Yol ayrımında seçim

"Seçime gidilirken oluşturulan her iki ittifak da - cumhur ittifakı ve millet ittifakı- seçim sonuçlarından bağımsız olarak, ülke geleceğine umut vaat eder gözükmemektedir. Dolayısıyla, bir ittifaka karşı diğer ittifakı savunan her seçmen, farkında olarak ya da olmayarak sisteme hizmet etmektedir."

Önümüzdeki seçim yerel idarelerle ilgili olduğu halde, Türkiye için gerçekten bir beka sorunu yaratabilecek önemi haizdir. Günümüzün beka sorunu sistem partilerinin kazanamaması, özellikle de AKP-MHP ittifakının kazanamaması durumunda oluşmayacak, tam tersine, onların kazanması durumunda ülke beka sorunu olarak tarihe geçecektir. Ortadoğu bataklığında Türkiye’nin beka sorunu, aynı zamanda bizzat bölgeyi de etkileyebilecek şekilde geniş etkiye sahiptir. Özet olarak söylemek gerekirse, kapitalizmin çöküş aşamasında pervasızca tüm çevreye saldırdığı bir ortamda, Türkiye gibi dünyanın çok hassas bölgesinde bulunan gelişmekte olan bir ülkenin kapitalist yöneticiler hâkimiyetinde emperyalizmin etkisinde hesapsız savrulmadan kendisini kurtarma olanağı fazla yoktur. Zira ülkenin tasarruf açığı Ponzi anlayışı ile dış borca dayandırıldığı durumda, ya ciddi krize sürüklenmek ya da güçlü çevrelerden gelen direktiflere boyun eğerek, giderek yükselen maliyetlerle bir müddet durumu idare etmekten başka fazla şansı olamaz. Bu iki seçenek de gündemden kaldırılabilir, eğer halkına dayanarak yüksek maliyetlere bir nesil katlanmayı göze alabilen bir ulus tabanı ve böyle tabana layık yönetim oluşturulabilirse. Açıktır ki, bu dilek hem iç, hem de dış koşullar açısından şu an için olası değilse bile, pek zordur. Kapitalizmin azgınlaştığı dönem her ne kadar sosyalizme yönelişe en uygun zaman olarak görülürse de, bir yandan kapitalist çevrelerin ağır baskıları, diğer yandan da iç dinamiklerde halkların ani dönüş yapamamaları ciddi engeller olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu giriş açıklaması bize iki yol çizmektedir. Seçime gidilirken oluşturulan her iki ittifak da – cumhur ittifakı ve millet ittifakı- seçim sonuçlarından bağımsız olarak, ülke geleceğine umut vaat eder gözükmemektedir. Dolayısıyla, bir ittifaka karşı diğer ittifakı savunan her seçmen, farkında olarak ya da olmayarak sisteme hizmet etmektedir. Bunun sebebi de çok açıktır; merkezi yönetim mutlak surette tek-adam yönetimine bağlanmış olup, giderek bu durumun güçlendirilmesi gündemde iken yerel yönetimlerin, amaçtan bağımsız olarak,  fiilen farklı yönetim biçimine yönelmesi olanaklı olamaz. Hal böyle iken, sistem partilerinin günlerini Türkiye’nin bekasına hizmet edecek sistem çalışmalarına değil de, bu sistem içinde seçimi kazanma çalışmalarına ayırması abesle iştigalden öte bir anlam taşımamaktadır. Her hangi bir ittifakın kazanması ulusun aleyhine onların bekasına hizmet edebilir, ancak bu durum geçici olacaktır, çünkü ulusun bekası olmadan siyasilerin de bekası söz konusu olamaz. Sözün özü şu ki, sistem partilerinin bir arada ya da ayrı ayrı kazançlı çıkmaları milletin aleyhine olacaktır. Çünkü tüm sistem partileri emperyalizmin eteğinde savrularak, merkez kapitalizmin çizgisinden farklı yolda ilerleme gücü gösteremeyecektir. Çöken kapitalizm merkezi ayakta tutabilmek için çevreye abandığından, iktidar partisi kadar, ana muhalefet partisinin de böylesi savrulması hiç rastlantısal olmasa gerek!

Bu durumda karşımızda tek seçenek kalmaktadır, o da sol parti ya da gurupların, aralarındaki ihtilafları hiç değilse seçim döneminde bir kenara koyarak, birlik içinde halkın karşısına umut vaat eder yeni seçenek olarak çıkmasıdır. Böyle bir girişim ikili görev yürütmek durumundadır. Birincisi, her iki sistem ittifakı karşısında gerçekçi bir “halk ittifak”ı kurarak sevgi ile halka yaklaşıp, sabırla ve gayretle kapitalizmin nasıl bir açmaz olduğunu anlatarak, onlara kurtuluş yolundaki aydınlığı hissettirmektir. Bu çok güç bir iştir, her güç iş gibi emek ister, sabır ister. Analojik olarak bu üretime siyasal meta adını verebiliriz. Meta üretilmiş maddi maldır. Doğrudur, fakat sosyalizm öylesi sanal metadır ki, hem üretimi fevkalade güçtür, hem de ilk anda değişim değeri çok düşüktür. Onun için sanal meta olarak tanımladığım sosyalizmin üretimi kapitalizmin beyinleri teslim aldığı dönemde anlamsız olarak görülür. Evet, sosyalizmin piyasası anlık çok dardır, fakat yürüyüş anlaşıldıkça bu piyasa çok uzak olmayan gelecekte çok genişleyecektir. Halka anlatılması gerekir ki, kapitalist sistemde değişim değeri baskılanan meta ile siyasilerin işi olmaz, çünkü onların oy karşılığı halka sattıkları vaatlerin sermayeye yönelik olanı gerçek, geniş halk kitlelerine sattıkları tam bir hayal ürünüdür. İlginçtir ki, kandırdıkları halkı sermayeye ve emperyalizme ezdirme aracı olan siyasiler sonrasında hesap dahi vermezler. Sol çevrelerin halka anlatmaları gereken siyasal erkin yapısı, kime hizmet ettiği ve kapitalist sistem içinde kalındığı sürece niçin bu koşulların boyunduruğunda kalınma zorunluluğudur.

Türkiye’nin bekası ne cumhur ittifakının ne de millet ittifakının bekası ile özdeş olmadığı gibi, tam tersi, söz konusu ittifakların bekası ile ters orantılı ilişki içindedir. Günümüzde sol kesimlerin birinci görevi budur; ihtilafları geri planda bırakıp, hiç değilse halkı durumdan haberdar ederek, ulusun bekası yönünde çalışmada bir araya gelmektir. Bu bir görevden öte tarihsel sorumluluktur.

Küresel kapitalist aileden çıkış, tüm emperyalist ve bağımlılık ilişkisinin koparılması amacıyla zaruridir. Aksi halde, kapitalist hiçbir iktidar, hangi cepheden olursa olsun, kapitalist aileye karşı saygısızlık yapamaz, hürmette kusur edemez. Hal böyle olunca, çöken sistemde merkezin var olan gücünü koruması ve/veya çöküşünü yavaşlatabilmesi çevrenin hızla erimesini getireceğinden çevresel konumlu ekonomiler huzura kavuşamayacak, nafile mücadeleleri demokrasiye geçiş olarak yutturulacaktır. Bundan dolayıdır ki, Türkiye siyasetine başat olan her iktidar, hele de tek-adam yönetimi kesinlikle ülkenin bekasına derman olamayacak, ancak, ileriye atılan yüksek maliyetlerle günü kurtarmanın ötesine geçemeyecektir.