Hepimiz aynı gezegendeyiz

Yaşam alanlarını korumak için maden şirketlerini durdurmaya çabalayan köylülerin karşısına güvenlik güçlerini çıkarmak, devleti yönetenlerin kamu yararı kisvesi altında kimden taraf olduğunu açıkça göstermektedir.

Konya’nın Ilgın ilçesinde tarım arazilerine kömür ocağı yapılmasını engellemek için açılan yürütmeyi durdurma davasıyla ilgili bilirkişi raporunda, bölgenin maden sahası olarak işletilmesinde kamu yararı, tarımsal alan amaçlı kullanılmasında ise üstün kamu yararı olduğu saptaması yer almıştı [1]. Kamu yararı, başlıca yabancı sözlüklerde halkın refahını, yararını ve haklarını korumayı ve bunları geliştirmeyi içeren ifadelerle tanımlanıyor[2]. Osmanlıca-Türkçe sözlük bu kavramı, ‘umumi menfaatler, umumi faydalar; genel yararlar, herkesin yararına olan şeyler’ diye açıklıyor[3]. Türk Dil Kurumu (TDK) ise bu kavramı, ‘devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar sağlayan değerler bütünü, menafii umumiye”[4] olarak tanımlayarak öncelikle devletin gereksinimlerine vurgu yapıyor. Hatta aynı anlama gelen ‘gereksinim ve ihtiyaç’ sözcüklerinin yanı sıra ‘cevap veren ve karşılayan’ sözcükleri de adeta devlet kavramını pekiştirmek için tuhaf bir acemilikle aynı cümle içerisinde kullanılıyor. Türkçenin doğru kullanılması için çalışacağını görevi olarak ilan eden bir kurumun, maalesef kendi söküğünü dikemez duruma getirilmesi insanın içini acıtıyor…

Geçtiğimiz yıllarda TDK, ‘darbe’ ve ‘çapulcu’ sözcüklerine ilişkin tanımların Gezi olayları sürecinde değiştirildiği yönündeki savları web sitesinde yalanlamış; bu sözcüklerin daha önceki basımlarda yer alan eski tanımlarına sadık kalınarak güncellendiğini açıklamıştı. Aynı açıklamada, iletilen eleştirilerin dikkate alınarak hataların düzeltildiği söylense de her iki sözcüğe ilişkin tanımlar, tüm eleştirilere karşın değiştirilmemiştir. Örneğin ‘darbe’ sözcüğü tanımlanırken demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirmek ifadesi düzeltilmemiştir. Önceki basımlarda, ‘başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı’ olarak tanımlanan ‘çapulcu’ sözcüğü ise iletilen eleştiriler sonucunda olsa gerek (!) 2011 yılındaki basımda, ‘düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, ifadeleri eklenerek güncellenmiştir[5]. Bu tanımlara dayanarak tarım arazilerini korumak için anayasal itiraz hakkını kullanan köylüler, düzene aykırı davranış sergileyen çapulcular olarak yargılanabilir. Hatta çevre örgütlerinin protestocu üyeleri, demokratik yolla hükümeti devirmeye çalışan darbeciler olarak yaftalanıp hüküm bile giyebilir.

Marksist düşünür Louis P. Althusser, iletişim araçları, eğitim, hukuk ve din kurumları gibi ideolojik ikna aygıtlarını kullanan egemen sınıfların, doğrudan baskı uygulamadan bireyler üzerinde gönüllü bir hegemonya oluşturduğunu belirtir.

Bu bağlamda iktidar, atadığı kayyumlar eliyle kamu kurumlarını mevcut anayasada tanımlanmış misyonlarından kopararak kendine hizmet eder hale getirmiştir. Kavramları, Saray hükümetinin gereksinimlerine göre yeniden tanımlayan Türk Dil Kurumu, tıpkı Türk Tarih Kurumu, Diyanet İşleri ve benzerleri gibi iktidarın hayalindeki totaliter devletin ideoloji taşıyıcısı olarak bireyler üzerinde hegemonya inşa etmeye çalışmaktadır.

Yarını feda etmek

Devlet ve toplum ilişkisini, bireyi temel alarak açıklayan liberal yaklaşımlar, devletin hangi sınıfın yararına hizmet ettiği sorusunu göz ardı etmiştir. Kapitalizmin sosyal devlet anlayışıyla önem kazanan kamu yararı kavramı, yaşadığımız neoliberal dönemde kağıt üzerinde kalmıştır. Gerçekte devletin öncelikle ‘girişimci’ birey için var olduğunu tanıtlayan liberal anlayış, ulusal ve uluslararası sermayenin yararını, kamuyu oluşturan tüm bireylerin ortak yararından üstün tutmaktadır. Konya’daki davada ise bilirkişi, üstün kamu yararını doğal yaşamın esenliği lehine yorumlamıştır. Bu yorumun, çevre düşmanı yatırımları önlemek için Anayasa Mahkemesi ve Danıştay tarafından verilen kararlara dayanarak yapıldığı öngörülebilir. AKP hükümeti ise kamu yararını, ekonomik ve toplumsal kalkınma söylemiyle açıklayarak sermaye gruplarıyla olan çıkar ortaklığını gizlemeye çalışmaktadır. Özellikle Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklerle hukukun arkasından dolanarak nükleer santral, petrol ve maden arama yatırımları için verilen ‘ÇED gerekli değildir.’ kararlarıyla doğa talancısı şirketlerin önü açılmaktadır[6].

Kendi ülkelerinde maden arama izni alamayan şirketlere tarım alanlarımızı, ormanlarımızı ve su kaynaklarımızı feda eden AKP iktidarının yarını değil, bugünü kurtarma niyeti açıktır. Zaten doğa talancısı yabancı şirketler, çevre bilincinin yeterince gelişmediği ülkelerin hükümetleriyle işbirliği yapmayı yeğlemektedir. Ne ki, ekolojik felaketleri tetikleyen iklim krizi, tıpkı Covid-19 pandemisi gibi dünyanın tüm ülkeleri için ortak bir tehdittir. Örneğin yurdumuzda faaliyet gösteren Kanadalı bir maden şirketinin ekosisteme verdiği zarardan, er geç kendi ülkesi de etkilenecektir. İnsanın, yaşamını sürdürebileceği bir başka gezegene taşınma olanağı henüz yoktur. Dolayısıyla hepimiz, dünyayı haritadaki kendi ülkemizin sınırlarından ibaret saymak yerine tüm insanlığın evi olarak görmek zorundayız.

Küresel kamu yararı

Kamu yararı kavramıyla sermaye devleti arasında uzlaşmaz bir çelişki olduğunu söylemek yanlış olmaz. Asbest madeninin insan sağlığına zararlı olduğunu kanıtlayan Irving J. Selikoff ya da genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili çalışmalar yaparak Meksika mısırının tehlikeli olduğunu saptayan Ignacio Chapela gibi bilimciler kamuoyunu uyardıkça kapitalist çıkar çevreleri ve onların ortağı siyasetçilerin hedefi haline gelmiştir. Ülkemizde ise yaşam alanlarını korumak için maden şirketlerini durdurmaya çabalayan köylülerin karşısına güvenlik güçlerini çıkarmak, devleti yönetenlerin kamu yararı kisvesi altında kimden taraf olduğunu açıkça göstermektedir.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 2015 yılında imzalanan Paris Anlaşması gereğince Türkiye, taraf ülke olmamakla birlikte Ulusal Katkı Beyanı doğrultusunda sera gazı emisyonlarını, artıştan azalış yöntemiyle 2020-2030 yılları arasında yüzde 21’e kadar düşürebileceğini bildirmişti[7].  Oysa MTA (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü), 2019 yılı sonu itibarıyla toplam 3.158.420 metre sondaj yapıp beş adedi büyük rezervli 24 adet yeni kömür sahası keşfettiğini ve üç sahada rezerv artışı sağladığını açıklamıştır. Gururla yapılan bu açıklama, Türkiye’nin Paris’te verdiği Ulusal Katkı Beyanı ile çelişmektedir[8].

Fosil yakıtlar nedeniyle dünyamız, küresel ısınmaya bağlı kuraklık, sel, kasırga ve diğer afet riskleriyle karşı karşıyadır. Bu bağlamda Türkiye’nin acilen yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak yerine hâlâ kömür ocaklarının açılmasında kamu yararı görmesi aymazlıktır.  Dünyanın sürdürülebilirliğini tehdit eden sorunların ana kaynağı kapitalizmin fütursuz rant hırsıdır.

Pandemi sürecinde tanık olduğumuz gibi insanlığın bekası artık küresel bir sorundur. Hiçbir ülke, olası felaketlere karşı sınırlarını kapatıp kendini savunabilme gücüne sahip değildir. Ne kadar görmezden gelinse de soğuk gerçek, insan soyunun tükenmesidir. Doğayı talan etmek için öne sürülen ekonomik ve toplumsal kalkınma yalanına uydurulan kamu yararı kılıfı yırtılmıştır. ‘Normal’ ya da üstün kamu yararı ayrımından haberi olmayan doğa olayları, küresel önlemler alınmazsa yıkıcılığını artırarak sürdürecektir. Bundan böyle yeryüzündeki muhalif siyasetin başat ödevi, tüm insanlığı ilgilendiren küresel kamu yararı bilincinin gelişmesini sağlamak olmalıdır.  İnsanın ve doğanın sürdürülebilirliği için küresel dayanışma tek seçenektir.

Unutmayalım, ayrı dünyaların insanları olsak da hepimiz aynı gezegendeyiz!

[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/cavuscugolde-bilirkisi-raporu-madende-kamu-yarari-tarimsal-amacli-kullanilmasinda-ustun-kamu-yarari-var-haber-1507560

[2] https://www.dictionary.com/browse/public-interest

[3] https://www.luggat.com/menafi-i%20umumiye/1/1

[4] https://sozluk.gov.tr

[5] https://www.tdk.gov.tr/icerik/duyurular/halkimizin-dikkatine-2/

[6] https://kentstratejileri.com/2018/01/04/sozlukten-kamu-yarari-ve-ustun-kamu-yarari/#content

[7] https://iklim.csb.gov.tr/paris-anlasmasi-i-98587

[8] https://www.mta.gov.tr/v3.0/arastirmalar/komur-arama-arastirmalari

 

Yazarın Diğer Yazıları
İklim adaleti 19 Nisan 2024
Tinsel yolculuklar 22 Mart 2024