AKP dönemi Türkiye İsrail ilişkileri: Sen benim eski değil eskimeyen dostumsun
18-10-2023 18:082001 yılında başlayan Irak işgaline AKP’nin alenen katılmaya çalışması, bununla birlikte 2002 yılından itibaren Müslüman Kardeşler yapılanmalarına sürekli destek verilmesi/iletişimde olunması gibi faaliyetler ışığında Türkiye’nin bölge coğrafyasında arabulucu-yatıştırma eksenli dış politikasından yavaş terk edileceği ve yerine revizyonist bir bakışın ortaya koyulacağı anlaşılmış oldu.
Ege Yıldırım
Kuruluşundan beri Ön Asya’daki istikrarsızlıkların ve çatışmaların bir numaralı odaklarından olan İsrail Devleti’nin Türkiye ile ilişkileri her zaman inişli çıkışlı fakat devamlılık esaslı olmuştur. Bununla birlikte İsrail’in iktisadi ve bölgesel askeri işbirlikleri açısından Ön Asya ve Kafkasya’daki en büyük ortaklarından biri olarak Türkiye, vazgeçilmez seviyede bir ülke konumundadır.
Tarihsel olarak Türkiye – İsrail ilişkileri
1947 yılında İsrail’in kurulmasından başlayan ilişkilerin, Türkiye’nin İsrail’i tanıyan ilk Müslüman çoğunlukta ülke olmasıyla Arap dünyası açısından son derece yıkıcı bir etkisi olmuştu. Bununla birlikte Adnan Menderes dönemi Türkiye’sinin politika anlamında tamamen ABD bağlantılı olmasıyla başlayan süreç Ön Asya’da İsrail’le dostluğa ön ayak oldu.
68’leri 80’lere bağlayan dönemde Türkiye’de başlayan devrimci-sosyalist hareket kendisini Filistin’de de gösterdi. Yüzerce Türk devrimci Filistin’de kamplarda gerilla eğitimi almış, İsrail’le gerek Filistin’de gerek Lübnan’da çatışmalarda yer almıştı. Bu dönemde FKÖ’nün Türkiye’de Ecevit döneminde ofis açması, Arap-İsrail Savaşları kaynaklı diplomatik gerilimi de arttırmıştı. 12 Eylül’e kadar giden süreçte Türkiye, Arap devletleri ve Arap halkıyla barışmaya çalışmış ve savaşlarda tarafsızlığını korumaya özen göstermiştir.
80’li yıllarla birlikte solun hem örgütsel hem de kitle hareketi olarak ezildiği dönemde 12 Eylül cuntasının birincil faaliyetlerinden biri İsrail’le olan ilişkilerin tekrardan toparlanmak olmuştu. Bunun en bariz göstergesi Tel Aviv’de bulunan Türk Temsilciliği’nin tekrardan Elçilik pozisyonuna yükseltilmesi olmuştur. Cunta rejiminin yerini 1983 seçimlerinde Özal’a bırakmasının ardından ekonomik ve askeri işbirliğinin yükseldiği bu ortamda, Türk Ordusu ve İsrail Ordusu’nun ortak tatbikatlar ve istihbarat paylaşımları yaptığı süreç, ilişkilerin tavan yaptığı dönem olarak kaydedilmişti.
Erbakan döneminde ilişkiler her ne kadar limoni ilerlemiş olsa da, sonrasında AKP iktidarına kadar İsrail’le ilişkilerin Türkiye nezdinde her zaman üstte tutulduğunu görmekteyiz. AKP Türkiye’sinde de bu durumun değişmemesi için özen gösterildi/yor.
AKP Türkiyesi ve İsrail ilişkileri
AKP iktidarının başladığı 2002 senesinden bakarsak, İsrail’le ilişkilerden ziyade AKP’nin bölge coğrafyasındaki politikalarına göz atmak daha anlamlıdır. 2001 yılında başlayan Irak işgaline AKP’nin alenen katılmaya çalışması, bununla birlikte 2002 yılından itibaren Müslüman Kardeşler yapılanmalarına sürekli destek verilmesi/iletişimde olunması gibi faaliyetler ışığında Türkiye’nin bölge coğrafyasında arabulucu-yatıştırma eksenli dış politikasından yavaş terk edileceği ve yerine revizyonist bir bakışın ortaya koyulacağı anlaşılmış oldu.
AKP’nin dış politikada revizyonist bakış açısı belki de diğer dönemlere göre açıktan bir söylem olarak kendisi ile aynı fikri yapıdaki örgüt ve partilerle bir arada gözükmesiydi. Türkiye, dış politika sistemi olarak sadece dünyaca kabul edilmiş resmî kurumlar veya devletlerle bağlantı kurarken, AKP’nin özelliği bütün Ön Asya’da kendi ideolojisiyle bağlantılı Müslüman Kardeşler yapılanmalarını destek vermesiydi. O dönemlerde sıkça tartışılan BOP’un eş başkanlığı gündemine bakıldığında yaşanan dış politika değişiminin birbiriyle paralel olması da şaşılmayacak bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin dış politikadaki bu değişimi oldukça radikal olsa da İsrail’le yaşanan gerginliklerin arasında herhangi bir önem arz etmemiş ve hatta günümüze kadar ticari hacim hep büyümüştür.
Gerilim ve yeniden yapılanma
Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerilim olarak üç ana basamak karşımıza çıkmaktadır:
– Hamas lideri ve kurucusu Ahmed Yasin’in suikast sonucu öldürülmesi
– Davos Krizi
– Mavi Marmara baskını ve katliamı.
Bu üç mihenk taşına kısaca bakarsak AKP’nin dış politikada iç söylemi ile dış ilişkilerdeki söylemindeki korelasyon farkı göze batmaktadır. Bir taraftan İsrail’in politikalarını teröristçe bulduğunu söylerken bir taraftan Hamas ile olan ilişkilerinde dahi sıkıntıya uğratacak seviyede ilişkiler kurmaktaydı. Benzeri şekilde, Mavi Marmara baskını ve de katliamı sırasında her ne kadar ilişkilerin kesildiği açıklansa da iktisadi ilişkilerin yukarıda belirttiğimiz grafikte de anlaşıldığı üzere her zaman arttığı gözlemlenmiştir. İlişkiler zamanla İsrail’in Mavi Marmara’daki tutumundan geri çekilmesiyle ve tekrardan elçilik seviyesine çıkarılmasıyla normalleşme sürecine girdi. Ancak bu süreç de AKP’nin çıkar siyaseti adına ülkeyi düşürdüğü noktaları ortaya çıkardı. Mavi Marmara olayında Türkiye tüm hukuki sorumluluğu üzerine alırken, İsrail 20 milyon Euro’luk “kan parası” ile işin içinden sıyrıldı. Bu sürece paralel olarak Mavi Marmara hadisesi üzerinden yapılan anlaşmada Gazze ablukasına yer verilmemiş olması ise AKP’nin “Gazze davasını” satışının belgesi olarak tarihe geçti.
Bu sürecin devamında normalleşme diplomatik olarak yaşanmış olsa da İsrail’in Güney Kıbrıs ile birlikte doğalgaz aramalarına başlaması ile ve Filistin’de yaşanan çatışma ortamlarından kaynaklı yer yer diplomatik açıdan gerilimli süreçlerin devam ettiğini görmekteyiz. Ancak konu İsrail ve gerilim ya da tepki siyaseti olunca siyasal İslâmcı pragmatizmin ve Amerikancılığın nerelere kadar vardığını görmek için 2022 yılı Eylül ayında Azerbaycan ile Ermenistan arasında Karabağ üzerinden patlak veren savaşa dikkatleri çekmek isabet olacaktır. Bu savaşta İsrail ile Türkiye, Azerbaycan’ı desteklemiş, özellikle İHA ve SİHA desteği sayesinde Azerbaycan’ın savaşı kazanmıştır. Türkiye’nin Ermenistan karşıtlığı, İsrail’in ise İran karşıtlığı üzerinden dahil olduğu bu savaşın ABD emperyalizmi ve İngiliz petrol tekelleri için negatif sonuçlandığını söylemek içinse bir neden bulunmamaktadır.
AKP için öncelik nedir?
Yaşanan süreçlerden anlaşılması gereken iki husus vardır. Birincisi, AKP için iktisadi ilişkiler ideolojik saiklerden önce gelmektedir. İkincisi dış ilişkilerde uygulanan iktisadi çıkar politikası, iç siyasete geldiğinde ise bu politikanın yerini ideolojik saikler çerçevesinde yapılan yüksek propagandaya bırakmasıdır. Yani anlaşılacağı üzere AKP siyasetinin içte ve dışta hem ideolojik hem iktisadi hem de kamuoyu nezdindeki durumunu en maksimum seviyede çıkar üstüne kurulu olduğudur. AKP’nin Suriye’deki savaşa doğrudan müdahil olması, bununla birlikte İsrail’in de Suriye’ye karşı yıkıcı faaliyetlere girişmesi, iki ülkenin ortak paydada (Suriye Hükümetine karşı) ister istemez (AKP için) buluşmasına sebebiyet verdi. AKP’nin halen kendi nezdinde BOP planlarına devam etmeye çalışması, İsrail’in de coğrafyayı tekrar dizayn etmeye yönelik tutumu bakalım ne zaman karşı karşıya gelecek ya da karşı karşıya gelmelerine vesile olacak mı, bunu hep birlikte göreceğiz.
Ek olarak, son aylarda İsrail ile Türkiye’nin arasındaki yakınlaşma dinamikleri, İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki uzlaşma arayışı son yaşanan İsrail – Filistin savaşı ile birlikte yeni boyutlar kazanmaya gebe görünmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen ABD açısından değişmez parametre olan İsrail’in güvenliği ve Filistin meselesine dönük emperyalist çözüm meselelerinde AKP iktidarının ve NATO üyesi Türkiye’nin nefesinin nereye kadar yeteceği önemli bir başlık olarak karşımızda durmaktadır. AKP iktidarı, İsrail ile Filistin arasında arabuluculuk, Filistin davasına dönük İslâmcı hayaller, emperyalizmle kurulan ilişkiler ve NATO üyeliği bahsinde elinin tersiyle itemeyeceği bağımlılık ilişkileri üçgeninde dans etme zorunluluğu olan bir döneme girmektedir.