BAŞYAZI | "Ogün Samast ve Şeyh Sait" rejimi

"Bugün Şeyh Sait’e "sadece" Kürtlük üzerinden bakan siyasi yaklaşım, tam bir körlük içindedir. Şeyh Sait’i gerici bir figür olarak görmeyip, laikliği savunan sola Şeyh Sait savunusu üzerinden düşmanlık üreten siyasetin yanaşacağı liman ne yazık ki düzenin sığ suları olacaktır."

Yerel seçim “hesap kitapları” gündemi belirlerken, ülkenin gerçek sorunlarına ise parmak basılmıyor. Çünkü düzen siyaseti ve “düzen muhalefeti” seçimlerde koltuk ve makam kapmayı başarı olarak görürken (bunu da siyaset yapmak sanıyor) ülkenin ve emekçilerin gerçek sorunları ya da ülkeyi/emekçileri tehdit eden gerçek/fiili olguları görmezden geliyor. Sol adına siyaset yapan sosyalist partilerin de bu yola girdiğini, sol/devrimci siyaseti yerel seçim hesapları ve pazarlıklarıyla ikame ettiğini ayrıca, ne yazık ki, belirtmek gerekiyor.

İyi Parti, yerel seçimlerde CHP’yi desteklemeyeceğini ilan etti. İYİP, bunu “hür ve müstakil partiyim” üzerinden gerekçelendirerek kendisine saygı duyulmasını istiyor. Ancak MHP’den tasfiye edilirken CHP olmasaydı, kendisini “hür ve müstakil” görmek isteyen İYİP bugün olmayacaktı. CHP ise, kendisinin kol kanat gerdiği ve kurulmasına ön ayak olduğu İYİP’in “satışı” ile karşı karşıya. Fakat asıl önemli olan İYİP’in aldığı bu kararın aynı zamanda AKP’ye payanda olmak anlamına gelmesi. CHP sağı kollamış, destek vermiş, Meclis’e sokmuş, ancak sağ CHP’nin sırtından inerek AKP’ye payanda olmuştur. Bu, aynı zamanda başını CHP’nin çektiği Millet İttifakı’nın da kısa bir tanımıdır.

CHP’li “goygoycu” köşe yazarları ve TV yorumcuları İYİP’i eleştiredururken, yandaş kalemler ise siyasette kendi başına var olmanın maharet olduğunu söyleyiverip AKP övgüsünden geri durmuyorlar. Ama AKP’nin bugün MHP’ye ve HÜDA-PAR’a muhtaç olduğunu ise yazıvermiyorlar.

Yerel seçim hesapları bir kez daha muhalefeti teslim almış durumda. Ancak rejimin sahipleri, adım adım yeni rejimin kolonlarını dikmeye devam ediyor. Yerel seçim hesabı siyasetin yerine aritmetik oy hesaplarına dönüşüyor, rejimin ise taşları adım adım döşeniyor.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne AKP tarafından atanan kayyum yönetiminin, Diyarbakır-Elazığ otoyoluna Cumhuriyet’e karşı ayaklanan irticacı Şeyh Sait ismini vermesi, bugün ülkenin geldiği noktayı göstermesi bakımından çok önemli bir olgu olarak görülmelidir. Cumhuriyet’in 100. yılında doğrudan Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait isminin bir otoyola verilmesi sıradan bir vaka değildir. Bu kararın hükümet ve valilik dışında verilemeyeceği/verilmediği açıktır. Bu gerçek, bugün devletin kodlarının da değiştiğini gösterirken, mesele tek başına AKP’nin HÜDA-PAR’a ödediği bir bedel olmanın ötesinde bir anlama da sahiptir. Artık karşımızda bulunan rejim, doğrudan Cumhuriyet’in, irticanın ve laiklik düşmanlığının sembol ismini yaşatmakta ve meşru ilan etmekte beis görmemektedir. Osmanlı padişahı Abdülhamit isminin sağa sola verilmesi bir şey iken, bu sefer Şeyh Sait isminin doğrudan Cumhuriyet’e karşı ayaklanan bir figür olarak devlet katında muteber sayılması, karşımızda 1923 Cumhuriyeti ile uzaktan yakından ilgisi olmayan ve hatta doğrudan 1923 ile hesaplaşan bir rejim olduğunu ortaya koymaktadır.

AKP tarafından ilan edilen Anayasa gündemi, bu olgu görülmeden nasıl ele alınabilir ki?

Yeni rejimin kodlarının simgesel bir başka pratik adımı da Ogün Samast’ın serbest bırakılmasıdır. Samast’ın serbest bırakılmasını hukuki süreç ya da prosedür olarak görmek, AKP’yi ve devleti çok tanımamak anlamına gelir. Can Atalay konusunda Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını yok sayan ve hatta AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan bir durum ortada değil mi? Herkes bilir ki, devlet tercih etseydi Hrant Dink’in katili Ogün Samast serbest bırakılmazdı. Ancak “müesses nizam” kendi adamını yeri ve zamanı geldiğinde serbest bırakmış; yıllar önce Hrant Dink’in katledilmesi üzerinden kıyamet koparan ve siyasi rant sağlayan bugünkü iktidar da “müesses nizamın” iktidar partisi olarak bu kararın altına imzasını atabilmiştir. Hrant Dink’in öldürülmesinin arkasında FETÖ’cülerin bulunması bir şeydir. Ancak Hrant Dink’in katledilmesinin AKP iktidarının önünü açmış olması, işin asıl üzerinde durulması gereken boyutudur. Bugün ise FETÖ’cüleri her fırsatta hain ilan eden AKP’nin ve “müesses nizamın” FETÖ’cülerin talimatıyla kurşunu sıkan Ogün Samast’ı serbest bırakmış olması, meselenin bam teline basan başka bir boyuttur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra sola karşı milliyetçilik ve dincilik emperyalizm tarafından kullanılmıştı. 12 Eylül faşist cuntasının, “Türk-İslâm sentezi”ni gündeme getirirken boşuna konuşmadığını bugünden bakarak söylemek mümkün. Türk-İslâm sentezi, MHP ve AKP iktidarıyla tecelli etmiş; yanına HÜDA-PAR’ı alıp Kürt-İslâm sentezini de kendisine eklemiş, sonuç ise başkalaşan bir Cumhuriyet olmuştur. Bu başkalaşım, bugünkü rejimi Cumhuriyet olmaktan çıkarmış, padişahlıktan ileri meşrutiyetten geri bir “ara rejim” yaratmıştır.

Bugün Şeyh Sait’e “sadece” Kürtlük üzerinden bakan siyasi yaklaşım, tam bir körlük içindedir. Şeyh Sait’i gerici bir figür olarak görmeyip, laikliği savunan sola Şeyh Sait savunusu üzerinden düşmanlık üreten siyasetin yanaşacağı liman ne yazık ki düzenin sığ suları olacaktır. Göremedikleri şey, faşist-gerici karması bir karşı-devrimin Türk ve Kürt emekçisi ayırt etmeden faşizmi ve gericiliğin rejimini kurmuş olmasıdır.

Şeyh Sait ismini yaşatmak isteyenler, aynı zamanda Ogün Samast’ı serbest bırakanlardır. Asıl kurulması gereken bağ burasıdır. Bu bağ kurulmadan ne bugünkü rejim anlaşılabilir ne de başta Kürt emekçileri olmak üzere bu ülkenin bütün emekçilerinin eşitlik, özgürlük ve kurtuluş mücadelesi ileriye taşınabilir.