Belgelerle komünistler ve Şeyh Said: İrtica ve işbirlikçilik temel ayrım noktası

Belgelerle komünistler ve Şeyh Said: İrtica ve işbirlikçilik temel ayrım noktası

17-12-2023 14:10

Yüz yıla yakın süre önce Türkyie topraklarında yaşanan Şeyh Sait isyanı ile komünistlerin mücadele hattı ile örtüşme bulunmuyor. Hatta bir karşıtlık ilişkisi olduğunu söylemek de yanlış değil.

Şeyh Said isyanı konusunda çokça yazılıp çiziliyor. Meselenin tarih araştırması boyutunun ötesinde, tarihsel olarak da güncel olarak da siyasal olarak değerlendirilmesi gereken bir konu ile karşı karşıya olduğumuz açıktır. Bu yazımızda 1920’li yıllarda ağırlıklı olmak üzere Türkiye tarihinde komünistlerin Şeyh Said konusunda bakışlarını belgelerle ve alıntılarla paylaşacağız.

Ancak öncesinde Şeyh Said gündemine komünistlerin bakışını özetleyen birkaç başlığın altını çizmek isabet olacaktır.

1-) Şeyh Said feodalizmin temsilcisi ve sürdürücüsü olma arayışında bir figürdür. Türkiye’de burjuva devrim süreciyle birlikte ortaya çıkan tablo feodalizmin temsilcileri ile çelişen ve son tahlilde onların tasfiyesini gündeme getiren bir tablo yaratmıştır. Şeyh Said sınıfsal yönelimi doğrultusunda burjuva devrimi ile hesaplaşma, kapitalizmden geri üretim tarzını hayata geçirecek bir arayış içinde olmuştur. Komünistler tarihselcidir. Dolayısıyla Şeyh Said’in burjuva devriminin gerisindeki sınıfsal siyasal duruşuna sahip çıkacak bir durum yoktur.

2-) Şeyh Said isyanı dinci gerici bir isyandır. Anadolu coğrafyasında o dönem belli bir yaygınlığa sahip olan Nakşibendiliğin bugün de Türkiye siyasetinde ne kadar büyük bir etki yarattığını ve geriye götürdüğünü biliyoruz. Türkiye’de siyasal İslâmcılığın kökleri Şeyh Said’te aranmalıdır. Bu yüzden komünistler Şeyh Said’le gericilik-laiklik bağlamında karşıtlık ilişkisi içerisindedir. İsyanın inanç özgürlüğü, demokrasi vb… başlıklar çevresinde ele alınması ise liberal bir safsatadan ibarettir. Şeyh Said çizgisi, saltanatın ve hilafetin kaldırılmasının, tekke ve zaviyelerin kapatılmasının, eğitim birliği sağlanmasının karşı kutbudur.

3-) Şeyh Said ayaklanması İngiltere’nin bölge ve Musul politikasında işe yarar bir aparat, enstrüman olmuştur. Feodalizmin temsilcisi Şeyh Said’in İngiltere ile karşıtlık değil, işbirliği içerisinde olduğu açıktır. Dolayısıyla, Şeyh Said Cumhuriyet karşıtıdır. 20. yüzyılın başları açısından ulusal kurtuluş mücadelelerinin ve devletleşme pratiklerinin anti-emperyalist temelde gerçekleşmesi önemli olgulardan bir tanesidir. Dolayısıyla Şeyh Said’in Kürtlerin ulusal kurtuluş mücadelesinde bir figür olarak lanse edilmesi feodal-gerici kimliğinin kutsanması dışında bir anlam taşımamaktadır. Burada ikili bir noktaya parmak basmak gerekir. Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu Türk ve Kürt yoksullarının ortak mücadelesi ile gerçekleşmiştir. Bunu bölen ve taraflaştıran bir yaklaşım son tahlilde emperyalizmin işine yarayan bir olgudur. İkinci boyut ise Şeyh Said’in, Cumhuriyet dönemi Kürt isyanlarının neredeyse tümünde olduğu gibi feodal çıkarlarını korumak için ulusal kimliğe ya da ulusal sloganlara sarılmış olma ihtimali olarak ele alınmalı. Ya da bugün Şeyh Said’i büyük bir Kürt ulusal kurtuluşçusu olarak gösterme çabası karşımıza çıkan bir örnektir. İki örnek de yanlışlar barındırıyor. Komünistlerden bu yanlışlara ortak olmaları beklenmemelidir.

Tarihte de böyle olmuş, komünistler hep Şeyh Said isyanına karşı bir pozisyon içerisinde yer almışlardır.

26 ŞUBAT 1925: ORAK ÇEKİÇ GAZETESİ 6. SAYISI (*)

TKP’nin o dönemki yayın organı olan Orak Çekiç gazetenin manşeti “İrticaın başında Şeyh Said değil, derebeylik duruyor; irticaa karşı mücadelesinde Halk Hükümetledir” şeklindedir. Gazetede yayınlanan “Kahrolsun İrtica” başlıklı yazı da doğrudan konu ile ilişkilidir. Yazı şöyle:

Kahrolsun İrtica

Ankara Büyük Millet Meclisi’nde, müfrit (radikal – y.n.)(**) sol burjuvazinin tırnakları, kafasına kurun-ı vustayı (orta çağ – y.n.) dolamış yobazların gırtlağına yapıştı: Erzurum mebusu Ziya Hoca’nın beyanatına her yerde emekçi gençliğin verdiği cevap, memleketin her tarafında, köşe başlarına çivileniyor.

-Kahrolsun İrtica!..

Uzun bacalı fabrikalarda, derin maden ocaklarında, elektrik merkezleriyle vapurlar ve şimendüferlerdde işleyen ameleler bağırdı:

-Kahrolsun!..

Çiftliklerde, tarlalarda çalışan rençberler, ırgatlar, yanaşmalar, fakir köylüler bütün yoksul işçiler tekrarladı:

-Kahrolsun!..

Gelin, ben size, Ziya Hoca’nın kafasını, bir aynanın içi gibi aydınlatayım: Orada, kapkara halifenin, istihsal edici kitlelerin damarlarını somuran, tufeyli sarayını, müstemlekelerin kurumuş etlerini, tatlı bir yemek yerine iştiha ile çiğneyen garp bandıralı bankalarla kucak kucağa bulacaksınız! Hâlbuki, daha dün emekçi Türkiye boğazını sıkan bu iki katil kanlı zinciri, koparmıştı: Sırtındaki İngiliz sermayesiyle, denize beraber yuvarlandılar; halifeyi, maiyetinin önünde, bir köpek gib tekmeyle, beraber kovdular.

Şimdi yine düşman pusudan başını kaldırıyor. Öyle ise, gelin, toplanın: Yağlı, paslı çelik yumruğumuzu, bir daha, kurun-I vustadan miras kalan sarıklı sarıksız bütün mürteci kafalara indirelim; ve tek bir ağızdan, göğsümüzün bütün kuvvetini boşaltarak, bağıralım:

-Kahrolsun İrtica!..

5 MART 1925: ORAK ÇEKİÇ GAZETESİNİN 7. SAYISI

Şeyh Said isyanının değerlendirmesi ve Parti’nin pozisyonu “Yobazların Sarıkları Yobaz Zümresine Kefen Olmalı! Yobazlarıyla, Ağalarıyla, Şeyhleriyle, Halifeleriyle, Sultanlarıyla Birlikte Kahrolsun Derebeylik! İrtica ve Derebeyliğe Karşı Mücadele İçin: Köylüler ‘Köy Meclisleri’, Ameleler ‘Sendikalar’ Etrafında Teşkilâtlanmalıdırlar!” manşetiyle çıkan gazetede yer alıyor.

Gazetenin “İngilizlerin Oynattığı İrtica Kuklası” yazısının satır başları ise şu şekilde:

“Emperyalist devletlerin, Şarktaki müstakil devletleri inhilâl etmek (parçalamak – y.n.) için, öteden beri tatbik ettikleri gayet basit bir usul vardır; (…)

Uzun mücadeleler ve fedakârlıklar pahasına elde ettiğimiz siyasi istiklâl sayesinde, mazinin esaslı bir tasfiyeye tâbi tutulması memleketimizde yeni bir devre küşad etti (açıldı-y.n.). (…) İktisadi ve içtimai (toplumsal-y.n.) inkişafımızı (gelişim-y.n.) güçleştiren ananeleri –hatta menşeleri din olsa bile- yıkmak zaruretini bütün inkılâb mücahidleri hissetmişti. (…)

Bu vaziyet konusunda Anadolu’ya müteallik (ilişkin-y.n.) hedeflerine erişmeye muvaffak olamayan emperyalistler, düşünceye dalmışlardı. (…)

Şark hududumuzdaki zengin petrol havzasını büsbütün benimsemek isteyen İngilizlere, komşu ve kardeş milletleri birbirine saldır(t)mak imkânından mahrum kalınca, Türkiye’yi gaileye sokmak için, bir tek silah kalıyordu, o da cumhuriyet hükümetinin, dini devlet işlerine müdahaleden men etmiş olmasını ileri sürerek İslam ahalinin taassubunu tahrik etmek idi.

Genç hadisesinde, bu silah ile mücehhez (donanmış-y.n.) olan şeyhlerin, ipleri İngiliz zabitleri tarafından çekilen kuklalar gibi hareket ettiklerine şahit olmaktayız. Bu şeyhler, İngilizlerin, İslamiyeti, Şark milletlerini cehalet ve uyuşukluk içinde tutmak içim bir alet tarzında kullanıldığını fark edemeyecek kadar kör değilseler, en deni ve iğrenç menfaatperestler ve hainlerdir. (…) Şeyhlerin ve derebeylerin foyalarının meydana çıkmasına biz seviniyoruz. Çünkü bu vaka derebeyliğin tamamıyla ortadan kaldırılması hususunda mütereddid davranan zimamdarlarımızın (yönetici-y.n.) gözlerini açacak; hilafet ve halife hanedanı hakkında tabik edilen muameleyi Şark vilayetlerimizi haraca kesen mütagallibeye (zorba-y.n.) de, daha büyük bir şiddetle tatbik etmeye hükümeti mücbur edecektir.

Bizzat ahalinin isyanı bastırmak hususunda gösterdiği tehâlük, çalışan halk kitlelerinin, derebeylik usullerinin ilgasıyla ne kadar yakından alakadar olduğunu göstermektedir. Amele ve köylü sınıfı, bu tufeyliler güruhunun mazarrat ika etmelerine medar olacak her türlü vesaitten mahrum edilmelerini, bütün azmiyle talep etmektedir. Bu vesaitin en mühümi şeyhlerin ve beylerin malik oldukları nahiye veya kaza hududlarıyla ölçülen vâsi arazidir. Şûrişten (kargaşa-y.n.) mesul olanlar tecziye (cezalandırma-y.n.) edilir edilmez, bu malikâneler derhal istimlâk edilmeli ve yoksul köylü ve çobanlara tevzi edilmelidir. Arazi ve meralar parçalanmadıkça Şark vilayetlerimizde intizamın iadesine imkan yoktur.”

ÂŞAR’IN KALDIRILMASI KONUSU

Orak Çekiç gazetesinin aynı sayısında Şeyh Said isyanı ile ilgili yapılan önemli bir değerlendirmede âşar vergisinin kaldırılması ele alınıyor:

“Âşarın lağvı bura (Diyarbakır-y.n.) kodamanlarını büyük bir harekete getirdi. Hepsi diken üstünde oturuyor. Âşar lağv olunduğu takdirde hepsinin, bütün mütegallibenin, derebeylerin, murabahacıların menfaatleri dehşetli surette haleldar oluyor. (…) İkinci darbeyi bu haram yiyici güruh, âşar ile beraber mültezimliğin de kalkmasından yiyor. Âşardan hükümetten ziyade mültezimler istifade ediyordu; bunu bilmeyen kalmamıştır, zannederim. Sonra murabahacıların, selemcilerin (tefeciler-y.n.) göreceği ziyan, pek büyüktür. Çünkü âşar ve mültezimlik yüzünden köylünün elinden çıkan servet bu seneden itibaren tohumluk, yemeklik olarak elinde kalacak ve borçlanmaya olan ihtiyaç azalacak.(…)” (Yazan kişi: Diyarbakır muhabiri İlhami)

1925 1 MAYISI’NA HAZIRLIK

Şeyh Said ayaklanması ile birlikte çıkan Takrir-i Sükun Kanunu aracılığı ile gerici, irticacı ve Cumhuriyet düşmanı güçlerin bastırılması yanında komünistlerin ve işçi sınıfı mücadelesi verenlerin de büyük baskı altına alındığı bir dönem girilmiştir. Burjuva iktidarı bu adımları atarken komünistler yaşanan çalkantılı dönemin ortasında 1 Mayıs’a şu bildiri ile hazırlanıyor ve Şeyh Said ayaklanması vesilesiyle gündeme gelen meselelere dair çözüm önerilerini ifade ediyorlardı.

23 Nisan 1925’te çıkan Yoldaş gazetesinde Parti’nin 1 Mayıs sloganları şu şekilde yazılmıştır:

1-) Teşkilât, matbuat, grev hakkı, Türkiye işçisi sendikalar kanunu bekliyor. İşçi matbuatının serbestisini istiyor ve menfaati icab ettiği zaman gerev yapmakta serbest bırakılmasını telep ediyor.

2-) Amelenin müstakil ve inkılapçı bir amele fırkası teşkil etmek hakkıdır.

3-) Köylü ektiği toprağa sahip olmalıdır. Beylerin, şeyhlerin, mütegallibenin imha edilmesi, Türk köylüsünü kurtarmak için yegâne çaredir.

4-) Türkiye halkı irticaa ve mürteci şeriatçılara karşı amansız bir mücadele açmalıdır.

5-) Kürdistan isyanı İngiliz-emperyalizminin dalaveresidir.

Şarkın kurtuluşu emperyalizmin ölümüyle kâbildir.”

KIVILCIMLI’DAN ŞEYH SAİD İSYANI DEĞERLENDİRMESİ

TKP Merkez Komite üyeliği de yapmış olan ve Kürt sorunu üzerine de değerlendirmeleri olan Dr. Hikmet Kıvılcımlı kısa ve net bir değerlendirmede bulunmuştur. 1930’lu yıllarda çıkan İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark) adlı kitabının 203. sayfasında şu ifadeler yer almaktadır:

  • Şeyh Said İsyanı:

a) Memleket içinde, ağalığın kapitalizme taarruzu olduğu için gerici idi.

b) Dünya içinde, emperyalizmden medet umduğu için yine gerici idi. Şu halde, Şeyh Said isyanı gerek millî, gerekse milletlerarası ölçekte gerici idi.

KOMÜNİSTLERİN TAVRI ŞEYH SAİD KONUSUNDA NETTİR

Şeyh Said’in sınıfsal siyasal pozisyonu ve ayaklanmanın tarihsel bağlamı konusunda komünistler bugün de net bir şekilde durmaktadırlar. Komünistlerin konuya bakışı net olup, bu bakışın, geçmişi Türk İslâm sentezi ile bezeli olanların sahte çıkışları ile karıştırılmaması gerekmektedir. Bu açıdan Şeyh Said’i “büyük milli değer” olarak lanse ederek, komünistleri Kürtlerin milli değerlerine saldırıyormuş gibi göstermek boş bir çabadan ibarettir. Konu ile ilgili komünistlerin güncel iki açıklamasına yer vererek yazımıza son veriyoruz. (***)

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) 30 Ocak 2017 tarihinde yaptığı bir açıklama ile Şeyh Said meselesi üzerinden komünistlere saldıran gerici Akit gazetesine “Şeyh Saidciler bugün iktidardır” diyerek şu şekilde yanıt vermişti:

“Gerici Akit Gazetesi, Suriye Komünist Partisi üzerine bir haber yapmış, haberin başında şu ibareleri kullanmıştır: Öte yandan aynı dönemde TKP Şeyh Said hadiselerine ‘gericilik’ yaftası yapıştırarak SSCB politikası gereği Kemalist düzenle işbirliğine girişmişti. Tıpkı bugünkü Suriye ve Türkiye solunun serencamı gibi…”

Komünistler, dün olduğu gibi bugün de “Şeyh Said hadiselerini” gerici bir kalkışma, irticacı bir ayaklanma olarak değerlendirmektedir. Dün olduğu gibi bugün de komünistler gericiliğe karşıdır. Dün olduğu gibi bugün de gericilerin arkasında emperyalizm olduğunu savunmaktadır. Tıpkı bugün Suriye’deki cihatçı çetelerin arkasındaki gücün emperyalizm olduğu gerçeği ortada durduğu gibi. Komünistler, dün tarihsel bir ilerleme anlamına gelen Cumhuriyet’in kuruluşunu ilerici bir adım olarak görmüşlerdir. Dünün gericileri bugün AKP iktidarı ile birlikte Cumhuriyet’i yıkmaktadır. Şeyh Saidçiler ne yazık ki bugün iktidardır.

Emperyalizmin oyuncağı olan gericilik, Ortadoğu’daki katliamların, 15 Temmuz darbe girişiminin, bombalı katliamların sorumlusudur. Adı ister IŞİD ister FETÖ olsun hepsi aynı ideolojinin ortaklarıdır. Dün ılımlı İslam adıyla emperyalizm tarafından iktidar yapılan AKP iktidarı da bu gericiliğin bir başka yüzüdür. Komünistler, bugün 1923 Cumhuriyeti’ni yıkan gericilere karşı mücadelesini aynı şekilde sürdürmektedir. Komünistler Türkiye ve Suriye’de onurlu tarihleriyle gurur duymaktadırlar.”

En güncel açıklama ise Diyarbakır’daki kayyım belediye başkanlığı tarafından Diyarbakır’da bir bulvara Şeyh Said adının verilmesi üzerine yapıldı. TKH, “Şeyh Said, irtica ve karşı-devrimin sembolüdür” başlıklı ve 12 Aralık 2023 tarihli açıklamasında Türk İslâm sentezi ile Kürt İslâm sentezinin birleştiğine, Şeyh Said açılımı ile Ogün Samast’ın serbest bırakılması arasında paralellik olduğuna işaret etti. Açıklama şu şekilde:

“İrticanın, karşı-devriminin ve siyasal İslamcılığın temsilcisi Şeyh Said isminin, AKP tarafından atanan kayyum yönetimi tarafından Diyarbakır-Elazığ arasında yapılan otoyola verilmesi ülkedeki rejim değişikliğinin kanıtıdır.

Aynı zamanda Şeyh Said isminin tercih edilmesi bilinçli bir adımdır ve yerel seçimler öncesi AKP tarafından şeriatçı HÜDA-PAR’a ödenen bir diyettir.

Böylesi bir adımın 1923 yılında kurulan Cumhuriyet’in 100. yılında atılması ise AKP’nin ikiyüzlü siyasetini gösterdiği gibi rejimin gerici-faşist karakterini yeterince ifade etmektedir. Bir yandan Ogün Samastların serbest bırakılması, diğer yandan Şeyh Said isminin sokaklara verilmesi, AKP-MHP-Hizbullah ittifakının artık bir devlet iktidarı olduğunu da göstermektedir.

Şeyh Said, irtica ve karşı-devrimin sembolüdür. Bu ismin ülkenin sokaklarına ve meydanlarına verilmesi, apaçık Cumhuriyet, laiklik ve ilericilik düşmanlığıdır.

Cumhuriyet’e ve laikliğe karşı gösterilen bu cürete boyun eğmeyeceğimizi bir kez daha ilan ediyor, bu ülkenin ilerici, emekçi ve yurtsever güçlerini de mücadele etmeye çağırıyoruz!

Laiklik, Şeyh Saidler’i sahiplenerek değil bu zihniyete karşı mücadeleyle kazanılacaktır!”

KAYNAKLAR-NOTLAR

(*) Yazının ilk beş ara başlığının (26 ŞUBAT 1925: ORAK ÇEKİÇ GAZETESİ 6. SAYISI başlığından KIVILCIMLI’DAN ŞEYH SAİD İSYANI DEĞERLENDİRMESİ’ne kadar) altında bulunan kitap alıntıları Erden Akbulut ve Erol Ülker tarafından yazılan, Yordam Kitap tarafından 2022 yılı Mart ayında birinci baskısı yapılan “Komintern, TKP ve Kürt İsyanları” kitabının 108 ila 144. sayfaları arasındaki “Şeyh Said İsyanı Değerlendirmeleri” başlıklı 2. bölümünden alınmıştır.

(**) Kitaptan yapılan alıntıların içinde y.n. olarak gösterilen yazar notları bize aittir.

(***) Son bölümdeki açıklamalar www.tkh.org.tr sitesinden alınmıştır.