Bahçelievler Katliamı'nı unutmamak

Bu teşkilatlanmaların içinde yer alan tüm isimlerden onları sahiplenenlere, dün katliamcılarla yan yana yürüyenlerle bugün aynı masada oturanlardan bu masadan medet umanlara kadar el birliği ile bir bataklık oluşturuluyor.

Bahçelievler Katliamı'nı unutmamak

Tilbe Su Aslanpay

8 Ekim 1978, üzerinden neredeyse yarım asır geçmiş. 7 TİP’li gencin neden canice öldürüldüğünü; o günün faillerinin, alkışçılarının, destekçilerinin bugün nerelerde olduğunu yazdıktan sonra, yazının bu olay üzerinden bugün kimlerle mücadele ettiğimizi hatırlatmasını ve kurtuluş olarak kimlerin seçenek görüldüğünü, sorgulatmasını umuyorum.

Tabii ki Bahçelievler Katliamı Türkiye’nin içerisinden geçtiği döneme göre önem kazanacak ya da hatırlanacak değil. Unutulmamak üzere hafızamıza kazındı. Fakat güncel ve kritik olan bu süreçte, bu katliamı gerçekleştirenlerle aynı kökten gelenlerin aydınlık bir yarın kurabilme safsatalarının toplumun büyük çoğunluğu için umut(!) vaat ediyor olması, Bahçelievler’in unutulmamasını oldukça önemli kılıyor. 1970-80 arası, özellikle 12 Eylül’e giden bu aralık, silahlı çatışmaların yaşandığı ve sola yönelik saldırıların arttığı, cinayetlerin görüldüğü ve Bahçelievler Katliamı gibi olayın gerçekleştiği bir dönem. Bugün bizim için dikkat çeken tarafı ise hem o süreci hem 12 Eylül’ü hem de bugün Türkiye’nin içinden geçtiği karanlığı yaratanların bir olduğu. Katliam için emir verenlerin ve planlayanların o gün içinde bulundukları siyasi konum ve bu siyasi konumun bugüne gelene kadar izlediği yol ile bugünkü tutumu birbirine paralel. Aynı zamanda kendi içinde doğurduğu diğer siyasi odakların da bugün yalnızca güncel pratikte ve siyasette farklılaştığını halbuki aynı ideolojinin taşıyıcıları olduklarını görmek gerekiyor.

Bahçelievler Katliamı’nın perde arkasının aydınlatılması ile birlikte olayın faillerinin nasıl korunduğu, Ülkü Ocaklarının kendine biçtiği misyonun ne olduğunu ve bugün hala işbirlikçiliğin, yandaşlığın nasıl işlediği gün yüzüne çıkmış olmasına; 12 Eylül’e giden yolda değirmene su taşıyanları, kontrgerilla yapılanmalarında baş çekenleri, aynı zamanda hala faaliyet yürütmesine izin verilen yapıların kimler tarafından, hangi amaçlarla kurulduğuna, bu korkunç olay ile bir kere daha şahit olmamıza rağmen bizden kurutuluşu halen aynı cenah içerisinde aramamız bekleniyor. Dönemin Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel başkanı Alparslan Türkeş’in emri ve Ülkü Ocakları Derneği içerisinde yer alan Abdullah Çatlı’nın organize etmesi ile gerçekleşen Bahçelievler Katliamı’nın üzerinden, evet, neredeyse yarım asır geçti; ama o günden bugüne Türkiye’de hukuk işlevini daha çok yitirdi. Bu katliamın faillerinden Haluk Kırcı, iki sene önce katıldığı bir programda işlediği cinayetleri umarsızca savundu. Haluk Kırcı hakkında suç duyurusunda bulunulmasına rağmen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada, Haluk Kırcı’nın sözlerine dair “Şüphelinin işlenen bir suçu ya da işlediği suç nedeniyle bir kişiyi övücü, yüceltici, sempatikleştirici nitelikte bulunmayıp kendi değer yargısını açıkladığı” ifade edildi. Cumhurbaşkanlığına hakaret dolayısıyla açılan onca davaya istinaden bir katilin “Bahçelievler katliam değildir, biz öldürülen arkadaşlarımızın intikamı için oraya gittik” sözlerinin ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmesi ise birçok şeyi gün yüzüne çıkarıyor.

Bu teşkilatlanmaların içinde yer alan tüm isimlerden onları sahiplenenlere, dün katliamcılarla yan yana yürüyenlerle bugün aynı masada oturanlardan bu masadan medet umanlara kadar el birliği ile bir bataklık oluşturuluyor. Bu yüzden ülkemizin içerisinden geçtiği şu dönemde, toplumsal hafızayı diriltmenin ne kadar önemli olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Özellikle yeni bir seçim gündemi ile yüz yüzeyken kimlerin seçenek olarak karşımıza çıktığını, kimlerin oy hesabı ile kol kola girdiğini görebilmek oldukça önemli. AKP rejiminin Türkiye’de yarattığı hezimet karşısında bir araya gelenler aynı kökten filizleniyor, buraya eklemlenmeye çalışanlar ise bu suçların hepsine ortak olma yolunda ilerliyor. Yıllardır kendilerine aydınlık bir yarın talebi ile seçenek arayanlar içinse ülkenin devrimci gücü asıl seçenek olarak karşılarında duruyor.