Hazıra dağ dayanmaz

Halk dalkavukları, başarılı insanları yetiştiren ülkeleri toptancı bir anlayışla islamofobik ya da faşist diye dışladıkça Türkiye, başat sorunsalı olan geri bırakılmışlık gerçeğiyle bir türlü yüzleşemiyor.

Arsenal’den Fenerbahçe’ye transfer olan Türk asıllı Alman futbolcu Mesut Özil,  siyasal iktidarın propaganda malzemesi olarak kullanılmaya aday görünüyor. 2018 yılında Almanya Milli Takımı’nı bırakırken yaptığı açıklamada Özil, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çektirdiği fotoğraf nedeniyle ırkçı saldırılara maruz kaldığını belirterek Alman Futbol Federasyonu yetkililerinin kendisini politik malzeme yapmasından yakınmıştı. Geçtiğimiz günlerde bir ‘radikal yandaş’ gazeteci, ‘ılımlı yandaş’ diğer bir meslektaşıyla sosyal medya üzerinden girdiği polemikte, Mesut Özil’in Müslüman olarak Alman faşizminden yaka silkerek ülkemize geldiğini yazmış, atıştığı meslektaşını işaret edip ülkemizde de İslam düşmanlarının çok olduğunu belirtmişti. Hitler Almanyası’nda sınır dışı edilen ya da işlerinden atılan bilim insanlarının ülkemize sığınmasına örtülü gönderme yapan bu yaklaşımla yeni Türkiye’deki ileri demokrasi kutsanmış oldu…Bizi kıskanan Merkel Almanya’sı ise hâlâ Nazi dönemini yaşıyormuş gibi aşağılandı!

Popülist siyasetin her dönem acı tatlı birçok olayı propaganda malzemesi haline getirme becerisine sahip olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. 1987 genel seçimlerinden 11 ay önce Bulgaristan’dan Türkiye’ye iltica ettirilen şampiyon halterci Naim Süleymanoğlu da ANAP iktidarının propagandasına hizmet etmişti. Popülist siyasetin önemli figürlerinden biri olan Turgut Özal, ülkeye adeta kaçırarak getirttiği  Süleymanoğlu’nu yanına alıp hemen kameraların karşısına geçmiş; milyonlarca insanın ekranlara kilitlendiği basın toplantısında, ünlü haltercinin kırık Türkçesini  ‘sağlam’ Türkçe’ye bizzat tercüme etmişti [1].

Yabancı ülkelerde yetişmiş Türk asıllı sporcuların ya da bilim insanlarının başarılarıyla gururlanmak, sağ popülizmin kutsallar aracılığıyla yürüttüğü propaganda stratejisinin çıktılarından biridir. Burada amaç, yurttaşların başarılı soydaşları ve dindaşları ile özdeşlik kurmasını sağlamaktır. Popülist siyaset, ideolojik ikna aygıtlarını kullanarak etnik ve dinsel duyarlılıklar üzerinden insanları pohpohlamayı iyi bilir. Türk asıllı Amerikalı Aziz Sancar’ın Nobel Kimya Ödülü alması, yine Türk asıllı Alman Özlem Türeci ile Uğur Şahin’in koronavirüse karşı aşı geliştirmesi, kamuoyu tarafından genellikle ulusumuzun etnik ve dinsel üstünlüğü vurgusuyla algılanıyor. Halk dalkavukları, başarılı insanları yetiştiren ülkeleri toptancı bir anlayışla islamofobik ya da faşist diye dışladıkça Türkiye, başat sorunsalı olan geri bırakılmışlık gerçeğiyle bir türlü yüzleşemiyor.

Hazırlopçu model

1950’li yıllardan beri ülkeyi yönetenler, hedef odaklı stratejik planlama yapıp uygulamaktansa pragmatik yaklaşımla hazıra konmayı yeğliyor. Kaderciliğin hüküm sürdüğü topraklarda kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmak yerine tavlada olduğu gibi zara göre oynama alışkanlığı toplumda kökleşiyor. Hemen her konuda fetvasına başvurulan Diyanet erbabı, strateji ve taktik becerileri geliştiren bir zeka oyunu olan satranç hakkında  “ibadetlere engel olması ve aşırı derecede zaman israfına yol açması durumunda oynamak caiz değildir” diyor[2]. İnsanı, cüzi iradeyle sınırlayan inanç temelli bu tür yaklaşımların toplumsal etkisi de stratejik planlamanın önemini azaltıyor. Böylelikle kaderci görüş, kolaycılığı ve hazırlopçuluğu yaşam tarzı haline getiriyor. Ülkemizde futbol spikerlerinin, maçı tek gollük üstünlükle sürdüren takımlar için “bir gol daha bulup rahatlamak istiyorlar” ifadesi bile başarının üstüne yatma kolaycılığının kültürel kodlarımıza ne denli işlediğini göstermeye yetiyor.

Sporcu yetiştirmek yerine yetişmiş olanı transfer etmek; üretim yapmak yerine ürün ithal etmek, yöneticilerin hazırlopçu modeli baş tacı ettiğini gösteriyor. Örneğin Süper Lig’in 21 takımında halen 250’den fazla yabancı futbolcunun bulunması, iktidarın yerli olma savıyla örtüşmüyor[3] . Ayrıca, ilk 11’de sahaya çıkan 8 yabancı futbolcuya her maçtan önce milli marşımızı dinleterek millilik taslamak da inandırıcı olmuyor. Hele bir de ülkenin geçen yıla ilişkin ithalat ve ihracat rakamlarına bakıp 50 milyar dolarlık dış ticaret açığını görünce yerli ve milli olma hayali hepten boşa çıkıyor [4].

İthalata dayalı ekonomik model yüzünden ‘aslen’ yerli ve milli olan köylümüz de, kentlimiz de borçla, işsizlikle boğuşmak zorunda kalıyor.

Ters mehter yürüyüşü

“Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” diyerek savaştan çıkmış yorgun bir ulusu motive etmeye çalışan Atatürk Türkiyesi’nden, yetişmiş insanını terörist ya da zillet diye dışlayan Cumhur İttifakı Türkiyesi’ne saplanıp kaldık. Cumhuriyet döneminin kalkınma çabalarının simgesi olan başta Petkim, Tüpraş, Seka, Sümerbank, Tekel, vb. onlarca dağ gibi kurumu satan hazırlopçuların hovardalığı ülkeyi teslim aldı.

Bugün gençlerin yüzde 64’ünün, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığına geçmek istediğini söylemesi hazin bir durum [5]. Beyin göçünü tetikleyen en önemli etmen, geleceğe ilişkin umutların tükenmesidir. İki gençten birinin mutsuz olduğu Türkiye Cumhuriyeti, Türk asıllı yabancıların başarılarıyla övünerek ilelebet payidar kalamaz. Katma değer üretecek enerjiye sahip genç nüfusun atıl bırakılması ya da göçe zorlanması, bugün kendini hâlâ mutlu hissedebilen gençlerin de yarınlarını karartır.

Cahil kesimin ferasetine güvendiklerini, eğitim seviyesi yükseldikçe oy oranlarının düştüğünü itiraf eden AKP temsilcilerinin artık sadece iktidarlarını payidar kılmaya çalıştıkları bugün çok daha iyi anlaşılıyor. ‘Ülke küçük olsun, benim olsun’ yaklaşımıyla Türkiye’nin itici gücü olan başarılı gençleri, liyakatli kadroları yandaş yapamadığı için silindir gibi ezmeye çalışan iktidar, salt Cumhuriyet Devrimi’ne değil, kendi tabutuna da çivi çaktığını göremiyor. Muktedirin peşine körü körüne takılanlar ise ters mehter yürüyüşüyle bir ileri, iki geri adım atarak ilerlediklerini sanıyor.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=774vYoNqaww

[2] https://twitter.com/diyanettv/status/1091365565292134405

[3] https://www.goal.com/tr/haber/hangi-takimda-kac-yabanci-var-sueper-ligin-yabanci/14azf1j4n1qm619xdb3lwo42h7

[4] https://www.dunya.com/ekonomi/dis-ticaret-2020-yilinda-50-milyar-dolar-acik-verdi-haberi-605950

[5] https://tr.sputniknews.com/turkiye/202009021042764674-genclerin-yuzde-76si-yurt-disinda-yasamak-istiyor-her-iki-gencten-biri-mutlu-degil/

 

Yazarın Diğer Yazıları
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024
Şovenist uyurgezerler 11 Temmuz 2024