Nazım Hikmet: Edebiyat ve Sanat Üstüne

"Güzel sanatlardan beklediğim, istediğim şey, halka hizmetleri, halkı güzel günlere çağırmalarıdır. Halkın acısına, öfkesine, umuduna, sevincine, hasretine tercüman olmalarıdır. Sanat telâkkimde değişmeyen işte budur."

Nazım Hikmet: Edebiyat ve Sanat Üstüne

Bilim ve Sanat Yayınları; 1987’de Nâzım Hikmet’in 85. doğum yılında, toplumcu şairimizin “Edebiyat ve Sanat Üstüne” ile ilgili denemelerini derleyerek birinci basımını yayınladı. Şiirler, romanlar, şairler ve yazarlar hakkında bazı görüşlerini, günümüze kadar bıraktığı ve ışık tuttuğu denemelerini 119. yaş günü vesilesiyle sizlerle paylaşıyoruz.

SANATÇI

Şairin kendinden bahsetmesi de, kendinden bahsetmemesi de, bir kişiye yahut milyonlarca insana seslenmesi onun felsefi, siyasi görüşünü açıklamaz. Milyonlarca insana seslenen, kendisinden hiç bahsetmeyen nice şairler vardır ki mistik, sübjektif, idealist felsefenin, hatta dini akidelerin temsilcisidirler. Tersine, yalnız kendinden bahseden nice şairler vardır ki, yahut çok kere kendinden bahseden şairler vardır ki materyalisttirler, hem de diyalektik materyalist. Ve onların şiirleri kitlelerin malı olmuştur.

Ben hem yalnız kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum, hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler. Hem bir tek elmadan, hem sürülen topraktan, hem zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin daha güzel günler için savaşından, hem bir tek insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan bahseden şiirler yazmak istiyorum.

SANATTA İYİMSERLİK

Realist-diyalektik-materyalist iyimser bir insanım. Hayatımı ve sanatımı yaratıcı, geniş halk yığınlarının hayatına ve yaratıcılığına bağlamışım. Bunda samimiyim , palavracı değilim. Gerçek olarak kabul etmediğim şeye, gerçekliğini hatta ispat etmemiş olan şeye inanmam ve inanmadığım şeye sanatımı alet etmem. Böylece, insanlarımı seviyorum, bütün zaafları ve kepazeliklerine rağmen onlara güveniyorum, tarihi onlar yapmışlardır ve onlar yapacaklardır. İşte sanatım aydınlıksa, ümitliyse, palavracı değilse bundan dolayıdır. Halbuki şuaramızın çoğu bu bakımdan şaşkın bir durumdadırlar. Kafaları karmakarışık ve yürekleri sosyal durumlarından gelen bir kahredici şüphe içindedir, bundan dolayı da samimi değildirler. Bundan dolayı da büyük eser veremezler.

Unutma ki, oğlum, Shakespeare, Dante, Gorki, Cervantes, Fikret, Hugo vesaire gibi bütün büyük abideler aynı za­manda büyük müjdecilerdir. Onların her biri bir devri müjdelemişlerdir. Goethe’yi Goethe yapan Faust bile eninde sonunda insanlara geleceği müjdeleyen bir eserdir. Bütün Rönesans ve ondan önceki bütün kadim Yunan böyledir. Bütün kadim Yunan edebiyatı, trajedisi ana şahlık ailesinden bir merhale daha ileri olan baba şahlık ailesine geçişin kavgasını aksettirir. Don Kişot küçük derebeyliğin yıkılışını müjdeleyen eserdir, Dante’nin İlahi Komedi’si temelinden itibaren bir siyasi kavga eseridir, falan filan… Bütün bunlara rağmen, maziye hasret çeken öyle eserler vardır ki, onlar da büyüktür. Bunlara, mesela Dostoyevski’de ve Balzac’ta rastlarız. Ama, ayrı ayrı zaviyelerden her ikisi de maziye hasret çektikleri halde, mazinin bir daha geri gelmeyeceğini anlamış, hale kızgın -burjuvaziye- istikbali ister istemez aksettiren -Balzac’ta olduğu gibi- yahut mazi hasretlerini en marazi şekillerde verip okuyucuya ister istemez daha güzel bir dünyanın hasretini çektiren -Dostoyevski’de olduğu gibi- muharrirlerdir.

SANATIN TOPLUMSAL İŞLEVİ VE SANATTA HALKA YAKINLIK

– Sanat hakkında telakki denince akla ilk önce şu sual gelir: «Sanat sanat için midir, sanat muayyen bir gaye için mi?»

Bence bu sual ters sorulmuştur. Sorulacak sual şöyle olmalıdır:

En geniş manası ile hangi sosyal şartlar dahilinde ve bu sosyal şartların hangi, sınıfı, ferdi, ruhi tezahürlerin­ de sanat sanat içindir iddiası ortaya atılır ve sanatkar bu iddianın peşinde koşar? Ve hangi sosyal, sınıfı, ferdi, ruhi şartlar ve sebeplerle sanatkar, «sanat gaye için» bayrağını çeker? Sosyal muhitiyle, sosyal sınıfıyla tezat içine düşen sanatkârda sanat sanat içindir noktai nazarına rastlarız. Aksi takdirde sanat gaye içindir, cemiyet için­dir görüşü ileri atılır. Ben kendi sosyal sınıfı muhitimle tezat halinde değilim. Bundan dolayı da «sanat sanat için değildir!» diyorum. Bence, «Sanat sanat için değildir» demek, sanatın kadrini azaltmak demek değildir. Bilakis, sanatı cemiyet içinde aktif bir müessese olarak anlamak, sanatkârı «insan ruhlarının mühendisi» olarak görmek demektir.

Güzel sanatlardan beklediğim, istediğim şey, halka hizmetleri, halkı güzel günlere çağırmalarıdır. Halkın acısına, öfkesine, umuduna, sevincine, hasretine tercüman olmalarıdır. Sanat telâkkimde değişmeyen işte budur. Ge­ri yanı boyuna değişti, değişiyor, değişecek. Değişmeyeni en dokunaklı, en usta; en faydalı, en güzel, en mükemmel ifade edebilmek için durup dinlenmeden değiştim, değişeceğim.