Tekstil işçileri sahnedeki yerini aldı

Bu yazıda uzun zamandır direniş sahasında pek görülmeyen fakat grevlerin neredeyse yarısını oluşturan 29 tekstil işyerinde işgal veya direnişte bulunan tekstil işçilerine değinmeye çalışacağız.

Tekstil işçileri sahnedeki yerini aldı

Ali Rıza Gültekin

Ülkemiz keskin olarak hissedilen bir ekonomik krizin içerisinden geçiyor. Öyle ki krizin etkisini sadece emeğini satan emekçilerden değil sokak röportajlarında izlediğimiz “derdi okulunu düşünmek” olması gereken ortaokula giden bir çocuğun, derdi emeklilikten sonraki günlerini sıkıntısız geçirmek olması gereken yıllarca emek vermiş, çalışmış bir emekli amcamızın ağzından duyuyoruz. Erkek kuaförlerinde bile yapılan futbol muhabbetlerinin yerini tümüyle elektrik, doğalgaz faturaları ve geçim sıkıntısı almış durumda. En temel gıda maddelerini alırken bile o tezgâhın önünde durup düşünüyor, alıp almamak arasında kalıyoruz.

Yukarıda bahsettiklerimiz biz emekçilere reva görülen hayatın ekonomik tarafı sadece. Krizin ortaya çıkardığı bu tabloyu biz yaratmadık ama faturası bize kesilmekte!

Diğer taraftan siyasal alanda ise “AKP gidecek mi? Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” soruları ile birlikte millet, cumhur, üçüncü, demokrasi ittifakı tartışmaları devam etmekte. Tamamen emekçilerin siyasal alanı tarif etmediği bu tabloyu da biz yaratmadık ama bize dayatılan tablo bu!

Ülkemiz mafyaların cirit attığı, uyuşturucu kullanımında ve ticaretinde birinciliğe oynayan, yargının tümüyle iktidarın ve çetelerin oyuncağı olduğu, yolsuzlukların, hukuksuzlukların pik yaptığı bir cenderenin içerisinde debeleniyor. Bu tabloyu da biz yaratmadık ama dışarıya taşan bu irinden hesap yine bize kesiliyor!

Bu kadar olumsuz bir tablonun içerisinde gülmek, umut edebilmek mümkün mü?

Mümkün!

Bu olumsuzlukların içinde 2022’de umut veren gelişmelerde oluyor .

Yukarıdaki tabloyu değiştirecek olan işçi sınıfının metal sektöründe, Çimsetaş, Farplas fabrikalarında, Yemeksepetinde, Migrosta, çorap fabrikalarında, Antep’te tekstil fabrikalarında, inşaat sektöründe, gemi sökümünün yapıldığı tersanelerde insanca yaşamak için grevler, işyeri işgalleri yaptığı direnişlere şahit oluyoruz.

Emek Çalışmaları Grubunun aktardığı son bilgilere göre şu an ülkemizde 65 işyerinde greve çıkılmış durumda. Bu grevlerin sektörel dağılımlarına baktığımızda 29’u tekstil, 10’u taşımacılık, 7’si petrokimya, 6’sı metal, 4’ü gemi yapımı, antrepo, depo ve inşaat, gıda ve madencilikte ise 2’şer diğer işkollarında da toplam 3 grev hali hazırda devam etmekte.

Bu yazıda uzun zamandır direniş sahasında pek görülmeyen fakat grevlerin neredeyse yarısını oluşturan 29 tekstil işyerinde işgal veya direnişte bulunan tekstil işçilerine değinmeye çalışacağız.

Tekstil işçileri direniş sahnesindeki yerini yeniden alıyor mu?

Tekstilde grev dalgasının ilk ateşini Alpin Çorap işçileri yaktı. Alpin Çorap patronunun erkek işçilere 1800 TL, kadın işçilere ise 1500-1600 TL arasında yaptığı zammın günün koşullarına göre az kalmasının yanında, kadın işçilere daha az zam yapılması da emekçiler arasında yapılan bir ayrımı göstermekteydi. Özü itibariyle direnişin ilk çıkış noktası verilen zammın düşük olması iken fitili ateşleyen ise kadın ve erkek işçiler arasında yapılan ayrımdı. Nerdeyse isteklerinin çoğunu kabul ettiren Alpin Çorap işçileri %70 zam alarak kazanım elde etmiş oldular.

Alpin Çorap işçilerin yaktığı ateş İstanbul Esenyurt ve Beylikdüzü’nde bulunan fabrikalarda bir zincirleme olarak devam etti. Berr Çorap, Türkmenler Çorap, Şimşek Çorap, Cbn çorap derken liste uzadıkça uzamaya başladı. Bir diğer çorap fabrikası olan Öztas Çorap’ta ise işçiler Kod-49’dan işten çıkarılmakla tehdit edilmelerinin yanında bu tehdit uygulamaya konularak 68 işçi Kod-49 ile işten atılmış ve işçiler örgütlü oldukları DERİTEKS sendikasından istifa etmeye zorlanmışlardı. Patronlar işçileri kara listeye alıp bir daha çorap sektöründe iş bulamayacaklarını da tehditleri arasına eklemekten geri de durmuyorlardı. Öztaş Çorap’ta 3 gün süren direniş, maaşların 5400 TL’den 6500 TL’ye yükselmesi, işten atılan işçilerin kayıp günlerinden kesinti olmayacak şekilde sona erdi.

Darinda Çorap işçileri de direnişlerine devam ederken, Dilek Dindar’ın “Emek Bülteni” programına konuşan Darinda işçisinin söyledikleri bize doğru yolu gösteriyordu: “Benim umudum var! İşçiler örgütlenerek hakkını istiyor”.

Tekstilde çorap sektöründe çalışan işçiler insanca yaşamak için haklarını isterken peki krizi bahane edip işçilere insani ücreti reva görmeyen çorap üreticisi patronları ne durumda?

Dünya Gazetesi’nden Yener Karadeniz’in haberinden bir alıntı yapmak çorap sektörünün durumu hakkında bize sağlıklı bir bilgi vermekte. Haber şöyle;

Çin’in ardından dünyanın en büyük 2. çorap üreticisi olan Türkiye, yılı 1.2 milyar doları aşan ihracata imza atarak tüm zamanların rekorunu kırmaya hazırlanıyor. 4-5 aylık siparişlerini şimdiden alarak seneyi kapattıklarını dile getiren sektör temsilcileri, artan talebin yatırım ortamını da hareketlendirdiğini söyledi.

Ticaret Bakanlığı verileri de söz konusu iddiayı destekliyor. Bakanlık verilerine göre son bir yılda 14 şirket, 352 milyon TL’yi bulan yatırım yaptı. Bu yatırımlar arasında en önemlisi ise Özcanlar Tekstil Tarafından hayata geçirildi. Şirket, 150 milyon TL yatırım ile Tekirdağ’da yeni bir yatırım yaptı. Söz konusu tesiste 130’dan fazla da istihdam sağlandı.

Yatırımlarda öne çıkan diğer şirketler ise 44 milyon TL’lik yatırım ile Naisa Tekstil ve 30 milyon TL ile de Gönültaş Tekstil. Salgın döneminde ihracatta sınırlı kayba karşılık iç pazarda ise yüzde 50’ye yakın düşüş yaşayan sektör şirketleri normalleşme ile birlikte salgın öncesine döndü.

Sektörde hali hazırda irili ufaklı 2 bin civarında firma ve bu şirketlerde 80 bini aşkın çalışan bulunuyor. Çorap Sanayicileri Derneği Başkanı İlker Öztaş, dernek olarak sektörün yüzde 95’ini temsil ettiklerini belirterek, açılmalar salgının yaralarını da en hızlı saran sektör olduklarını ifade etti. Öztaş, “Salgın yurt dışına oranla iç piyasada daha fazla daralmaya sebep oldu. Siparişler azaldı. Yurtdışı çorap talebinde herhangi bir değişiklik olmadı.

Normalleşmeyle birlikte ise firmalarımızın çoğunluğunda çorap talebi artmış durumda. Firmalarımızın büyük kısmı şimdiden 4-5 aylık siparişlerini aldı ve hatta seneyi kapattı. İçinde bulunduğumuz yılın aynı döneminde ihracat, 2019’a göre yüzde 14,11 2020’ye göre ise yüzde 36,54 artarak 596,95 milyon dolara ulaştı.

İlk yarı verileri, yılın tamamında 1,2 milyar dolar ihracat bandını aşacağımızı gösteriyor” dedi. Sektör geçen yıl 1 milyar 49 milyon dolar ihracata karşılık 300 milyon dolara yakın da iç pazar büyüklüğüne sahip. Türkiye çorap sanayinin yüksek üretim gücü ve kalitesi ithalatın da hızla azalmasına yol açmış. Son 5 yılda çorap ithalatı 50 milyon dolarlardan 14 milyon dolara kadar gerilemiş. Temmuz ayı itibari ile söz konusu rakam 7 ayda yalnızca 4,6 milyon dolar olarak gerçekleşmiş. Söz konusu rakamlara bakıldığında çorap sanayi net dış ticaret fazla açısından oransal olarak en başarılı sektörlerden biri olarak öne çıkıyor.¹

Haber bize çok net bir şeyi göstermekte. İşçilerine sefalet ücretini reva gören çorap fabrikası patronlarının bir eli yağda bir eli balda.

Sefalet ücretli demişken Birleşik Metal İş’in yaptığı Açlık ve Yoksulluk Ocak Ayı Raporu’na göz atmakta fayda var.

Raporda dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı Ocak 2022 için 4131 TL. Bu harcama diğer bir deyişle açlık sınırı olarak ifade edilmekte ve sadece gıda için yapılması gereken minimum tutardır. Açlık sınırı üzerinden hane halkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı 14 bin 288 lira olarak gerçekleşmiştir.

Açlık sınırının 4.131 TL yoksulluk sınırının 14.000 TL olduğu bir durumda çorap işçilerinin aldığı maaşlara baktığımızda yoksulluk sınırının çok çok altında, açlık sınırının biraz üzerinde. Ki bu hesabın içerisinde kira fatura giyim gibi zaruri harcamalar ihmal edildiğinde ikisinin arasında alınan maaşla yaşamaları isteniyor. Çorap patronları trilyonlarca paralar kazanırken işçilerinden bu şekilde yaşamalarını bekliyorlar. Emek sömürünün yüksek olduğu tekstil sektöründe işçilerin kazanımla sonuçlanan direnişleri bile açlık sınırının bir tık üzerinde yaşamaya yetmiyor.

Tekstil ürünlerinin insanlar için toplumsal bir ihtiyaç olduğu bir alanda özel sektör patronlarına verdiği teşviklerle sermaye iktidarı da karlarına kar katlamalarına olanak sağlıyor.

Sonuç olarak tekstil sektörü, özel sektörün elinden alınıp kamusal bir sektör haline gelmek durumundadır.

Bunun için tekstil işçileri ekonomik taleplerinin yanında şu talepleri de gündeme getirmelidir;

• Çalışma saatleri insana yakışır olmalıdır. 8 saatlik işgünü, 40 saatlik iş haftası istiyoruz.

• Ekmeksiz köfte, emeksiz iş olmaz. Emeğimizin karşılığı açlık sınırındaki asgari ücretle olmaz. Yoksulluk sınırının üzerinde ücret istiyoruz.

• Sigortamız geleceğimiz ve bugünümüzdür. Sigortasız çalıştırılmaya son verilmeli, aldığımız maaş üzerinden primlerimiz yatmalıdır.

• Tekstilde taşerona, ayrımcılığa, kayırmaya son. Eşit işe, eşit ücret statüsü belirlenmeli, günlük, geçici işler değil, kalıcı işler sağlanmalıdır.

• Tekstil işyerlerinde çocuk işçi çalıştırmak yasaklanmalıdır. Meslek liselilerin “staj” adı altında sömürüsüne son verilmelidir

• İşin güvenliği, işçinin güvenliğinden ve sağlığından geçer. İş sağlığı ve güvenliği kurullarında işçi temsilcilerinin çoğunlukta olmasını istiyoruz. Beşten fazla işçinin çalıştığı tüm işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği kurulları kurulmalıdır.

• İşçiler sağlıklı koşullarda çalıştırılmamalıdır. Her işyerinde sağlık personeli bulunmalı, çalıştığımız işyerlerinde üç ayda bir sağlık kontrollerimiz yapılmalıdır.

• İşimizin güvenliği, eğitimden ve koruyucu donanımdan geçer. Bütün işçilere iş sağlığı ve iş güvenliği eğitimleri eksiksiz bir biçime verilmeli, işin gerektirdiği koruyucu donanımlar mutlak olarak sağlanmalıdır.

NOTLAR

  1. https://www.dunya.com/ekonomi/kapali-fabrikayi-actirip-corap-istediler-haberi-631513