak emekçileri için umut ışığı ve yön gösterici olabilir.

Not: Son bir haftalık gelişmeler vesilesiyle üzerine değerlendirme yapılması gereken bir diğer olgu, ulusal sorun, Kürt sorunu ve Kürt devletleşmesi bağlamında yeniden ortaya çıkmıştır. Bu meseleyi bir sonraki yazıda ele alacağız.