“Geleceksizsiniz”den “Gelecek sizsiniz!”e giden yol!
05-07-2020 00:05İşsizlik ve geleceksizliğin yükselmesiyle birlikte gençliğin AKP karşıtı pozisyonu daha da güçlenmiş ve AKP ile kan uyuşmazlığı daha da artmış durumda. Gençliğin bu açıdan “ne istiyorsunuz?” sorusuna yanıtı AKP’yi istemiyoruz olmuştur.
Evrim Saldıran
Türkiye’de içinden geçtiğimiz süreçte en çok tartışılan konulardan birini gençlik oluşturuyor. Bunun bir dizi nedeni olmasına rağmen, en önemlilerinden biri, önümüzdeki seçimlerde ilk kez oy kullanacak gençlik kesiminin, seçimlere bu zamana kadar olanın ötesinde bir etkide bulunacağı beklentisi denilebilir. Bu bağlamda bir noktada gençliğin tartışılması, tanımlanması, gençlik üzerine yazılıp çizilmesinin ülkenin gidişatına dair yapılan tartışmalarla ilgili olduğu söylenebilir. Gençliğin anlaşılması için ise, sistemin masaya yatırılması gerekmektedir. Bu noktanın es geçildiği ya da silikleştirildiği her yaklaşım ise o veya bu şekilde gençliğin yaşadığı sorunların devamını sağlayacaktır.
Sermaye sınıfı ve siyasal temsilcisi AKP iktidarının sistemin devamı ve gelişimi noktasında attığı adımlar emekçi sınıflar, kadınlar, emekliler, işsizler vb. üzerinde etki yarattığı gibi, gençliğe de farklı boyutlarda etki etmiş durumda. Öncelikle gençliğin emek – sermaye arasındaki mücadeleden etkilendiğini, ülkedeki siyasal atmosferin gençliğin yönelimlerinde önemli bir parametre olduğunu not etmemiz gerekir. Sınıf mücadelesinin, eğitim, kültür, sosyal yaşantı gibi alanları belirlemesi, gençliğin yaşantısının da şekillenmesine sebep olmakta, bu açıdan gençliğe dair yapılan çözümlemelerin sınıfsal yaklaşımdan koptuğu her noktada boşa düşeceği görülmelidir.
2000’li yıllar Türkiye açısından önemli bir dönemeci ifade ediyor, bu sürecin özellikleri 20 yıllık geçmişin özelliklerini belirlemede, önümüzdeki sürece dair olasılıkları ortaya koymada önemli bir işlev görüyor. Dolayısıyla AKP’li yıllarla beraber açılan süreç, emperyalizmle ilişki noktasında atılan adımlar, AKP iktidarının gerici ve piyasacı bir rejimin kurulmasına dair ilerleyişi ve bu noktada toplumsal dinamiklerle, işçi sınıfıyla ve 1923 cumhuriyetiyle hesaplaşmaya girişmesi bir noktada gençliğin “gelişimini” de etkilemiştir diyebiliriz. Kapitalist sistemin farklı rejimlere yönelimlerinde siyasal ve toplumsal alanda kimi farklılaşmalar yaşanması açıklanabilir bir gerçektir. Türkiye’de yaşanan sorunların, eşitsizlik, sömürü, gericilik, geleceksizlik vb. kapitalizmden kaynaklandığını dolayısıyla, her daim farklı içerik ve boyutlarda sürdüğünü söylememiz gerekir. AKP iktidarıyla açılan süreç bütün bu sorunları devam ettirdiği gibi, kimi noktalarda farklılaştırmış kimi uğraklarda ise yoğunlaştırmıştır.
Gençlik alanına baktığımızda, ülkemiz tarihi açısından önemli tepkilerin bu süreçte verildiği görülebilir. Liseli ve üniversiteli gençliğin YGS eylemleri, “karanlığa sırt dönme” eylemleri ve “ODTÜ ayakta” direnişi AKP iktidarının, gençliğe yönelik saldırılarına, gerici ve piyasacı politikalarına karşı verilen güçlü yanıtlar olarak tarihimizde yerini alıyor. Bütün bu tepkilerle birlikte ise düzenin üniversitelere, liselere ve gençliğe yönelik politikalarının büyük bir yıkımı beraberinde getirdiğini açıkça söylememiz gerekir. Bu yıkım yalnızca üniversite ve liselerin yeniden dizayn edilmesi, eğitim sisteminin niteliksizleştirilmesi ve olabildiğince piyasaya açılması değil; bunlarla birlikte gençliğin kötüye gidişin duracağına dair inancının yok olma düzlemine kadar gelmesidir. AKP’nin ve sermaye sınıfının gençliğe yönelik saldırılarının yarattığı bazı çıktıların altı çizilebilir. Umutsuzluk, bununla bağlantılı olarak edilgenlik, niteliksizleşme, geleceksizlik…
Geleceksizlik kavramı, var olmayan anlamında bir negatiflik barındırıyor. Gelecek sunulmaması anlamı da taşıyan bu kavram özünde kötü bir geleceği anlatmak için kullanılıyor. Kapitalizmin gelecek sunamaması yerine sunduğu geleceğin içeriğinin tartışılması açısından içindeki bu öze odaklanılması gerekiyor. Son kertede, kapitalist sistem kendi çıkarları ve ilerleyişi doğrultusunda bir gelecek yaratmaktadır. Bunun bütün sınıflara aynı şekilde sunulduğu ise söylenemez, geleceği olmayanlar ya da kötü bir geleceğe mahkum edilenler emekçi sınıfın evlatları oluyor. Sermaye sınıfı ise, yine sermayedarlara her zamankinden daha iyi bir geleceğin anahtarını sunabiliyor bugün. Dolayısıyla, gençliğin, işçi sınıfının, kadınların geleceği aslında satın alınıyor, başka bir sınıfın geleceğine dönüşüyor.
İkinci nokta ise, geleceksizlik kavramının tam boy umutsuzluk barındıran bir kavram olmadığının altının çizilmesi gerekir. Bugün gençliğin geleceksizlik sorunu diye yaptığımız tanımlama bir olumsuzluğu barındırırken, aynı zamanda bu geleceksizlik sorunu sistemin kendisi için de geçerliliğini koruyor. Özünde ise, sistemin karakterinin hali hazırda emekçi sınıflara gelecek sunamayışından kaynaklı yükselerek ilerleyen bir sorunun gençlikteki yansımalarından bahsediyoruz. O halde, geleceksizlik sorunu, özünde sistemin sorunudur ve geleceği olmayan özünde kapitalizmin kendisidir.
Ülkemizde sermaye iktidarının hüküm sürdüğü her süreçte farklı düzlemlerde ilerleyen geleceksizlik sorunu, AKP iktidarının politikalarıyla birlikte daha da yoğunlaşmış durumda. Burada sermayenin yönelimleri ve ihtiyaçlarından bağımsız bir okumanın, özünde sorunu yanlış teşhis edeceğini ve buraya yönelik doğru bir müdahale gerçekleştiremeyeceğini biliyoruz. Dolayısıyla, geleceksizlik sorununun tırmanışı 2. Cumhuriyet sürecine denk gelmiş, AKP iktidarı açısından ise farklı “krizleri” beraberinde getirmiştir. AKP iktidarının “normal” -ya da alışılmış diyelim- bir burjuva partisi olmayışı, ülkemizdeki mücadelenin ve toplumsal dinamiklerdeki dönüşüm ve tepkilerinde normal olmayışını yaratmıştır.
Ekonomik kriz, üniversite eğitiminin niteliğini kaybetmesi, işsizlik gerçeği, sermaye sınıfının emeğe ve işçi sınıfının haklarına yönelik saldırısı ve iyi bir geleceğe kapı açacağı düşünülen mesleklerin ve ilgili bölümlerin içeriğinin değişmesi, yeni düzenlemeler getirilmesi birleştiğinde, geleceksizliğin yoğunlaşması için gerekli bütün zeminler bu düzen tarafından sağlanmış oluyor. Gençliğin geleceksizlik sorunuyla doğru orantılı olarak okuyan gençliğin işçileşmesindeki artış, gençliğin okurken çalışan düzleminden, çalışırken okumaya çalışan düzleme doğru geçişi bizlere geleceksizliğin sömürü düzeniyle bağlantısını doğrudan ortaya koyuyor. Bu açıdan, geleceksizliğin yükseldiği ve gençlik açısından önemli bir referans noktasına oturduğunu bu süreçte, gençliğin mücadelesi yalnızca bazı anlara ya da bazı çıkışlara sıkıştırılamaz. Günümüzde gençlik, yaşayabilmek ve ayakta kalabilmek için her an yaşam mücadelesi içerisindedir. Çalışmak, sürekli yedek bir iş olanağını hazır tutmak, bununla birlikte okumak ve diploma sahibi olmak, ailesine yük olmamak için onlardan maddi yardım talep etmemek zorundadır. Geleceksizliğin yükselişiyle birlikte, gençliğin önceki dönemlere göre “hayata atılma” yaşı gitgide düşmektedir. Bu düzlemde, emekçi sınıfların yoksullaşması, fakirleşmesi, sermaye sınıfının emekçi sınıflar üzerinden daha fazla kar elde etme arzusu aynı zamanda gençliğin geleceksizliğinin de temellerini oluşturur. Bu açıdan, yalnızca felsefi ya da düşünsel anlamda bir gelecek görememe sorunu yoktur. Gençliğin geleceksizlik sorunu, emek- sermaye arasındaki mücadeleden şekillenmekte ve buradan yana gelişmektedir.
Gençliğin geleceksizlik sorunu, beraberinde siyasal konumlanış açısından AKP karşıtı bir pozisyona oturmaktadır. Gençlik ve AKP iktidarın kan uyuşmazlığı, yeni oluşmuyor, iktidara geldiği günden bu yana, farklı düzlemlerde gelişiyor ve ilerliyor. Fakat, son yıllarda gençliğe yönelik saldırıların artmasıyla, işsizlik ve geleceksizliğin yükselmesiyle birlikte gençliğin AKP karşıtı pozisyonu daha da güçlenmiş ve AKP ile kan uyuşmazlığı daha da artmış durumda. Geçtiğimiz yerel seçimlerde AKP’nin “kanka siyasetinin” altında yatan neden buydu ve tutmadı. Gençliğin bu açıdan “ne istiyorsunuz?” sorusuna yanıtı AKP’yi istemiyoruz olmuştur. Bu olumlu bir yanı barındırmakla birlikte, birçok düzen unsurunun bayrağını sallama noktasında ise çözülmesi gereken bir sorunu ifade etmektedir. Gençlik istediği şeyi, ne istemediği üzerinden daha fazla tanımlayamaz, artık istenilenin adı konmak zorundadır.
Burada kapitalizmin gençlik üzerindeki politikleşme ve bu politik yaklaşımın düzen karşıtı bir seçeneğe dönüşmemesi noktasında yarattığı kimi algıların altı çizilebilir. Bunlardan en önemlisi düzenin değişmeyeceğine dair olan algının güçlendirilmesi ve böylesi bir durumda bireysel anlamda kurtuluşun sağlanmasının en sağlıklı yaklaşım olduğu safsatasıdır. Burada rahatsızlık ve var olandan memnun olmama anlayışı yine mevcuttur, kurtuluş ise toplumsal içeriğinden kopartılarak bireysel bir alanda tanımlanmaktadır. Yine geleceksizliğin farkında olan fakat, bulunduğu konum gereği sınırları olan emekçi gençliğin, yaşadığı bunalımı atlatması noktasında “bağımlılıklar” gelişmektedir. Alkolizm, madde bağımlılığı, dini ya da milli referanslarla gençliğin bağlanmaya çalışılması bu alanda kendini var etmektedir. Bu açıdan kapitalizmin gençlik üzerinde yarattığı kültür aynı zamanda onun dizginlenmesi noktasında bir araç görevi görmektedir.
Dolayısıyla kapitalizmin ve temsilcisi AKP iktidarının uyguladığı politikalar, gençlik alanında geleceksizliği her geçen gün körüklemiş, burada kapitalizm karşıtı bir düzen arayışının şekillenmemesi için ise, kapitalizmin ideolojik araçları devreye girmiş, AKP dışındaki düzen partileri ise gençliği siyasi olarak AKP karşıtlığında tutmanın, yine düzen karşıtlığına geçmesini engellemenin yolunu aramıştır ve aramaktadır.
Bugün yapılan kuşak tartışmalarına, “Z kuşağı seçimi belirleyecek” söylemlerine bakıldığında ise yine karşımızda duran tablo yukarıda çizdiğimizden farklı okunamaz. Kastedilen “kuşağın” özelliği, AKP iktidarına doğmuş, AKP iktidarıyla büyümüş ve onun politikalarından, attığı adımlardan kaynaklı konumlanış sergileyen bir “seçmen havuzu” olmasıdır. Seçim tartışmalarıyla birlikte, önümüzdeki seçimlere gençliğin etki edeceği ve onların bu açıdan iyi anlaşılması gerektiğine dair yorumların bam teli burasıdır.
AKP iktidarına karşı tepkisini “OY MOY YOK!” diyerek gösteren bu “kuşağın” sesine tabi ki de komünistler açısından kulak tıkanmayacaktır. Fakat bu tepkiye vurulmanın ve bu tepkiyi kutsamanın, acıları da beraberinde getireceği görülmelidir. “OY MOY YOK!” söyleminin seçimleri ve sandığı seçenek olarak görmeyen bir siyasal yaklaşımı ifade etmediği gayet açıktır.” Kime oy vereceksiniz?” sorusuna “ O’na vermeyeceğiz!” yanıtı verilmiştir.
Ağırlıklı olarak bu sene üniversitelere girecek olan bu gençlik kesiminin, üniversiteleri hareketlendirip hareketlendirmeyeceği, kan uyuşmazlığını orada da devam ettirip ettirmeyeceğini birkaç ay sonra göreceğiz. Fakat bundan daha da önemlisi, iktidara karşı yöneltilen tepkilerin, bütünlüklü ve doğru bir ideolojik, siyasal konumlanışa dönüşüp dönüşmeyeceğidir. Bu açıdan, geleceksizlik sorununa karşı, yeni bir geleceğin ve toplumsal kurtuluşun kavgasını veren gençliğe ise büyük bir sorumluluk düşmektedir. “Geleceksizsiniz”den “Gelecek sizsiniz!”e ilerleyen bu mücadele ise mutlaka işçi sınıfının yolunda ve örgütlü bir şekilde anlam kazanabilir.