Sosyalist ittifak üzerine III: Üçüncü mü dördüncü mü?

Öncelikle hangi politik başlığın öne çıkacağından bağımsız bir şekilde ele alınması gereken en temel nokta düzen karşıtı bir konumlanıştır. Bugün toplumsal tepkinin nereye yöneleceği ya da sosyalistlerin topluma göstereceği hedef açısından mevcut düzenin “sürdürülebilir/yenilenebilir” bir restorasyon siyasetine çanak tutacak bir politik tutum baştan reddedilmelidir.

Sosyalist ittifak tartışmaları, seçimler yaklaştıkça, güncel siyasetin konusu olmaya devam ediyor. Farklı düzlemlerde ve yoğunlukta ele alınan bu gündemin unutulan en önemli kısmı ise bize göre hangi ilkeler etrafında bir güç birliğinin şekilleneceği konusudur.

Hem ülkenin temel sorunlarına yönelik politik söylem noktasında hem düzen siyasetindeki güçlerin politik eksenleri bağlamında hem de sol/sosyalist güçlerin kimliklerinin toplumsal ifadesi anlamında, hangi ilkeler etrafında bir güç birliğinin şekilleneceği büyük önem taşıyor.

Öncelikle hangi politik başlığın öne çıkacağından bağımsız bir şekilde ele alınması gereken en temel nokta düzen karşıtı bir konumlanıştır. Bugün toplumsal tepkinin nereye yöneleceği ya da sosyalistlerin topluma göstereceği hedef açısından mevcut düzenin “sürdürülebilir/yenilenebilir” bir restorasyon siyasetine çanak tutacak bir politik tutum baştan reddedilmelidir. Sol, sosyalist ya da devrimci güçler, sermaye düzenini, kapitalizmi, sermaye iktidarını karşılarına almadan mevcut düzenin restorasyonundan ibaret bir evrimci anlayışla ancak ve ancak bugün ortaya çıkan düzen muhalefetinin destekçisi ve meşrulaştırıcısı olurlar, ötesi değil. Bugünkü verili durum, “bu düzen değişmeli” söyleminin maddi zemininin güçlendiği bir dönemdir. Düzen karşıya alınmadan, solculuk mümkün değildir. Truva atı misali kaleyi içeriden fethetmek gibi taktikleri, toplumsal dönüşümün bir aracı olarak görmek büyük bir yanılgıdır. Toplumun yüzünü sola dönmesinin yolu, düzeni değiştirme programının, projesinin ve temsiliyetinin yaratılmasından geçer. Hangi politik başlıkların öne çıkacağı, çıkması gerektiği ayrı bir başlıktır, ancak siyasette söylem ve hareket kadar durduğun yerin de tarif edilmesi, çok önemlidir.

Bütün bunlarla beraber, ülkenin içinden geçtiği kesitte toplumsal ve siyasal sorunlar bellidir. Sol, güncel siyaset yapacaksa ya da topluma seslenecekse emekçi sınıfların taleplerine ses verecek ve buna öncülük edecekse, emekçi sınıfların siyasi temsiliyetini üstlenecekse, ülkenin temel sorunlarına dönük bir toplumsal ve siyasal programı ortaya koymak durumundadır. Ekonomik krizin yol açtığı yıkım, yoksulluk, gelir adaletsizliği, geleceksizlik, işsizlik gibi doğrudan emekçilerin sorun ve taleplerine yanıt verilmelidir. Şüphesiz, böylesi bir yanıtın karşılığı doğrudan yağma, rant ve sömürü düzeninin karşısına alınması, kamucu bir ekonomi politikasının ve taleplerinin şekillenmesidir.

Bugün ülkemizin en önemli sorunlarının başında tarikat ve cemaat örgütlenmeleri gelmektedir. Bu konu sadece laikliğin tasfiyesi söylemi üzerinden değil, bizatihi doğrudan emekçi sınıfları ilgilendirdiği için de böyledir. Ülkemizin temel sorunu haline gelen gericiliğe, tarikat ve cemaat örgütlenmelerine karşı net bir politik söyleme sahip olmadan ya da başka bir deyişle tarikat ve cemaatlerin yol açtığı toplumsal çürümeyi, kadın düşmanı gerici siyasetini ve sömürünün ideolojik kılıfı haline gelen cemaat/tarikat örgütlenmesini karşıya almadan siyaset yapabilirsiniz, ancak yaptığınız siyasetin sol/sosyalist olarak nitelenmesi çok tartışma götürür. İdeolojik tarafını bir tarafa bırakalım, AKP iktidarının yol açtığı en büyük tahribat ülkemizde gericileşmenin önünün açılmasıdır. Bu temel toplumsal ve siyasal soruna karşı sol ne diyecektir? Yoksa sadece değinip zamana bırakıp, AKP eliyle kurulan yeni rejimle “helalleşecek midir?”

Güncel siyaset üzerinden devam edeceksek, ülkenin, toplumun ve emekçi sınıfların en büyük sorunlarından bir tanesi de öğrenim birliği sorunudur. Özel okulların ve paralı eğitimin yol açtığı büyük tahribat, vakıf, dernek, kurs adıyla gericiliğin eğitim kurumlarını ele geçirmesine yol açmıştır. Büyük bir toplumsal ve özelde emekçi sınıfların doğrudan muhatap kaldığı bu soruna dönük olarak solun kamucu ve laik bir güncel programatik çözümü ortaya koyması gerekliliktir. Sosyalist siyaset, Meclis’te kaç milletvekili olacağının hesabı değil, doğrudan solun toplumun karşısında neyi savunduğudur!

Sol, tek adam yönetimine, istibdat yönetimi anlamına gelen tek adam rejimine kökten karşıdır. Ancak sermaye düzeninin idare biçimini iyileştirmek solun görevi değildir. Sol emekçi sınıfların örgütlenmesinin önündeki engelleri kaldırma mücadelesini sürdürürken, Meclis’in üzerinde hiçbir gücün olmaması gerektiğini savunur. Sosyalist hareketin başkanlık rejimine karşı olması, düzen muhalefetinin iyi polis rolüne prim vermesini asla gerektirmiyor. Kaldı ki, bugün Türkiye’de AKP’nin önünü kimlerin açtığı herkes tarafından biliniyor; bu listede ülkenin sosyalistlerini ve komünistlerini bulamazsınız. Başkanlık rejimine karşı sol nasıl mücadele edeceğini ve nasıl tutum alacağını bilir, ancak bu söylem üzerinden solu düzen muhalefetinin peşine takma girişimlerine mutlak bir çizgi çekmelidir. İkisi ayrı şeylerdir. Tam da bu nedenle, “AKP’ye hayır ya sonrası” ya da “AKP’den farklı ne öneriyorsunuz?” sorusu yüksek sesle sorulmalı, tartışılmalı ve dile getirilmelidir. Avrupa Birliği ile uyum, uluslararası kapitalizmle uyum, ülke ekonomisinin teslim edildiği yabancı sermayeyle uyum programını temsil eden düzenin restorasyoncu kanadıyla, solun arası açıktır! Çünkü bugün emekçilerin ekonomik talepleri emperyalizme tavır alınmadan savunulamaz!

Sosyalistlerin güç birliğinin, hangi ilkeler ve program üzerinden yükseleceğinin tartışılması gerekiyor. Kamucu, laik ve emperyalizm karşıtı bir toplumsal program ve ilkeler ortaya konmak durumundadır. Yoksa milletvekili sayılarına kilitlenmiş ve bunun yolu üzerinden bir politik yol arayışı, solun ilkelerinden uzaklaşmasına ve toplumsal-siyasal bir alternatif ve güç haline gelememesine bir kez daha neden olacaktır.

Bu açıdan, bugün üçüncü mü yoksa dördüncü mü ittifakın kurulması gerektiği yanlış bir tartışma eksenidir. Düzen siyasetinin kavramlarıyla sosyalist ittifakı numaralandırmak yerine önce devrimci bir ittifakın nasıl olacağı, nasıl şekilleneceği ve ilkeler ortaya konmak durumundadır.

Üçüncü ya da dördüncü değil biz devrimci bir ittifaktan yanayız. Devrimci bir ittifak, devrimci ilkeler üzerinden kurulur!