Anayasa tartışmalarına bir giriş denemesi

Aptallık ve/veya ihanet! Balık hafızalı ülkemizde hatırlayan kalmış mıdır, bilemiyorum. Hatırlatalım: 1 Kasım 2015 tarihinde yapılan seçimler sonrasında AKP cenahı bir dönemin kapandığını dillendirmişti. Kastedilen “Gezi” parantezinin kapatılması idi. Sonrasında da esas parantezin yani "Cumhuriyet" parantezinin kapatılmasından bahsedilmişti. Ne Gezi ile ne Cumhuriyet ile hesaplaşmaları bitmedi.

Bu yazı yayınlandığında Cumhuriyetin 100. yılına 19 gün kalmış olacak. Yılları tek tek sayarsanız böyle. Oysa başka bir açıdan baktığımızda, 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet’in yüzüncü yılına ulaşamadan sona erdiğini de söyleyebiliriz. Muhakkak bunu söylediğimizde kızan çok olacaktır. Keşke kızmak yerine üzerine düşünülse!

Peki, hangi açıdan baktığımızda 1923 Cumhuriyeti’nin sona erdiğini söyleyebiliriz? İzninizle biraz kolaycılığa kaçacağım ve üç yıl önce yazdığım bir 29 Ekim yazısından kopya çekeceğim. Üç yıl önce şunları yazmışım: Adalet ve Kalkınma Partisi eli ile vücut bulan şu anki rejim ise kendisini 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigmalarının yerine inşa etmeye çalışıyor. Kastedilense esas olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin felsefesinde ve rejiminde köklü bir dönüşüm, 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesidir. Kuruluş felsefesinden, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı kimliğinden tamamen ayrı hatta yeni bir “cumhuriyet” kurumsallaştırılmaktadır. Bir yandan dinselleşmenin kurumsallaşması ve hukuksallaşması hedefi ile hareket edilmekte, diğer yandan dış politikada bir dizi plan hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Tüm bunların yanında emeğe ve emek güçlerine karşı kuralsız müdahalelerde bulunulmaktadır.

Bugün geldiğimiz noktada, alıntıda bahsi geçen, “dinselleşmenin kurumsallaşması ve hukuksallaşması” hedefinde ne yazık ki sona gelindiğini söyleyebiliriz. Yeni yapının ana öğesi olarak dinselleşme büyük ölçüde kurumsallaştırıldı. Şimdi de rejimin ve ana öğesi olarak da dinselleşmenin “hukuksallaşması” hedefi ile hareket ediliyor. Yeni anayasa tartışmaları tam da buraya oturmaktadır.

Sağı (zaten konu dışı) ve solu ile düzen içi hiçbir aktörün gelinen bu noktaya ilişkin temelden bir itirazı bulunmamaktadır. Anayasa tartışmaları biraz daha ete kemiğe bürünsün, (ne yazık ki) bunu hepimiz daha net göreceğiz. Ama bu durumun kendisi, geniş kitlelerin de gelişmelere ilişkin bir itirazı olmadığı anlamına gelmemektedir. Tam aksine bu ülkede “her şeye rağmen” kapsanamayan on milyonlarca yurttaş bulunmaktadır. Büyük ağırlığı “cumhuriyetçi” reflekslerle hareket eden bu toplamın seçimlere gelindiğinde düzen içi aktörlere oy vermek zorunda kalması da yanıltıcı olmamalıdır. Kitlelerin seçime (ve meclise) yönelik halen umut beslemesi, seçimlerde de belli başlı aktörlere mahkûm kalması (bir yerden sonra) onların “sorunu” değildir.

Düzen içi aktörlerin gelinen noktaya ilişkin temelden bir itirazı bulunmamaktadır dedik. Gerçekten de “taraflar” arasında süren tartışmalar esasen “modele” ilişkindir. Tartışmalar başkanlık rejiminin düzeltilmesinden tutun da parlamenter sisteme geri dönüşe kadar bir dizi açıdan yürütülmektedir. Ancak bu kadar! Nihayetinde, bu tartışmaları sürdürebilmek için yapmaları gereken (ve yapacakları) anayasa tartışmalarına katılmak olacaktır. Adı üzerinde, onlar düzen içi aktördür. Bu aktörlerin sol kanadı için, örneğin, Anayasanın ilk dört maddesine “dokunulmaması” yeterli olacaktır. Öte maddelere ne olmuş, kime ne!

2010 referandumunda yaşananlar mı dediniz. Geçiniz. İster aptallıkla ister ihanetle açıklayabilirsiniz. Ama bir dizi aktörün oradan (da) çıkaracağı ders yoktur.

Aptallık ve/veya ihanet! Balık hafızalı ülkemizde hatırlayan kalmış mıdır, bilemiyorum. Hatırlatalım: 1 Kasım 2015 tarihinde yapılan seçimler sonrasında AKP cenahı bir dönemin kapandığını dillendirmişti. Kastedilen “Gezi” parantezinin kapatılması idi. Sonrasında da esas parantezin yani “Cumhuriyet” parantezinin kapatılmasından bahsedilmişti. Ne Gezi ile ne Cumhuriyet ile hesaplaşmaları bitmedi. Ne yazık ki, çok da yol aldılar. Devletin yeniden yapılandırıldığı, bütün kurum ve mekanizmalarının yeniden tarif edildiği bu süreçte önceki rejimden arta kalanlarda yapıya adapte edildi, uyum göstermemekte direnenlerse tasfiye edildiler.

İşte, bu nedenlerle, ülkenin yurtseverleri, ilericileri çizgiyi tam buraya çekmelidirler. Adlı adınca, yeni anayasa çalışmaları doğrudan “yeni” rejimin tesisiyle ilgilidir. Esasen de iktidarlarını kalıcılaştırma çabası içindedirler. Yalnızca bu nedenle dahi, bu ülkenin ilericileri bu tartışmanın kıyısından bile geçmemelidir.

Peki, ne yapacağız?

Öncelikle doğru soruyu sormalı, ardından da doğru tartışmayı yapabilmeliyiz.

Üç yıl önceki yazımda yer alan, halen güncel olan soruyu burada tekrarlayayım: Emperyalizme, saltanata ve hilafete karşı kurulan Cumhuriyet bugün geleceğe hangi zeminde, hangi programla ve hangi toplumsal güçlerle, nasıl taşınacaktır?

Bizim sorumuz budur.

Bu aynı zamanda “nasıl bir Cumhuriyet?” sorusudur.

Rahatlıkla söyleyebiliriz, 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında oluşturduğu kamucu, aydınlanmacı ve bağımsızlıkçı kimlik bugün için sosyalizmin ayağını bastığı zemindir. Ve bu değerler günümüzde ancak sosyalizm tarafından ileriye taşınabilir durumdadır.

Buradan devam edelim…

Yazarın Diğer Yazıları
Bıktırıcı tekrarlar 29 Kasım 2023
Adalet Bakanı ne dedi? 7 Kasım 2023
Makas değişimi mi? 24 Ekim 2023