Gülerce miladı 2012 diye yazdı: Oysa o tarihte Zaman'da yazıyordu...

Gülerce, 2012'de Zaman'da yazıyor, Gülen cemaatinden 'Hizmet' diye bahsediyordu.

Gülerce miladı 2012 diye yazdı: Oysa o tarihte Zaman'da yazıyordu...

AKP-İlker Başbuğ arasında süren ‘FETÖ’nün siyasi ayağı kavgasına ‘FETÖ’nün dönem sözcüsü Hüseyin Gülerce de katılmış, kendisinin ‘Gülen cemaati sözcüsü’ olduğu dönemde İlker Başbuğ’u ‘FETÖ ile mücadele etmemek’le suçlamıştı.

Gülerce, bugünkü yazısında “Mesele, siyasî ayak tartışması değil…” başlıklı yazısında yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.

AKP’li Star gazetesinde çıkan yazısında Gülerce, “İhanetin ortayla çıktığı tarih belli; 7 Şubat 2012, MİT krizi. Bu tarihten itibaren 15 Temmuz’a giden yolun taşlarını döşeyenler de belli, Kılıçdaroğlu CHP’si ve TSK’daki cuntacılar.” diye yazdı. Gülerce, tam da o tarihlerde cemaatin yayın organı Zaman’da köşe yazıyordu.

2012’de Zaman yazarı Hüseyin Gülerce katıldığı bir televizyon programında şunları söylüyordu:

“Ben de olan biteni anlamaya çalışıyorum. 7 Şubat MİT krizinin bir dönüm noktası olduğu söyleniyor. Ama benim zihnimi karıştıran Bekir Bozdağ’ın açıklamaları oldu. Biz bu mahkemelerin baştan beri hukuka uygun olmadığını düşünüyorduk diyor. Yani mahkemeler ile ilgili yapılan çalışmaya 7 Şubat’ın iyi bir vesile olduğunu düşünüyorum. Olay tam olarak 7 Şubat’ta başlamış değil yani. Savcılar bir havaya girmiş olabilirler. 7 Şubat’ta ben de savcının özensiz bir şekilde MİT müsteşarını çağırdığını söylüyorum. Uslubun bu olmaması lazım. Bazı eleştiriler de vardı ÖYM’lere zaten. Onları da ortadan kaldırma adına 7 Şubat’ta bir gerekçe bulundu. Bilhassa Bekir Bozdağ’ın açıklamalarından bu görülüyor.”

“HİZMET VE AKP’NİN KARŞI KARŞIYA GELMESİ İÇİN MANTIKLI SEBEP YOK”

Gülerce, aynı programda Gülen cemaatinden ‘Hizmet’ diye bahsediyordu:

“Sorun şudur; bu işin içinde Hizmet’in adı neden geçiyor? Ben buna mantıklı bir cevap veremiyorum. Bu bir ön kabüle dayanıyor. “Efendim, bu yargıçlar savcılar cemaatin adamıdır. Cemaat de iktidardan pay istiyor. Başbakan’ın da burnunu sürtmek gibi de bir şey var. Bu yüzden de cemaat ile hükümet arasında çatışma var…” Bu ön kabül o kadar acımasız ki… Çürük bir zemine apartman dikilmeye çalışılıyor. Bunu abartılı ve peşin hükümlü bir değerlendirme oalrak görüyorum. Hizmet’in işin içine sokulması Zaman’ın ve STV grubunun yayınlarına bakılara söyleniyor. Ama orada şöyle bir incelik var. Biz camia olarak referandumda AK Parti’den fazla çalıştık ‘evet’ çıksın diye. Biz bunu AK Parti için yapmadık. Türkiye’nin istikrarı de demokratikleşmesi için yaptık.”

“Dolayısıyla bu hareketin medya organlarının bu işin arkasında durması, bunu takip etmesi, burda bir gevşeme olmaması için yayın yapması normal bir şey. Orada belki bir acelecilik oldu. Yani savcılara sahip çıkma sanki hizmetin insanlarına sahip çıkmak gibi algılanabilecek bir geçici fotoğraf verildi. Oysa orada savcılara sahip çıkma değil, bu sürece, mahkemelerin darbe girişimlerini yargılıyor olmasının takipçisi olmak adına yaşandı bu. Zaman gazetesi ‘asrın davası’ dedi Ergenekon davalarına, bunun takipçisi olma adına oldu bu. Ama sanki cemaatin kayıtlı üyesiymiş gibi savcı ve hakimler, Hizmet ile hükümet karşı karşıya getirildik. 42 senedir bu işin içindeyim. Bu camianın AK Parti ile karşı karşıya gelmesi için hiç bir mantıklı sebep yok.”

GÜLERCE’DEN YENİ MİLAT!

Gülerce’nin bugünkü yazısından öne çıkan satırlar şöyle:

“CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 20 soru ile FETÖ’nün siyasî ayağını Cumhurbaşkanı Erdoğan olarak ilan etti.

Erdoğan da Kılıçdaroğlu’nun, gerçekten FETÖ’nün en çok yararlandığı siyasetçi olduğunu ortaya koydu.

Bazıları meseleyi, “siyasî ayak tartışması” olarak anlıyor, ya da öyle bir algı oluşturuluyor.

Gerçekte ortada bir tartışma yok.

FETÖ; terör örgütü olarak gerçek yüzünü göstermeden önce bir sivil toplum hareketi, dine hizmet eden bir iyilik hareketi, kutuplaşmaya karşı diyalog ve hoşgörü çağrısı temalarından dolayı Gülen Cemaatinin desteklenmesi var.”

ECEVİT’TEN ÇİLLER’E… ÖZAL’DAN DEMİREL’E…

“Bu desteği veren insanların hiçbiri, Ecevit’ten Çiller’e, Özal’dan Demirel’e kimse, ama hiç kimse “bunları koruyalım, kollayalım da ileride darbe yapsınlar” ihanetinin içinde değildi. Kimse Fetullah Gülen’e, darbe yapsın, masumları katletsin, tankların altında ezsin, uçaklardan Meclis’i bombalasın diye müsamaha göstermedi.

Meselenin bam teli burası.

Kılıçdaroğlu CHP’si ve bugün ona arka çıkıp Erdoğan’ı ve AK Parti iktidarını, “FETÖ’nün siyasî ayağı” diye göstermeye çalışanlar, izandan, insaftan uzak oldukları bir tarafa, “kontrollü darbe” algı operasyonu ile gaflet ve ihanet batağına batanlardır.

İhanet içendedirler, çünkü hain belli; FETÖ… İhanetin ortayla çıktığı tarih belli; 7 Şubat 2012, MİT krizi. Bu tarihten itibaren 15 Temmuz’a giden yolun taşlarını döşeyenler de belli, Kılıçdaroğlu CHP’si ve TSK’daki cuntacılar.

Hal böyle olunca “siyasî ayak tartışması” bir şaşırtmacadan, gündemi değiştirmekten ibaret.

Vicdanlı, insaflı bildiğimiz bazılarının, tarafsız hakem rolüne soyunup “bırakın bu tartışmayı, en çok FETÖ’ye yarıyor” yaklaşımı, “o da suçlu, bu da suçlu “ diyerek CHP’ye destekten başka bir şey değil…

CHP, 15 Temmuz darbe girişimine giden yolun aslî sorumlusudur. Esas FETÖ’cüdür. Kılıçdaroğlu; 15 Temmuz darbe girişiminden sonra televizyon ekranından FETÖ elebaşı Fetullah Gülen haininin kitaplarına yasak getirilmesine karşı çıkan adamdır.

Daha ne siyasî ayak araması…

Gelelim cuntacılara.

15 Temmuz’da darbe yapmaya kalkanların hepsi silahlı kuvvetler mensuplarıdır. Uçak da, tank da, helikopter de, silah kullananlar da onlardır.

Meclis’te Sayın Erdoğan sordu; kim bunları Yüksek Askeri Şuralarda kritik görevlere getirdi. Erdoğan mı? O dönemin Genelkurmay karargâhındaki komutanlar mı?

Siyasî ayak olarak CHP’nin suçu/vebali büyük…”

YERİNİZİ BELLİ EDİN

“15 Temmuz’un ardındaki ABD, yeni bir darbe ihtimalini fısıldarken, “FETÖ’nün siyasî ayağı” tartışmasının, İlker Başbuğ ve Kılıçdaroğlu tarafından açılması tesadüf mü?

Bir savaş var.

Bu savaşta arada durulmaz, “bırakın tartışmayı” denmez.

Tartışma yok, şer cephesinin saldırısı var.

Yerini belli etmeyen, başka hesapların içinde demektir…”