Yurdan Kaya
Köklü bir devlet geleneği olan, bir dönem Ortadoğu edebiyatının merkezi olarak bilinen ve tarih boyunca bilim ve kültür alanında tanınmış bir çok isim yetiştirmiş bir ülkedir İran. Bugün ise yönetim şekli ‘’İslam Cumhuriyeti’’ ve Anayasa‘nın dini kurallar çerçevesinde düzenlendiği, seçimler yapılsa da dini hükümlerin dışında herhangi bir siyasi görüşün yasaklandığı, kısaca ismindeki Cumhuriyet’in sadece sözde kaldığı, uygulamada tamamen anlamını yitirdiği ve şeriat kurallarıyla yönetilen bir ülke.
1979’da gerçekleşen ‘’İslam Devrimi’’ 42 yılı geride bıraktı. Bir devri kapatıp, bir devri açan olayları, yasakları, idamları, emperyalist devletlerin uyguladığı ambargoları, kadın eylemleri ile gündemden düşmeyen İran’ın ve İranlı kadınların ‘’kaderini’’ 1979 öncesi ve sonrası olarak iki bölümde incelemek yerinde olacaktır.
İran sahip olduğu enerji kaynakları ve coğrafi olarak Sovyetler Birliği’ne yakınlığı nedeniyle emperyalizmin müdahalelerinin sık sık gündeme geldiği bir ülke konumundaydı; bugün ise ambargolardan nasibini almaya devam ediyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin ve sosyalizmin dünya halklarına yaydığı umut, emperyalistlerin Yeşil Kuşak projesi ile kuşatılmış, gerici hareketler emperyalist güçler tarafından desteklenmiştir.
İran’ın tarihine yön veren önemli etkenlerin başında emperyalist politikaların geldiğini belirtip geçelim. Humeyni’yi iktidara taşıyan süreç te bu politikaların ürünüdür.
Humeyni öncesi İran’da laik esaslara dayalı kimi reformlar hayata geçirildi. Kadınların eşit haklara sahip oldukları savunuldu, eğitim ve iş hayatına katılımlarını arttırıcı teşvikler yapıldı; kadınlara oy hakkı tanındı, peçe takmak yasaklandı. Kadınlar artık daha modern batı tarzı kıyafetlere yönlendiriliyordu. Kadınların İran sokaklarında rahatlıkla dolaşabilmesi için anayasal düzenlemeler getirildi.
Şah Rıza Pehlevi’nin farklı siyasi çıkarları nedeniyle yaptığı reformlar gericilerin tepkisine neden olurken, öte yandan İran’da baş gösteren ekonomik kriz işçi sınıfının ve zarara uğrayan küçük esnaf gruplarının hareketlenmesine neden oldu. Bu dönemde kırsal kesimden kentlere artan göç ve bu kesimlerin geleneklerine ve dini etkileyen reform değişikliklerine karşı tepkileri de not edilmelidir.
ABD desteği ile 1963 te ‘’Beyaz Devrim’’ adında bir reform hazırlandı. Buradaki amaç toprak reformu gerçekleştirmek, özelleştirmelerin önünü açıp yabancı yatırımcıları teşvik etmek ve kadınların sosyal hayata katılımlarını arttırmak olarak belirlendi.
Humeyni ve taraftarları bu reformlara tepki gösterdi. ABD’nin özellikle petrolü millileştiren Muhammed Musaddık’ı darbe ile görevden almasından sonra İran’da ABD karşıtı hareket her geçen gün biraz daha güçlendi. Bu hareketin önemli öznelerinden biri komünist TUDEH oldu.
Humeyni ve taraftarları bu tepkiyi şeriat yönetimine giden yolun anahtarı olarak gördü ve artan ekonomik kriz üzerinden Şah’ı hedef alan bildiriler yayınladı, açıklamalarda bulundu. Bunun üzerine Humeyni önce cezaevine atıldı, daha sonra sürgün edildi. Önce Irak sonra Türkiye’ ye sürgüne gönderilen (Türkiye de Bursa ilinde bir MİT ajanının evinde 11 ay kaldı) sonrasında Paris’e geçen Humeyni’nin buradan da müdahaleleri ve açıklamaları devam etti. Şaha karşı yapılan protestolar ve muhalefet hareketi gün geçtikçe toplumda kitlesel bir hal almaya başladı. Artan baskılar ve olaylar sonucu kontrolü artık elinde tutamayan şah ülkeyi terk etmek zorunda kaldı böylece bir devir kapanıp yeni bir devir açılmış oldu.
Şahın ülkeyi terk etmesiyle ülkeye dönen Humeyni kitlesel bir gösteri ile karşılandı. Humeyni’ye ilgi sadece kendisine bağlı olan kesimlerden değil arkasında olan İslamcılar, liberaller, ülkenin önde gelenleri ve en son solcuların da desteğiyle büyük bir güce dönüştü. Humeyni farklı siyasi kesimleri ‘’Şah’ın ABD ile olan anlaşmasını ve ülkenin çıkarlarını kötüye kullandığı ‘’düşüncesi etrafında topladı . Bütün kesimlerin tek amacı “devrim çatısı” altında buluşmak oldu. Ancak Humeyni’nin iktidara taşınması ile birlikte şeriat ilan edilmiş şeriat yanlısı olmayan muhalif kesimler büyük baskıya maruz kalmış, kadınlar ise yeni düzene uygun olarak zaptu-rapt altına alınmıştır.
1980 de başlayıp 8 yıl süren İran-Irak savaşı sürecinde bütün muhalif gruplar İran’dan temizlenmiş, devrim karşıtı olanlar idam cezası almış, sürgüne gönderilmiş, din adamlarının kontrol ettiği politikalara geçilmiştir. Seçimler yapılsa da cumhurbaşkanı ve kabinesi kurulsa da karar verme yetkisi sadece Humeyni’de oldu. Bu yaşananlar Humeyni’ye destek veren toplumun farklı kitleleri için de bir hayal kırıklığı olmuş, Siyasal İslam’ın yönetim anlayışı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Şeriat kurallarına dayalı olarak düzenlenen hükümler bizlere kadının toplumsal alandaki yerini, siyasal hayattaki profilini, kadının bu kurallarla nasıl bastırılarak belli kalıplara sığdırılmaya çalışıldığını göstermektedir. İran’da kadının statüsünün hep yasaklar ve kurallarla belirlendiğini söylemek mümkündür. İran’da kadınlar şeriat yasaları çevresinde sürekli hayatlarına müdahale eden yönetimsel düzenlemelere, çoğu zaman cezai yaptırımlarla boyun eğmek zorunda kalmıştır. Kadınlar üzerinde karar alınan birer nesneye indirgemiştir.
Kadınlar zorunlu başörtüsü takmak ve haya konsepti çerçevesinde kurallara uygun olarak giyinmek zorunda bırakılmıştır. Kadınlar genellikle erkeklerle eşit düzeyde eğitim görme hakkından uzak tutulmuş, yüksek lisanslara ancak sağlık ve eğitim gibi mecburi alanlar da belirli kontenjanlarla devam edebilmiştir. Kadınların işgücüne katılımlarında erkeklere göre çarpıcı düzeyde eşitsizlikler görülmektedir. Kadınları çalışma hayatından uzaklaştırmak için bir çok önlemler alınmış ve yasaklar getirilmiştir. Kadının asli görevi, mümkün olduğunca çok çocuk doğurarak eşine her daim hizmet etmek olarak tanımlanmıştır.
Kadınlar baba izni olmadan evlenemiyor, eşinin izni olmadan ülke dışına çıkamıyor, evlilik öncesi sözleşme yapmazsa boşanma davası açamıyor, mahkemede kocası başkası ile evlendiği için boşanmak istediğinde ise ‘Kaçıncı evliliği? Dört tane dolmamışsa sorun yok’ diye cevap alıyor, çocuklarının velayetini alamıyor. Kültürel alanda faaliyetleri yasaktır. Bir çok kadın müzisyen haklarını korumak istedikleri için ya öldürülmüş ya cezalandırılmış ya da ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştır.
Ve elbette bütün bu süreci destekleyen, gericilikten beslenen kadınların da sayılarının az olmadığını belirtmek gerekiyor. Binlerce ‘’dindar’’ kadın askeri, siyasal ve sosyal alanda rejimin bekçiliğini yapmış, sokaklarda kadınların hareketlerini, giyimini kontrol eden muhafızlar olarak görev almışlardır.
Siyasi alanda belli bir noktaya gelen kadınlar ‘’çok güzel oldukları‘’gibi akılla izahı olmayan nedenlerle görevlerinden ihraç edilmiştir.
İran‘da şeriatın kadınlara zorunlu tuttuğu daha birçok şeyi yazabiliriz. Haklarının nasıl yavaşça ellerinden alındığını, iş, eğitim ve sosyal hayattan nasıl koparıldıklarını dair daha sayfalarca anlatabiliriz. Ama bütün bunların yanın da İran’da kadınlar bütün yasaklara, cezai yaptırımlara rağmen başörtüsü zorunluluğundan, eşitsizliğe, kötü çalışma koşullarına, yoksulluğa karşı sokağa çıkıyor, örgütleniyor, eylemler yapıyor, mücadeleyi bırakmıyor.
1979’da 7 Mart günü gelen ve başörtüsü zorunluluğu getiren karar sonrası kadınlar 8 Mart günü son kez başörtüsü takmadan saçlarını savurarak sokağa çıktı ve bu kararı protesto etti . Ve yıllar sonra kadınlar yine şeriat rejimine karşı bayrak açmaya devam ediyor. Bazen bir kadının başlattığı tek kişilik eylem kitlesel bir boyut kazanabiliyor.
2019 yılında maç izlediği için yargılanan Seher Hüdayari’nin isyanı yargı önünde kendisini yakmak oldu. Seher’in isyanı sonrası 40 yıl boyunca yasak olan stadyum yasağı kısmen de olsa kaldırıldı ancak dünya kupası maçları sonrası kısa bir süre sonra yasak yeniden uygulamaya sokuldu.
2018’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ise bir grup kadının isyanı baş örtülerini çıkartarak ellerinde 8 Mart 1979 yılına ait kadınların (kadınların başı açık olarak sokağa çıktıkları son gün) resimleriyle Eşitlik İçin Kadın Marşı’nı seslendirmek oldu:
‘’Tenimdeki yara izinden tekrar yeşereceğim;
Varlığım için ki ben kadınım, kadınım, kadınım
Ses sese, el ele verirsek, beraber adım atarsak kurtuluruz
Başka bir dünya yaparız, eşit bir dünya, dayanışma ve kardeşlik içinde
Daha iyi ve daha mutlu bir dünya
Ne recm, ne darağaçları, ne tekrar tekrar gözyaşları, ne utanç
Başka bir dünya yaparız, eşit bir dünya, dayanışma ve kardeşlik içinde
Daha iyi ve daha mutlu bir dünya.’’
Bu haber en son değiştirildi 17 Ekim 2021 12:35 12:35
Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen yazı ile ÇEDES projesinin uygulanması istendi ve…
Emlak Konut GYO A.Ş'nin KAP'a yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan'da şirket kuracağını belirtti.
Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini duyurdu.
Diyarbakır'da Narin Güran'ın cansız bedenini dereye sakladığını itiraf eden tutuklu sanık Nevzat Bahtiyar'ın "suçu üstlenmesi"…
AFAD verilerine göre Bursa, Mudanya'da 3.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Sarsıntının derinliği 7.01 kilometre…
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız'…