Epsilon emekçilerinden yayınevi sahibi Ömer Yenici'ye yanıt

Epsilon Yayınevi emekçileri, ücretsiz izin kararına ilişkin yayınevi sahibi Ömer Yenice'nin yaptığı açıklamaya yanıt verdi.

Epsilon emekçilerinden yayınevi sahibi Ömer Yenici'ye yanıt

Epsilon Yayınevi, koronavirüs salgını nedeniyle bir süredir ofis dışında çalışan editör ve grafikerleri ‘normalleşme’ takvimi uyarınca haziran ayında ofise çağırdı. Çalışanlar, salgın sebebiyle ofise dönmenin riskli olabileceğini, işlerini evden sürdürebileceklerini belirtince yayınevi çalışanları ücretsiz izne gönderildi.

Konunun gündeme gelmesi sonrası yayınevi sahibi Ömer Yenice bir açıklama yapmış, kararın “mali güçlükler nedeniyle” alındığını iddia ederek, 7 kişinin ücretsiz izne çıkarıldığını dile getirmişti.

Yayınevi emekçileri Yenici’ye “Birtakım Epsilon Yayınevi Çalışanları” isimli hesap üzerinden yanıt verdi.

Açıklamada şöyle denildi:

1-Ömer Yenici’nin “emeğe kıymet verdiği” iddiasına cevaben:

Emeğin kıymeti gibi vicdanlara oynayan açıklamalar yerine, “işçi hakkı” demeyi tercih ediyoruz. Emeğin kıymetini bildiği iddia edilen Epsilon’daki işçilerin hangi şartlar altında çalıştıkları ispat edilir durumdadır. Bu noktada yayın grubunun işçi hakları konusundaki sicili hiçbir şekilde temiz değildir. Kendisinin taşıdığını, ailesine, sevdiklerine ve “yöneticilerine” devrettiği iddia ettiği değerleri işçilerine yansıtamamış olması, takdir edersiniz ki biz Epsilon çalışanlarının sorumluluğunda değildir.

2-Sıkıntılara çare üretmekten kaçınılmadığına dair iddia:

Açıkçası çalışanların maddi/manevi sıkıntılarında bir şekilde yanlarında olduğunu söyleyerek bize yapılan “iyiliklerin” bir lütuf gibi sunulması karşısında utanç duyuyoruz. Eğer zor günlerde verilen karşılıklı emekten bahsedilecekse, Epsilon çalışanlarının olağan ve olağandışı dönemlerde gösterdiği özveri, anlayış ve ekstra emekten de bahsedilmesi zorunludur. Biz herhangi bir şekilde hakkımız olmayan bir şey talep etmedik, sadaka istemedik; hiçbir şekilde mükâfatlandırılmadık.

3- 11 Mart – 1 Haziran arası sürece dair iddia:

Birçok yayınevi ve kurum gibi, 11 Mart itibarıyla evden çalışma sistemine geçtiğimiz konusundaki beyan doğrudur. Ancak 1 Haziran ve sonrasına dair anlatacaklarımız var.

Metinde “değerli görüş” olarak aktarılanlar, bizim değerli görüşlerimiz değil, işçi ve kamu sağlığı konusundaki temel kaygılarımızdı. Ancak bu kaygılara değil değerli görüş muamelesi yapılması, üslup sorunu olarak ifade etmenin bile “hafif” kalacağı bir maille, ardından da bu maildeki tutumun devamı olan hal ve tavırlarla karşılaştık. Pandemi boyunca evlerimizde çalışırken işlerin aksamaması için elimizden geleni fazlasıyla yaptık, esneyen mesai saatlerimiz dolayısıyla iş yükümüz kimi zaman eskisinin üzerine çıkmasına rağmen, bu zorlu süreci hep beraber atlatabilmek adına dayanışmayla bunların üstesinden gelmeye çalıştık. Ne zaman ki vaka sayısının düşüşüne mukabil gevşetilen önlemler dolayısıyla oluşan kaygılarımızı dile getirdik, bu emeklerimiz görünmez hâle geldi. Kaygılarımızı dile getirdiğimiz maillerimizde de hiçbir şekilde işi yokuşa süren bir tavrımız olmadı. Dönüşümlü çalışma modeline geçerek işyerinin fiziki koşullarıyla alakalı sorunların üstesinden daha hızlı ve kolay şekilde gelip gelemeyeceğimizi sorduk.

Sabah ve akşam saatlerinde, trafik yoğunluğundan etkilenmememiz adına karar verdikleri ve “mesai saatlerinin yeniden düzenlenmesi” adı altında bize iyilik yapmışçasına sundukları şey, yemek iznimizin yarım saate düşürülmesi ve çay-sigara molası gibi tüm ek molalarımızın kalkması yani 7 saatlik işgünümüzde yalnızca yarım saat masamızda yemek yiyerek iş hayatımızı sürdürmemizi beklemeleriydi.

Ulaşım ödeneği olarak ifade edilen şey ise, İstanbul koşullarında asla gerçekliği olmayan bir parayla topluca taksiye binmemiz önerisiydi. Bu önerinin maddi olarak gerçekliği karşılamaması bir yana, işyerine nispeten yakın mevkilerde oturan arkadaşlarımız ile uzak lokasyonlarda oturan arkadaşlarımız arasında aleni bir adaletsizliğe sebep olmasıydı. Ayrıca bu masrafın işvereni de zora sokacağını, bunun yerine ofiste dönüşümlü olarak bulunmanın her iki taraf içinde daha mantıklı olup olmayacağını sormuştuk.

Başından beri yapıcı tutum gösteren, tek bir kişinin enfekte olmasının hem çalışanları hem yayınevi yönetimini hem de her iki tarafın ailelerini riske atması kaygısı dışında hiçbir soru yöneltmeyen yayınevi çalışanları şu aşamada açık etmek istemediğimiz ama görenleri afallatan bir üslupla itham edilmiş, ardından da işverenin ısrarcı tutumu sonucunda 1 Haziran tarihinde işbaşı yapmıştır.

4-Covid 19’un Ekonomik Boyutuna Dair İddia

Ekonomik küçülme dolayısıyla “yasaların verdiği hakka dayanarak” bu önlemi almak zorunda kaldıklarını belirtenlere dört soru soruyoruz:

Eğer bu küçülme yaşandıysa ve işyerinin tam kapasite çalışması fuzuli bir hale geldiyse, dönüşümlü çalışma talebimizi neden reddettiniz? Neden yoğun iş kapasitesi dolayısıyla aksama yaşanmaması için tam zamanlı/tam kadro ofis sisteminin zorunlu olduğunu en sert biçimde ifade etmeyi tercih ettiniz?
Eğer bu küçülme yaşandıysa, aynı yayın grubunun başka markalarında çalışan insanlar kendi rızalarıyla ücretsiz izne çıkmak istediklerinde neden onay vermediniz?
Yukarıda belirttiğimiz üzere, pandemi dönemi boyunca hepimizin çalışma süresi kimi zaman eskisinin üzerine çıktı. Eğer ekonomik bir küçülme varsa, bizi neden tam kapasiteyle ve kimi zaman tam kapasitenin üzerinde çalıştırdınız?
Ve son olarak bu bir zorunluluksa neden karşınıza alıp bir dakikalık bir konuşmayı çok görerek mesai bitiminde tek bir maille bu kararı aldığınızı söylediniz?

5- “İddiaların spekülatif olduğu” iddiası

Yayıncılık sektörü gibi küçük ve sınırlı çalışma imkânı bulunan, pandemi sürecinde işsiz kalındığında yeniden iş bulmanın adeta mucize olacağı bir sektörün emekçileri, neden spekülasyona başvurma ihtiyacı duyar? Açıklamasının başında emeğe verdiği kıymetten dem vuranların açıklamayı “spekülasyon” ve “yıpratma çabası”yla ilişkilendirerek bitirmesi manidardır.

Birtakım Epsilon Çalışanları